Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Seni Kim Öldürdü Virginia?
Bir yazarın dünyasına girebilmek, onun gördüklerini tam anlamıyla görebilmek hiçbir zaman mümkün değildir. Bu gerçek, bir insanın karşısındaki kişiyi tüm çıplaklığı ile göremeyeceği kadar ortadadır. Deneyimlerimiz gösteriyor ki, şu an düşündüğümüz veya hissettiğimiz bir duruma yıllar sonra aynı gözle bakmak mümkün olmayacaktır çünkü o durumu farklı bir biçimde yeniden deneyimleme olasılığına sahibiz. İnsan, sürekli kendini aşması gereken bir canlı olması dolayısıyla her yaşadığının üzerine benzerini, değişkenini deneyimleme gücüne sahiptir. Bu güç öyle ihtimaller üzerine kuruludur ki, hayatımızın gidişatına karşın duyarlılığımızı kaybetme noktasına kadar gelebiliriz. Artık tanıyamadığımız, kendimizden beklemediğimiz davranışları sergileme sebebimizin altında bu duyarsızlık yatar. Benim için bu ihtimaller üzerine kurulu onlarca bilinmezlik hep dikkat çekici olmuştur. İnsan yüreğindeki gizleri, aklın uçsuz bucaksız köşelerinden sızmaya çalışan, aslı bilinmez düşünce ve hayalleri öğrenebilmek ya da üzerine düşünebilmek bana müthiş bir keyif verir. Elbette her keyfin bir yorucu tarafı da bulunur ve ben son zamanlarda okuma keyfimdeki bu bitkinlik halinin sebebini Virginia Woolf'a yormaya gerekli görüyorum. Anlayamamaktan bu kadar korktuğum bir başka yazar daha önce olmamıştı. Eğer onu anlayamazsam tüm okuma ve anlama çabalarım boşa gidecekmiş gibi hissettiğim, resmini gördüğüm anlarda içimin buruk, düşüncelerimin kaygıyla dolduğuna şahit olduğum bir kadın olmamıştı hiç. Dün gece bitirdiğim ve benim mutlaka üzerine araştırma yapmam gerektiğini kendime fısıldadığım yoğun dakikalarda hâlâ bu kaygı ile mücadele ediyordum. Ya hâlâ okumama rağmen onu göremezsem? Daha ilk satırlarından itibaren bize izlenimlerin özünü aktarmaya başlayan Woolf, deniz fenerine karşı yoğun bir ilgisi bulunan James adlı küçük bir çocuğun ve annesi Mrs. Ramsay'in bu ilgisini canlı tutma çabasını konu alarak romanına başlıyor. Okuduğum bir makaleye göre Ramsay'in çevresindeki insanları -çocuk ya da büyük fark etmeksizin- içinden dışına kadar görebilme becerisinde yatan temel neden, bir iyilik abidesi olarak işlenmesinden gelir. Çevresini kucaklayan, yaralı bir yürek gördüğü an buna tüm çabası ile koşmaya çalışan bir melek motifinde işlenmiş gibidir. Deniz fenerinde yaşayan yoksul çocuklar için çorap örmesi, ressam olmak isteyen Lily'ye verdiği öğütler, kocasını tüm ihmalkâr davranışlarına rağmen haklı görmesi hep bu çabasındandır. İçten içe sağduyulu yanını bileyen, bir etki tepki savaşında mücadele etmesine yol açan bu ihmaller, sonuç ne olursa olsun kocasından yana bir tavır alması gerekliliğini tüm eziciliğiyle ona dayatır. Ezicilik diyorum çünkü günümüz insanını göz önüne aldığımızda çoğunun 'haklı olabilme' pahasına pek çok şeyden vazgeçebildiğini görürüz. Modern insanın dünyasında ezilmek hep daha sarsıcı, ezmekse oldukça önemli bir değer olarak anlatılır. Mrs. Ramsay'in mizacındaki bu saf yürek, ezmekten oldukça korkarken ezilmeyi de kendi içinde dönüştürerek iyi yanlarını görme eğiliminde olmuştur. Bu yüzden onu okurken kızmadan önce dinlemek gerektiğini düşünürüz. Bu bize insanın görmekten çok dinlemeye önem vermesi gerektiğine dair küçük bir hatırlatıcı gibidir. İlerleyen sayfalarda katı bir dürüstlük ile James'in fenere gitme isteğini baltalayan Mr. Ramsay'i daha yakından tanımaya başlıyoruz. Havanın yağacak oluşu bir ihtimal üzerinde değerlendirilebilirken Ramsay bunu umursamadan kesin bir yargıda