Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

260 syf.
7/10 puan verdi
·
7 günde okudu
"Güzellik pâyidar olmaz geçer âheste âheste.."
Tarzıyla, yazma diliyle kırklı sayfalara kadar hiç bir şekilde beni kazanamayan, bir kaç defa bırakma noktasına bile getiren bu eseri sabırla okumaya devam etmenin sevincini yaşıyorum. Her zaman üstünde durulması gereken bir husus bu; eseri iyice tanımak için en az elli sayfa okunması kıstas edinilmeli. Kendime edindiğim bu şiar bana çok eser kazandırdı bu güne kadar. Bu eser şairlerin devlet büyüklerine yaranmaya çalışarak dünya malı edindikleri düşünüşü üzerine kaleme alınmış. Şairlerin sözleriyle nasıl ip üstünde yürüdükleri, bazen bir sözle idam yoluna girdikleri noktasında bu iddiaya karşı hamle yapıyor. Şair toplantılarında, söz meclislerinde içimin ısındığını hissettim okurken. Boğaza karşı, mum ışığında kelimelerin büyülü etkisinde mayıştım. Yaşadığımız bu çağda hissettiğimiz mahrumiyetler üzerine bu mahrumiyeti de ekledim kendi adıma. Elbet vardır bir yerlerde, kuytu köşelerde bu büyülü havayı yakalayan nasipliler ama bir milleti etkisi altına alma gücünü hepten yitirdi.. Neyi yitirdik de böyle bir yitime yuvarlandık diye bir soru doğuyor bu noktada.. "Edip olmak için edebe malik olmak gerekir ki ancak ondan sonra edebiyat kapıları açılsın." Edep kelimesinin anlamının köküne vararak başlayabiliriz diyebilir miyiz? Edebiyat incelik, tevazu, hassasiyeti barındıran bir halita belki de. "Var idi elde bu mesel ruşen Ağlamaz derler idi kendi düşen Hoş meseldür cihân içre bu söz Ki gönül katlanır çü görmeye göz" Görmeye görmeye neye katlandığını bile farketmeden katlanır olduk bu yitime belki de. Eserin gidişatından da vermek istediği mesajın altını çizerek imanlı kalplerin sefih yaşam tarzına doğru inişe geçmeleri de bir sebep olarak gösterilebilir diyorum. Kalplerin ince teli kopunca gönülleri söyleten kelimelerde zamanla havaya karıştı herhalde... Şairlerin dünyasında atışmalar dahi nasıl edebi bir havada, seyircisini hayran bırakarak ettiklerini tebessümle takip etmekten kendimi alamadım. Dahice kelamlar bunlar. Efendimiz'e yazdığı Hilye-i Saadet eseri için padişah tarafından ödüllendirilmek istendiğinde Hakanî Mehmet Bey'in reddetme sebebine de kalbimi bıraktım: —Dile bizden ne dilersen! — Özür dilerim.. caize (Şairlerin kasidelerle övdükleri büyükler tarafından kendilerine verilen bahşiş) kastıyla namzetmiş değilim. "..ben onun caizesini ruz-ı mahşerde Sultan-ı Kevneyn, Nebiy-i Muhteremeyn, İmamü's-sakaleyn Efendimiz hazretlerinden isteyeceğim. Bunda istemeyi ucuza satılmak addeyleriz." Yazarın hayatları, kişileri kurgulama, derleyip önümüze sunma yeteneğini takdir etmemek olmaz. Bir öykü havasında sürdü bu yolculuk. Bir türe sığdırılamayan bir eser. Güzel, tesirli bu eseri rahatlıkla tavsiye edebilirim. Tabi yanında gerektiği kadarıyla sabır getirmek şartıyla. Beyitleri anlamak hayli zor, belki de çoğumuz için imkansız. Yine de keyif aldım. Anlamadığım bir husus var ki gerçek mi kurgu mu kestiremedim. Böyle bir şey tamamıyla kurgu olamaz zannımca. Dinde haram olduğu bu kadar bariz olan içkinin, dinle hemhal olan insanların meclisinin baş köşesinde olmasını anlamıyorum efendim. Anlamamı kimse beklemesin.
Şiirler Şairler Meclisler
Şiirler Şairler Meclislerİskender Pala · Kapı Yayınları · 201796 okunma
·
431 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.