Gönderi

Paraşütçü devam...
Kulübeye uzun zamandır kimsenin gelmediği etraftaki örümcek ağlarından anlaşılıyordu. Gerçi zifiri karanlık tek odalı bu yerde doğru düzgün önümü bile göremiyordum. Yine de dolunay sayesinde az da olsa içeri sızan ışık hüzmelerinden faydalanmaya çalışıyordum. Gözlerim karanlığa iyice alıştıktan sonra ağır hareketlerle eşyaları kontrol etmeye başladım. Aşırı derece de susamış ve acıkmıştım. Bacağımdaki kanama durmuş ancak seke seke yürüyebiliyordum. İlk başta tahtaların arasından sızan ışıkla yansıma yapan gaz lambasını farkettim, elime aldığımda içinde hala yarıya kadar gaz vardı bu beni çok sevindirdi ama bunu yakmak için çakmak ya da kibrit gerekiyordu. Hemen etrafa bakınmaya başladım öncelikle ocağın etrafına baktım ki bulabileceğim tek yer orasıydı. Ellerimle hızlı hızlı her tarafını kontrol ettim bu esnada elime kesici birşey çarptı hay aksi bir bu eksikti yine de büyük birşey değildi parmağım kesilmişti. Buna sebep olan büyükçe bir av bıçağıydı aslında bu bile güzel birşeydi onu bir kenara koyarak aramaya devam ettim. Yakıcı birşey ararken bir yandan da etrafta ne var ne yok onları keşfediyordum. İçinde ne olduğunu anlayamadığım birkaç teneke kutuya da denk geldim ama hala yakıcı birşey bulamamıştım. Bu esnada dinlenebilmek için yer yatağı şeklinde yapılmış, üzerinde eski bir döşek olan bir yatak da vardı. Yatak koyun yününden yapılmış ve zamanla farelerinde yuvası haline geldiğinden aşırı derece de kötü kokuyordu ama bu durumda başka bir seçeneğim yoktu tabi hala dinlenmek benim için ikinci plandı aç uyumak istemiyordum en azından bu düşüncedeydim. Bir süre daha etrafı aradıktan sonra tam ümidimi keserken yatağın başucundaki yerde elime çarpan bir paket yere düştü ve bu kutudan gelen ses beni sevindirdi. Hemen eğilerek yere düşen kutuyu aramaya başladım işte buradasın, işte bir kibrit kutusu biraz nemlenmiş ama umarım işimi görür. Hemen gaz lambasının camını çıkardım ve hafif açtıktan sonra kibriti yakmaya çalıştım birkaç deneme sonrasında tutaşan kibritle lambayı yakmıştım. Camını taktım ve saatlerce körmüşçesine etrafı keşfetmeye çalıştığım kulübenin içi tamamen aydınlık olmuştu. Herşey göz önündeydi o an ellerimle nerelere ve nelere dokunduğumun önemi yoktu ama etraf aydınlanınca farkettim ki hayatımda hiç elimi bile sürmem diyebileceğim ne var ne yoksa dokunmuştum. Etrafı karıştırırken yere düşen kutular hala yerdeydi ve önce onların ne olduğuna bakmak için eğildim ve kokteyl masası büyüklüğünde yine ahşaptan yapılmış masanın üzerine kaldırdım. Lambayı yaklaştırıp baktığımda kutulardan birinin üzerinde turşu resmi diğerinde de ton balığı yazıyordu. Tarihleri önemli değildi sonunda yiyecek birşeyler de bulmuştum kendimi bulunduğum durum içerisinde çok şanslı hissediyordum. Eski yıkılmak üzere olan bir kulübe, gaz lambası aydınlığı, tarihleri geçmiş ama sağlam durumda konserveler ve farelerin yuvası haline gelmiş bir yatak. Ocakta yakmak için birşeyler ayarladım ve ateşledim bu durumda gaz lambasını kapatabilirdim, kapattım. Ocağın sıcaklığı ve ışığı eşliğinde tarihi konservelerimle başbaşa kalmıştım. Konserveleri dikkatlice açtım ve ellerimin pisine tozuna aldırmadan her ikisine birden saldırdım önce ağzımda çamurumsu bir tat oluştu sanırım elimin tozunun da tadına bakıyordum. Birkaç lokmadan sonra konservelerin tadını çıkardım. Ellerim yağlı ton balığı kokusuyla, ağzım ve dudaklarımsa kontrolsüzce mama yiyen bebek misali temizlenmeyi bekliyordu, sol kolumla bunu hızlıca hallettim. Artık dinlenmem ve sabah olmasını beklemem gerekiyordu. Sabah olduğunda ilk işim yüksek bir yere çıkıp yakında yerleşim yeri olup olmadığını ve varsa hangi yönde olduğunu bulmaya çalışmak olacaktı...
·
82 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.