Gönderi

280 syf.
10/10 puan verdi
Düşerken tutunduğunu bırakamazsın, unutamazsın, vazgeçemezsin..
Allah kimseyi düşürmesin diyelim öncelikle. Ama Düşersek de tutunduğumuz yürekler İnşaAllah hep vefâlı, vicdanlı, merhametli olur. Esselâmu aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berekâtûhû .. بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم Her ne kadar dini kitap olmasa da düstur üzere böyle başlıyoruz yorumlara hep. Çizgimizi bozmayalım.. ☻ En son Âşıklara Yer Yok’u okumuştum. Ondan sonra bunu okumak nasip oldu. Onu okuyanlar bilir ki bir Firdevs karakteri vardı ki kendisine uyuz olmuştum. Bildiğiniz sinir olmuştum. Zavallı Orhan da kafa falan bırakmamıştı. Sadece kafa değil çocuğun kalbi de paramparça olmuştu. Şükür ki sonu güzel bitmişti onun da. Firdevs ölmüştü :)) Bunda da Jülide karakteri var, diğeri de İshâk. Jülideyi sevdim, Firdevs'in aksine. Bi sürü ortak noktamız vardı belki ondan. Değişik bi kız, dış görünüş itibariyle, ilk gençlik yıllarıma çok benziyor :) içi de çok farklı sayılmaz benzer noktalarımız gerçekten fazlaydı. Onun da benim gibi göz rahatsızlığı var meselâ. Hastalıkdaş bile olduk :)) İshâk karakteri de çok güzeldi. Karakter özellikleri çok iyiydi. Tarık hocam öyle güzel tasvir ediyor ki, ikisini de gözümde canlandırdım. O böyle güzel anlatınca ben de işler değişiyor okuyor havasından çıkıp, film izliyor durumuna geçiyorum. Hakikaten de öyle baştan sona kadar kafamın içinden gözlerimin önüne doğru akan bir görüntü vardı hep. Olaylar, zaman, mekan hepsi çok güzeldi. İkisi de güzel karakterler ayrı ayrı tabi. Birbirlerine çokta benzemeyen (nası ya ikisi de deli gibi sigara içiyor, kahve seviyor ya bunlar sayılmaz mı? :-/ -yok efendim sayılmaz) bu iki insan, bi gün pat diye birlikte gitmeye (kaçmaya artık adına her ne derseniz) karar veriyor. İshâk evli ve iki çocuklu. Jülide yalnız yaşayan, resim tutkunu bir kadın. Bambaşka zevkleri, yaşayışları olan iki insanın birlikte çıktığı yolculuk.. O yolculuk o kadar güzeldi ki, aklıma Hz. Ömer radıyallahu anh efendimin şu ifadesi geldi. Osman Nuri Topbaş hocamdan naklediyorum, çok güzel anlatıyor kendisi :) Onun sesi ile okuyabilirsiniz. youtu.be/gwUhpStqPds?si=... ya da dinleyin... Bir kimse Hazret-i Ömer’in yanında başka birisinden sitâyişle bahsediyordu. Medhediyordu onu. Hazret-i Ömer ⁽ʳᵃ⁾ ona üç soru sordu: 1- “‒Onunla bir yolculuk yaptın mı?” dedi. Tabi o zaman zor yolculuk, çöl yolculukları. Adam “hayır” dedi. 2 “‒Ticaret gibi bir alışverişte bulundun mu?” dedi. Yani ictimâî bir muâmelede bulundun mu? Adam yine “hayır” dedi. 3- “‒Peki ona sabah-akşam komşuluk ettin mi?” dedi. Adam “hayır” dedi. Bu üç soruya da “hayır” deyince, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-: “‒Kendisinden başka ilâh olmayan Allâh’a yemin ederim ki, sen onu tanımıyorsun!” buyurdu. Jülide ve İshâk komşuluk yaptılar ama bu komşuluk onların birbirini tanımasına yetmedi ki bu pek mümkün olmuyor evli ve iki çocuklu bir