bulunmayı tercih eder. Gerçeklere oldukça meraklı bir felsefecinin söz konusu duygular olduğunda çuvallaması bize oldukça tanıdıktır. Ailesini sahiplenme ve koruma konusundaki yetersizliği, yıllar önce, benzer ihtiyaçlarını karşılamayan kendi ailesinin ihmalkârlığını akıllara getirir ancak Woolf bu ihtimali okuyucuya direkt vermez. Bunu sezdirmek gibi bir kaygısı olup olmadığı bilinmez. Ancak Woolf'un bu ihtimalleri göz önüne alarak okuyucuya yorum bırakma şansını verdiği savunulabilir. Söz konusu babanın kendi çocukluğuna dair derin bir bilgiye sahip olmamakla diğer hiçbir karakterin geçmiş yaşamlarına dair ayrıntılı bir nokta göremeyiz. Yalnızca şu ana bakarak geçmişlerini yorumlama ve bugünü anlamlandırma çabasına girebiliriz. Aynı zamanda ardı arkası kesilmeyecek sorulara da kapı aralarız. Örneğin Mr. Ramsay bir çocuğun isteklerinin sınırsız olduğunu, hayır cevabının onlar için yorumlamaya açık bir halde bulunduğunu bilecek bilgi birikimine sahipken niçin oğlunun isteğini kestirip atar? Karısının havayla ilgili karşıt düşüncesine karşın neden çevresini öfkeli bakışlarla kuşatır? Başarı basamaklarını tırmanırken kendini ölçüp biçmekten ya da eleştirmekten korkmayan birinin buna benzer tutarsız davranışlara sahip olması ilgi çekici ve üzerine değinilmesi gereken konulardır. Kendini başkalarıyla mukayese edip başarılarını küçümsememeye çalışan, ilerlediği yolları düşünerek iyi iş çıkardığını kendine hatırlatma çabasında olan bir adamdır Mr. Ramsay. Öyle ki roman boyunca içsel sorgulamaları bitmek tükenmez bir halde karşımıza çıkar. Niçin böyle olduğunu, neden takdire oldukça düşkün bir insan olarak mutluluğunu küçümsediğini, neden çevresi tarafından fark edilip hoş görülmediğini anlamaya çalışır. Bunu yaparken Woolf, Ramsay ailesinin yaşadıkları ev üzerinden derin bir gözlem ve sembolizm etkisiyle okuyucuya melankolik bir portre çizer. Mrs. Ramsay evdeki eşyaların zaman geçtikçe küf tuttuğunu, duvarlardan sızan rutubet kokusunun arttıkça ruhunu kararttığını düşünür. Ancak bu kokuşmuşluk ve ruhsuzluk eşyalarla sınırlı kalmaz, evin her odasında mutlak bir iz bırakır. Bunun bilincinde olan başta Mr. Ramsay iken yıllar geçtikçe çocuklar da bu hayatsızlıktan nasibini alacaklardır. James'in fenere olan ilgisinin zamanla azalması bunun bir sonucudur. Hevesle başlanan bir işin neticesinden alınamayan keyfin, boşunalık hissinin, önemsiz kalışının göstergesidir. Bu tatsız portre, aile içi buhranın belki de en belirgin biçimlerinden birini gösterir bize. Roman içinde zaman olgusu oldukça donuk ilerlerken karakterlerin kendi pencerelerinden başka dünyaları anlama girişiminde oldukça başarısız olduğunu, bu başarısızlığın temelinde kurmayı beceremedikleri iletişimsizliğin büyük bir payı olduğunu anlarız. Bu kimi okuyucuların aklına farklı yazarların yarattıkları tipleri getirir. Örneğin Kafka'nın eserlerinde konuşanlar, sırf konuşma ihtiyacının bile gereksizliğinden dem vurarak düşündükleri şeylerin anlamsızlığına, boşunalığına dayanarak susmayı tercih ederler. Ancak Woolf'un Deniz Feneri'nde bu konuşma ihtiyacı yoğunken bunu becerememe kaygısı bulunur. İfade edilenler oldukça kısa, niteliksiz ve özden yoksun tutulur. Kafka bize bunun sebeplerini yüzeysel ya da açıkça belirtirken Woolf hissettirme peşindedir. Onun kaleminde empresyonistlerin güç anlaşılma keyfiyeti yatar ve satır aralarında geçen basit olayların kendisinden çok izlenimleri önemsenir. Yapılacak kısa bir araştırmayla Virginia Woolf'un modernizm akımının güçlü temsilcilerinden biri olduğunu ve bu akım nezdinde