Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Aklın Mertebeleri
"Aklın Mertebeleri Ehl-i tevhid olanların hepsinde bir tevhid düşüncesi oluştuğu halde bunlar arasında da diğerlerine göre temayüz edenler vardır. "Ben bazı peygamberleri bazısından üstün kıldım" (2-253) ayetinin bir delaleti de budur. Herkes kendi üstünde olandan istifade edip onun vasıtasıyla uyanacaktır. Her insan nasibi kadar uyanır ve uyandığı kadar bilgi sahibi olur. Bu durum, büyük pencereden daha fazla ışık girmesine benzer. Pencereyi büyütmeden daha fazla ışık almak mümkün değildir. Hiç kimse güneşten istifade edemeyişini penceresinin küçüklüğüne bağlamakla işin içinden sıyrılamaz. Çünkü evine fazla güneş girmesini isteyen, penceresini genişletmek zorundadır ve bunu yapmaya çalışmalıdır. Allah, peygamber ve mürşitleri bunun için, yani gerekirse duvarı yıkıp pencereyi genişletsinler diye göndermiştir. Ben, otuzdört yaşıma kadar ervahtım. Şeriatın kılını kırk yarar ama bir türlü ışık alamazdım. Ne zaman ki Efendi'nin elini tuttum, ondan sonra işin aslını öğrendim ve ışıktan istifade ederek bu hale geldim. Arada geçirdiğim serencam da bu yıkılıp yapılmanın sonucudur. Ama şeirata sağlam bağlanmasaydım bu bilgilere nail olamazdım. "İnsan kâinatın özetidir" diye tekrarlayıp duruyoruz. İnsanda ruh güneş, akıl ise aya karşılıktır. Her yıldızın atmosferi, ısı, nem vb. gibi fiziksel şartları birbirinden farklı olduğu gibi insanların da özellikleri birbirinden farklıdır. Kâinatta manen ne varsa maddeten insana da verilmiş olduğu için insanın mânâdaki mertebesi ne kadar yükselirse yıldızı da o kadar yükselecektir. Bu noktada insanın aklına "İnsan bir yıldız olarak algılanabileceğine göre onda da güneş ve ay tutulması olur mu, olursa nasıl olur" sorusu takılacaktır. Ay ve güneş tutulması dediğimiz olay, bilindiği gibi, güneş ve aydan dünyaya ulaşan ışınların önüne ışık geçirmeyen bir kitle (mania) gelmesinden kaynaklanır. İnsanda da, daha kesif ve karanlık olan kötü düşünceler, insanı aydınlatan iyi düşüncelerin önüne geçerse iyi düşünce ışıklarının ona ulaşmasını engeller ve kişiyi aydınlanmaktan mahrum bırakır ki bu da o kimse için aydınlandığı kaynağa göre ay veya güneş tutulması demek olur. Nasıl unun inceliğine göre kullanım alanı farklı oluyor ve irmikten ekmek, ekmeklik undan baklava, baklava unundan makarna yapılmıyorsa insanların düşünceleri de böyledir. Kimi ince düşünüp çok derinlere dalarken, kimi kaba düşünür ve kabukta kalır. Bazı insanlarsa düşünceleri çok ince olduğu halde üstündeki örtü açılmadığı için düşüncelerini meydana çıkaramazlar. Düşünce akılla bağlantıldır. Herkesin aklı aynı incelikte olmadığı için tasavvufta akıl yedi mertebede incelenmiştir. 1) Akl-ı maaş 2) Akl-ı mead 3) Akl-ı selim 4) Akl-ı nurani 5) Akl-ı ruhani 6) Akl-ı sultani 7) Akl-ı evvel (Akl-ı küll) Akıl, şecere-i kâinattır ve bu şecerenin iki kutbu vardır. Biri en alt âlemlere kadar iner ve akl-ı maaş adını alır. Diğeriyse yükseklere, akl-ı küll'e kadar uzanır ve insanı yüceltir. İnsanın yükselmesi akılla başlar. Akıl yükseldikçe nefis de buna paralel olarak yükselmek zorundadır. Nefis yücelip azizleşirken insan sırf bedenden ibaret olmadığını, canının ve ruhunun da olduğunu öğrenmeye başlar. Aklının ihatası genişledikçe ruhunun da tealisiyle irfaniyete erer. Bundan sonra artık kişi "Kur'an'la ikiz kardeş" olur ki bu, Kur'an'daki tüm vasıfların kendinde toplanması demektir. Bu duruma gelen bir kişinin Kur'an'ın "yapmayın" dediği şeyleri yapmasına imkan yoktur. Çünkü artık edep sahibidir ve Kur'an'ın yasakladığı şeylere tenezzül edemez. Mertebesi gibi meşrebi de âli olduğu için aşağılara inmek ona zor ve aşağılayıcı gelir, inemez. Bir kazayı ilâhi ile inerse (Allah'ın tecellisine karışılmaz) o zaman tövbe ve istiğfar etmek durumunda kalır..." Alıntı: Lütfi Filiz, Noktanın Sonsuzluğu, İkinci Kitap
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.