Gönderi

"Biliyorum, Sen bazen kullarına oyunlar oynayıp onları deniyorsun. Hoşlanmadıklarına da tuzaklar kurup onları iyice yoldan saptırıyor, içlerindeki ikiyüzlülüğü, kefereliği açığa çıkartıyorsun. Kafaları karıştırmak da hoşuna gidiyor. Bazen benzeşen ayetler indirip bizleri ortada bırakıyorsun. Biz saftirik kullar da tartışıp duruyoruz, o mu demek bu mu demek diye. Bazen de verdiğin sayıları net olarak bildirmeyip muziplikler yapıyorsun. Ne demek şimdi bu üzerinde 19 var; sayıları üç mü, beş mi, yedi mi; çaresiz bırakıyorsun bizi, bir türlü karar veremiyoruz. Akledin diyorsun, düşünmeye kalkan adama ne biçim ölçüp biçiyorsun, ille de benim dediğimi onaylayacaksın yoksa körsün, sağırsın, akılsızsın, anlamayan hayvanlar seviyesindeki bir sefilsin, diyorsun. Çok şaşırtıyorsun bizi çok... Ancak ey Rabbim! Rikkatin, hassasiyetin, adaletin ve biz kullar üzerine titremen üzerine söylenecek söz olabilir mi? Ne güzel diyorsun: Anlayasınız diye, korunsunlar diye onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik! Anlasınlar diye yaptın bunu, ne güzel! Kitabında oynadığın o tüm oyunlara, kurduğun tuzaklara, kafa karıştırıcı benzeşen ifadelere, biz kullarını çaresiz bırakan içinden çıkılmaz ayetlere rağmen, Sen gene de anlaşılsın diye Arapça bir kitap indirdin ya, gerçekten çok merhametlisin Rabbim. Üstelik de hassasiyetin bununla bitmedi, sebebini de acıklayıverdin. Eğer onu, yabancı dilden bir kitap olarak indirseydin, o Araplar anlamaz ve derlerdi ki: Arap'a yabancı dilden bir kitap ha! Ayetlerin bizim anlayacağımız dilden tafsilatlı olarak açıklanması gerekmez miydi? Ardından da kesinlikle şunu söylerlerdi: Karmakarışık bir dille yazılmış anlamadığımız bir mesaj! Al bunu götür, anladığımız ve üzerinde ihtilaf etmeyeceğimiz bir kitap getir. Ama Sen'in merhametin onların böyle demelerine fırsat vermedi. Anlasınlar diye Araplara anladıkları dilden Arapça bir Kur'an indiriverdin. İçindeki her şeyi anladıkları dil ve misallerle tafsilatlı olarak açıklayıverdin. Sanırım onlar da anladılar. Ama ben gene de sana sitem etmeden duramayacağım. Her şey iyi de Rabbim, Araplara gösterdiğin merhameti, rikkati, nezaketi, hassasiyeti biz Türklere neden göstermedin? Aman Araplar bir laf etmesin, tam olarak anlasınlar, itiraza mahal bir şey kalmasın diye büyük bir dikkat gösterip onlara Arapça bir Kur'an gönderdin de biz Türklere anlayalım diye neden Türkçe bir Kur'an göndermedin? Neden bizi binlerce meal ve tefsir deryası içinde boğulmaya mâhkum, öylece bırakıverdin? Araplar itiraz edecek diye onlara farklı dilde bir kitap göndermedin, bunu anladık, iyi bir şey yaptın. Peki, bize neden anlamadığımız dilde, Arapça bir kitap gönderdin? Muradın ne? Ne demek istedin? Hepimiz Arapça öğrenelim, Türklükten istifa edelim, Arap olalım, istediğin bu mu? Araplara öz evlat muamelesi yapıp bütün dikkat ve özeni göstermişsin, bizler üvey evlat mıyızda bize sırtını döndün, şefkat ve merhametinden mahrum bıraktın? Arapları o kadar seviyorsun da bizi neden sevmiyorsun? Onlara bütün sorumluluğunu yerine getirdin ama bizi neden unuttun da karmaşık, anlaşılmaz, dili yabancı bir kitapla ebedi kaderimizi belirliyorsun? En azından hangi mealin daha iyi olduğuna dair bir işaret verseydin? Diyanetin meali mi, Elmalılı Hamdi Yazır'ın meali mi, Esed'in meali mi, Mustafa Öztürk'ün meali mi? Mustafa İslamoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Ahmet Hulusi, Hakkı Yılmaz, Çantay, Bayraklı, Bulaç, Yıldırım, Eliaçık...? Yoksa Edip Yüksel mi diyeceksin? Şu 19 hikayesi senin de mi hoşuna gitti? Yok artık."
Sayfa 152 - e-bookKitabı okuyor
·
51 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.