romanlarını şekillendirerek savaşın, gelişen dünyanın, ekonomik ve siyasi kalkınmaların doruğa çıktığı bir yüzyılı tüm karanlığı ile yansıttığını; ülkesinin dört bir yanını çoraklaştıran bu karanlığın gittikçe diğer ülkelere sıçrayarak yutmaya başladığını kendi dilinde anlattığını keşfederiz. Geleneksel unsurların dışına çıkmayı amaçlayan modernizm ile tanışan Woolf, yazım tarzı ile sıradan olanı içselleştirmeye, basit insanların anlatacak ciddi sorunları olabileceğini sezdirmeye çalışmıştır. Bir nevi çocukken konuşmakta zorlanan; annesinin göğsünde babasınınsa delici bakışları altında yaşayan küçük Woolf'un yıllar sonraki halidir okuduklarımız. Sıklıkla ailesini düşünen bu genç kadın için ailesi arasındaki iletişimsizlik ölüm gibidir. Söylemeye korktuğu her şey havadaki toz zerreleri gibi oradan oraya ta yetişkinliğe kadar asılı kalmış, tutmaya çalıştıkça elinde yalnızca daha fazlası kalmıştır. Belki de romanını "bir ağıt"(an elegy) olarak adlandırma isteğinin altında yatan da budur; insan için havada kalan tüm sözler, tutulamayan dilekler, sabırsızca dinleyişler hep bir ağıt yakma isteğiyle doldurur yüreği. Sona yaklaştıkça kitaba adını bahşeden görkemli fenerin, her şeyin başlangıcı sayılan bu önemli sembolün aile üyeleri tarafından ziyaret edildiğini okuruz. Kimse olduğu haliyle kalmaz; çocuklar büyür ebeveynler gittikçe yaşlanır. Lily asla bitiremediği ve uzak kaldığı resmiyle yeniden yüzleşir. Woolf bir şeylerin eksikliğini o kadar çabasız bir şekilde anlatır ki okuyucu tam o kısma geldiğinde burada yanlış giden bir şeyler var diye düşünür. "Tanıdığım birinin varlığını artık hissedemiyorum." der. "Bir histen yoksun kaldım ve bununla ne yapmam gerektiğini, sona nasıl gideceğimi bilemiyorum." der. Okuyucunun bu sızlanışı yoğunluğuna göre, bahşettiği anlama göre değişkenlik gösterirken Woolf hâlâ çizgisinden bir şey eksiltmeden hikâyesini sona götürmeye kararlıdır. Güncesinde yazdığına göre romanın üçüncü bölümünü yazarken bir hayli zorlanmıştır; belki de çektiği acıların, kafa karışıklığının tam aktarımını bile göremeyiz sonunda. Son, onu yaratan için bile son derece eziyet verici olabilir. Deniz Feneri okunduğu zaman anlaşılacaktır ki, o asla keyif alınması gereken bir roman sınıfında değildir. Eğlenceyi, tebessüm etmeyi umanların yanında durmayacaktır bu kitap. Hele bitirdikten sonra sevgi dolu bir yürekle sarmalanmak çok zordur. Anlaşılmak ve üzerine belki de yıllarca konuşulmak için yaratılmış; zor bir yaşamdan doğan fikirlerin ışığında şekil almış bir eserdir. İlginçtir ki, üç ayrı uzunlukta olan bir metnin, bir aracın ışığını yayma süresini sembolize edecek biçimde anlatıldığını söylemek bile üzerine saatlerce konuşmayı gerektirir. Woolf, ilk bölümün uzunluğuyla bir fenerin ışığının ilk saatlerde uzunca yandığını; ikinci bölümün ayrıntıdan yoksun ve kısa biçimiyle fenerin bir süre durağan kaldığını; son bölümüyle de kısa süre yine ışık verdiğini usta bir biçimde göstermeye çalışmıştır. Pencere ile adından söz edilen karakterlerin bakış açılarını; Zaman Geçer ile zamanın bir insan, bir eşya ya da bir durum üzerindeki kalıcı etkisini; Fener ile her insanın amaçları uğruna yaşayabileceği düş kırıklıklarıyla tanışırız. Tüm bu ifadeler genelinde denebilir ki, Deniz Feneri, düşüncelerinde yürekli ancak bunları yaşama konusunda son derece ürkek insanların hikayesi olarak akıllarda yer edecek bir romandır.
Deniz Feneri
Deniz FeneriVirginia Woolf · İş Bankası Kültür Yayınları · 20215,9bin okunma
·
135 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.