Gönderi

542 syf.
·
Puan vermedi
·
70 günde okudu
Şair
"Dünyanın çatısı soğuk ve karanlık ormanlarla örtülüdür. Karanlık olduğu için soğuk, ormanlarla kaplı olduğu için sulak, kimseler yaşamadığıiçin ıssızdır. Güneye indikçe karanlıklar loş gölgelere, ağaçlar çalılara, çalılar bozkıra dönüşür. Ağaçlar olmadığı için aydınlık, yeşil olmadığı için soğuk fakat soğuk olmasına rağmen ıssız değildir. Çünkü bozkır, kanatlı atların tercih ettiği sonsuz bir vatandır. Kanatlı atlara ise dünyanın en zorlu adamları hükmeder. Kalbinde dostluk düşünceleri olmayanın yüreğini kaybettiği, yürüyen şehirler vardır burada. " Yazmaya kitaptan sevdiğim bir giriş ile başlamak istedim. Kitapta daha nice güzel cümlelerin birbiri ile söylenmek için sıraya girdiği nice sayfalar var... Kitabımız 7.yüzyıl başlarında Hz. Muhammed'in Peygamberliğini tebliğ ettiği dönemde geçiyor. Ama olay akışı o dönemin tarihini değil anlatılmak istenen asıl ana konuda kalıyor ki bunu çok sevdim yani kitabın başında iki şairi anlatıp ortalarda tarihi bilgi vermek yerine bunlara da değiniyor ancak olaydan kopmuyor. Kitaptaki olay akışı genel olarak ele alacak olursak şöyle başlıyor: iki şairimiz var ve bu iki şair iki farklı kabilenin en büyük şairleri. Zeyd (Dilsiz Şair) Betafan Kabilesi, Tuleyle Gatafan Kabilesinin büyük şairleri. Bu iki şair bir şiir yarışmasında karşı karşıya geliyor çünkü uğruna sözlerini yarıştıracakları ödül "Sara." Zeyd'e zamanında şiirlerini herkesin duyması durumunda başına çok büyük bir felaket geleceğini öngererek uyarıda bulunulmuş ancak Zeyd bu felaket uğruna "Sara" için her ihtimali göze almıştır. Ancak bilemezdi ki bu felaket Sara'yı kaybetmek, ülkesini kaybetmek, gururunu kaybetmekti ve büyüdüğün, aşık olduğun topraklardan çok uzaklara kendini sürgün etmekti... Ve gelelim Tuleyle'ye Tuleyle, Sara'yı kazandı ama bir çok şeyi kaybetti. Başta söylediğim gibi o asırda Hz. Muhammet peygamberliğini yeni yeni tebliğ ediyordu. Tuleyle Peygamber'e gelen ayetleri bir şiirmişcesine yarışmada okuyor ve hile yaparak kazandığı yarışmada bir çok şeye yol açıyordu. Tabi ki bu hile ortaya çıkacaktı ama o zaman iş işten geçmiş mi olacak yoksa hâlâ bir umut var mı? Onu da kitaptan öğrenebilirsiniz ancak :) Gelelim tekrar kitabımıza... Okurken siz değilde kitap kendisini okutturuyordu adeta ama bu kadar uzamasına gerek var mıydı yoksa Yazarımız, yazarken kendini fazla kaptırıp bize yeteneğini mi konuşturdu orası biraz karışık. Olaylara kendini bu derece kaptırması ve öyle tarafsız yaşayarak, yazması. Belki de bu yüzden okurken merak ettim hep. Kitapta iki şair var evet ve bu şairlerin şiirleri de var o da evet ama bu şiirler çeviri mi yoksa yazarımız aynı zaman da şiir de mi yazıyor? Bu sorunun cevabını bir röportajında şöyle veriyor : ******* Soru: Kahramanlarımız şair ve şiir okuyorlar. Bu şiirler üstelik arap şiiri formatında yazılmış. Kitaptaki şiirler tercüme mi? Rafet Elçi: Şiirleri ben yazdım. Daha önce de şiir yazıyordum. Romanda iki şairden bahsederken, şiirlerinin olması gerektiğini düşündüm. Onlara sadece büyük şair demek yeterli olmazdı. Böyle olduğunda romanın tadı da olmazdı. Kaside formatını kullandım evet fakat hepsini kendim yazdım. ******** Müthiş değil mi?
Şair
ŞairRafet Elçi · Fanus Yayınları · 2011325 okunma
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.