Gönderi

İyilik ve İnsâniyet
Osmanlılar, gönüllerini tezyîn eden İslâm ahlakının zarafet ve nezāket numûneleriyle dolu bir hayat yaşamışlardır. Dolayısıyla Avrupa'da insanlar adeta idarecilerinin eli altında esir muamelesine tabî tutularak çok ağır şartlarda yaşarken Osmanlılar'da müslüman olmayan ahālī bile gâyet huzur ve rahat içinde ömür sürmekteydi. Nitekim bu hâli müşâhede edebilen pek çok memleket ve şehir halkının Osmanlı'yı "Gelin, bizleri de sizler idare edin!" diye davet ettiği, tarihi bir gerçektir. Zira o sıralarda Batı'da Galileo gibi bir ilim adamı, İslam kaynak- larından mülhem olarak "Dünya dönüyor! dediği için îdāma mahkûm edilmiştir. Yine Batılıların psikiyatrik hastalar hakkında: «Bunların içine cin girmiş!» deyip de onları ateşe atmaları, ne büyük bir cehalet ve cinayettir. Bütün bunlar gösteriyor ki, o zamanlar müslüman Türk'ün, ahlâk-ı diniyye neticesi olarak herkese karşı gösterdiği iyilik ve insaniyeti, gayr-i müslimlerin, kendi dindaşlarına bile göstermediği muhakkaktı. L.H. Delamarre: "İstanbul civarındaki gezintilerimde ben hep bu milletin lûtuf kârlığına ve misafirperverlik aşkına şahid oldum. Rast geldiğim hangi Türk'e yol sorsam, hemen bana rehberlikte bulunuyor, yiyecek ve içecek şeyler husûsunda elinden geleni saklamıyordu. Onların bütün davranışlarında mükemmel bir insaniyet ve kibarlık göze çarpıyordu." der. Dr. A.Brayer: "Osmanlılar'da öyle yuksek bir ruh vardır ki, bu sayede onlar, her Hak misafirine mukaddes bir nîmet nazarıyla bakarlar. Ev sahibi, misafirine evinin en güzel dairesini tahsis ederek her hizmetini canla başla yapar. Hatta misafiri hastalandığı zaman hekime parasını dahi verir. Zira misafire masraf yaptırmayı ayıp saymak tadırlar. Misafir, evden ayrılırken de orada kalmak süretiyle göster diği lütufkarlığın bir minnet ve şükran hâtırası olarak eu sahibinden kendisine birkaç hediye de takdim edilir." der.
Sayfa 509 - Erkam yayınlarıKitabı okudu
·
65 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.