Gönderi

Zindanlara Protesto!
Utançla doğrulacak topraktan filizler, büyüdükçe tükürülecek etimize, kemiğimize. Anlayamayacağız; ey, bu toprakta büyüyenler! Sizleri eken bizlerdik, ne oldu da bizi beğenmezsiniz! Bastıracağız tüm öfke ve kinimizle, kendi kanımıza, kendi toprağımızda büyüyenlere. Ve düşüneceğiz kıt akıllarımızla, direneceğiz silahlar ve bombalarla; sahtekârlığımıza geçit yok, ezileceğiz... Ve kan ve insanlık; tümünden nasipsiz olduğumuzu anlayacağız bir gün, o kutlu günlerde rüyalarımızda uçuştuğumuz ülkelerin şehirlerinde, apansız bir hareket başlayacak insanından kopan; siyahı, beyazı, kırmızısı, yeşiliyle. İçimiz yanacak feryatlarla, nasıl oldu, nasıl oldu da kendimizi kaybettik böyle. Ne tenimizi yiyip bitiren veba mahkûm etmişti hastanelere ne de gözlerimizin feri çekilmişti, ansızın bir kerede! Ve anlayamayacağız, anlamsızlıklarımızın sebebini, kör noktalarda; zihnimizi, beynimizi yiyip bitirmemiz, yiyip bitirenlere mâni olamamamız, onu para, mal ve mülke değişmemizi... Sınır tanımadığımızı söyleyeceğiz daima, sınır ne âlâ; düşman elinde kurşun, silahlarla vurulacak; yapışacağız tenine toprak bedenin. Hiç olmazsa öyledir, hiç olmazsa böyledir; etme hâkim, etmeyesin, etmeyesin! Birer getto gibi sokaklarda hüküm vermeyesin, akıllı adamsındır vesselam. Milleti cayır cayır yakan bu yangınlar, nasıl olur da düşmanı bulduğunda ona da verilir o kutlu itham! Yoksa, bir suçlu ben mi kalmıştım bu şehirde, sizi anlamak için yoran; kızmayın bana, vurun öldürün, yapacağınız iş bundan öte gitmez! Toplanın, her biriniz bir öksüz öldürecek, toplanın; her biriniz bir masum öldürecek. İşte millet, işte ırk, işte bilmem ne; kopmuşsunuz zaten insanlığınızdan, fark eder mi, kimin ne için öleceği?.. Yalnız, kutlu olun siz, siz hiç üzülmeyin. Ağlamak nedir bilmesin teniniz, hiç kırışmadan gitsin bedeniniz; sokaklarında volta atsın, öldürülmüş masumlar şehrinde, hiç umursamayın, insanlıktan nasibini almayan içinde; bir fakir bizler! Duyuyorum albayım, sesleri değil; kan kokusunu bu şehrin. Ah... volta atmak ne acı ne acı bu şehirde. Bakıyorum da şafakları değildi ülkemin sevdiğim; o toprakta yatan onlarca kutlu insanındı sevdiğim... Buralara hiç alışamadım ben, hiç sevemedim kimseyi; hani, öleceğimi bilsem, atar giderim kendimi okyanuslara... belki, belki beni çeker çekiştirir de atar bir masumlar kentine; ah... bizler bu dünyada yalnız mıyız hep, acı yüklenmiş suretime! Kırıldı kanadım kolum, yine de cahilim oğulum. Bilemiyorum, bizler miydik daim cahiller, yoksa bizleri programlamayı kendinde hak görenler mi! Titriyor ve üşüyorum ne için ne için... ölüm gelse ardımdan, yoklansa bedenim, vurmuşlar zaten prangalar ruhuma ne ederim ne ederim! İyisi ve kötüsüyle, atılacağız kabre öylesine, ister yavaşça konulmak say, istersen de hunharca atılmak... değerimiz biçilecek, zannetme ki iyileriz bizler. En ahlaklımız, topladığında arkasında insanları, güç ve kuvvet bulduğunu zanneder; düşürdüğünde düşmanını! Hatırımıza iyi insanlar düşmemiş, bariz görüyorum ki, kan dolu gövdelerde boşaltılmış merhamet; donatılmış nefret ve öfke. Bakarsan göreceksin, zihinler boş, kalpler boş; öfke ve nefret ne için, boş! Düşmesin başın yere, sen bu şehirde yalnızsan. Kör öfken yoksa bedenini saran, tak takıştır güzelliklerini baştan aşağı kendine. Ve gez sokaklarda, acımasızca; densizlerin suretini ezen! Saklamana gerek yok, toptan kokuşmuşsa halklar; içinde var olan iyiye yorulan düşüncelerini. Bırak gitsin hayatı, vurulsan da ölmen; sayılıdır vaktin. Bırak gitsin insanlığı etseler seni senden, vazgeçme dizgin bilmez inancını. Dayan ve diren hayata; sayılıdır nefesimiz, günümüz.
·
69 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.