adamın yalnız yaşayan bir kadın ile komşuluk yapması, yapabileceği ortam oluşturması çokta kolay değil, ki öyle bir düşünceleri de yoktu zaten. Herşey ani gelişiyor. Bir gün Jülide'nin yaptığı bir tablo karşısında fikirlerini söylüyor, tabloyu yorumluyor ve Jülide ; “ Bu ne abi yaa!! Bu adam gerçek mi? Resmen içimi gördü, yaralarımı gördü ” benim diyor. Yani öyle demiyor tabi de :)) demiş gibi oluyor işte :) Görüşünden çok etkileniyor, ki o yorumları yapacak biri olarak görmüyor bizim gariban İshâk'ı. Adam sıhhi tesisatçı. Hakikaten Tarık hocam bu nasıl bi bağlama yaa :)) kafan müthiş ❥ Neyse işte gitmek (kaçmak) için bir sürü sebebi olan İshâk bir gün bu fikrini Jülide'ye söylüyor ve Jülide de kabûl ediyor ona yoldaşlık etmeyi. Pıllarını pırtılarını toplayıp gidiyorlar, nereye? -E yol'a, yolculuk etmeye. Birini tanımanın yollarından biri de onunla yolculuk etmek değil miydi? O yolculukta sadece birbirlerini değil aynı zamanda içlerinde gizli olan, bastırdıkları ben'i de tanıyor gibiler. Açığa çıkan bir sürü şey oldu. Sırlar, gizemler, yüzleşmeler.. İkisinin de yaraları var, birbirlerine açtılar, güvendiler, inandılar, sevdiler de kısacık sürede birbirlerini. İyi geldiler birbirlerine. Birini tanımanın son şartı olan ticareti de yaptılar. Ticaret; alış veriş değil miydi? Maddi olarak olmasa da ruhen, his olarak gerçekleşti bu da. İki zor hayat.. Düşerken ve hatta defalarca kez düştükten sonra bi kez daha düşerken :) (böyle daha iyi bi ifade oldu) birbirine tutunan iki güzel insanı anlatıyor. Birbirine tutunup tüm bilinmezlikleri bir bir aşan, çözülmesi gerekenlerin üzerine giden, ellerine somut olmasa da kalben, ruhen çok şey geçen iki güzel insan. Jülide somut ne kazandı onu kendiniz okuyup anlarsınız ama İshâk'ın son sayfada, son sahnede kazandığı şey çok somut, çok güzel, çok başka, bambaşka, müthiş, muazzam bişeydi. Bir kadının bir erkeğe verebileceği belki de en güzel şeydi. İshâk yerine ben kalktım öptüm Jülide'nin alnından. ‘‘Canım Jülide'm, aslanım bee! ’’ dedim :)) Tarık hocanın kitaplarında hep bi hüzün hâkim. Hüznü, burukluğu, o can acıtıcı şeyi, en güzel işleyen yazarlardan birisi benim gözümde. Çok güzel yazıyor hakikaten ben bu adamı abartmalara doyamıyorum :)) ❥ Ömrü yettiğince, yazdıkça hep okuyacağım İnşaAllah. Ömrünün uzun olması için de duâm hep onunla. Bu adamı okuyun. Tüm kitaplarını okuyun.. Gerçekten çok iyi.. Hepsi ayrı güzel ❥ Hayırla kalın.. 𓅫
Düşerken
DüşerkenTarık Tufan · Doğan Kitap · 20226.3k okunma
·
408 views
EBOLA okurunun profil resmi
Emeğinize yüreğinize kaleminize sağlık 🤍 hocam yine içten güzel bir inceleme okumanın güzelliğini yaşadım teşekkür ederim 🌹🤍
ᛍ ᴀ ҡ ꜱ ᴀ̂   ҡ υ ş̾ υ ᛍ okurunun profil resmi
Eyvallah 😊 size de İnşaAllah okumak nasip olsun ve çok daha güzel duygular bıraksın ve o güzel duygular da burada paylaşılsın, ben de gelip okuyayım (okur, inceleme ekler iseniz, etiket yapmayı unutmayın) 🌹🤍
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.