Seksen beş milyon tek yürek tek soru; nedir bu Shakespeare aşkı? Yazarın ilk romanı If We Were Villains, 2017'de Flatiron Books tarafından yayımlanmış ve o an itibariyle uluslararası çok satanlar listesine girerek yirmi ülkede on beş dile çevrilmiş. Yazarlığın haricinde akademisyenlik ve oyunculuk yapan Rıo, King's College London ve Shakespeare's Globe'dan Shakespeare çalışmaları alanında yüksek lisans derecesine ve Maryland Üniversitesi, College Park'tan İngiliz edebiyatı alanında doktora derecesine sahip.
Oliver Marks, işlemiş olabileceği ya da olamayacağı bir cinayet için on yıl hapis yatar. Serbest kaldığı gün, onu hapse atan dedektif tarafından karşılanır. Dedektif Colborne emekli olmak üzeredir, on yıl önce gerçekte neler yaşandığını öğrenmek ister ve yıllardır sessiz kalan Oliver’ı hapisten çıkacağı gün konuşmaya ikna eder. Gerçekler ortaya serilince Oliver’ın suçlu olup olmadığı yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlar. On yıl önce, okulun son senesinde sergiledikleri ‘Julius Caesar’ oyununun seçmelerinden sonra, yedi arkadaşın arasındaki ilişki ve denge tümüyle değişir.
Yine bir üniversite kampüsü, yine yedi arkadaş, yine Dark Academia. Yine içlerinden biri ölüyor ve diğerleri suçsuz olduklarını kanıtlamaya çalışıyor. Kitap, yakınlarda okuduğum ‘Kesik Hatıralar’ ile aynı konu ve işleyişe sahip. Bir cinayet ile günden güne tepetaklak olan dostluklar, zorbalıklar, hiyerarşik ilişkiler, hırslar, kıskançlıklar. Bu kitabı diğerinden ayıran tek unsur sanatla yoğrulması ve buram buram sahne tozu kokmasıydı. Tiyatro ve Shakespeare’e ziyadesiyle doyduk ama genel itibariyle ilk sayfasından finaline kadar beni mutlu eden bir okuma olmadı maalesef. İlk 150 sayfaya sabreder, olaydan kopmadan her sayfada yer bulan Shakespeare anlatılarına dayanır, finali de görmezden gelirseniz kitabı sevmeniz muhtemel. Aksi halde zor.