Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Orkun'un Yayın Macerası ve Sonu: Orkun'da hiç aksamayan iki köşe vardı: "Orkun'dan Sesler" ve "Türkiye'nin Köy ve Kasabaları". Bunlardan birincisinde haftanın bazı haberleri çok defa mizahi bir üslupla ele alınıyor ve ayrıca 1944'e ait güldürücü hatıralara yer veriliyordu. Diğerinde çeşitli şehir, kasaba ve köylerimiz coğrafyası, tarihi, bitki örtüsü, yetiştirdiği önemli kişiler vb. yönlerden tanıtılıyordu. Çankırı hakkındaki uzunca araştırmayı 57. sayıda Kazganoğlu (Türkeş) yazmıştı.) Orkun, fikir ve mücadele ağırlıklıydı. İlmî yazılar çok değildi. Başlıca ilmî yazılar olarak Atsız'ın "Türk Destanı" üzerindeki beş bölümlük incelemesini, Gökçeoğlu Sait'in Rubin'den yaptığı "Dede Korkut Hikâyeleri Üzerinde Yeni Araştırmalar” çevirisini ve Nejdet Sançar'ın “Hâmit'te Milliyetçilik ve Vatanseverlik" incelemesini sayabiliriz. 02 Nisan 1951'de kurulan Türk Milliyetçiler Derneği'ne ait haberler de 35. (01 Haziran 1951) sayıdan itibaren Orkun'da yer almaya başlamıştır. Hemen hemen her sayıda “Milliyetçiler Teşkilâtlanıyor” başlığı altında illerde, ilçelerde ve hatta bazı köylerde dernek şubelerinin kuruluşuna dair haberler kurucu üyelerin isimleriyle birlikte veriliyordu. Türk milliyetçilik tarihinin bu önemli derneğinin tarihçesi için Orkun'daki haberler önemli bir kaynaktır. Türk Milliyetçiler Derneğiyle ilgili asıl kaynak, derneğin yayın organı olan ve 20 Ekim 1951'den itibaren 31 sayı yayımlanabilen, yarım gazete boyutundaki tek yapraklık Mefkûre gazetesidir (Sefercioğlu 2016: 65). Türk Milliyetçiler Derneği, 01-02 Nisan 1951'de toplanan Türkiye Milliyetçiler Federasyonu kurultayında alınan kararla ve beş milliyetçi derneğin birleşmesiyle kurulmuştu. İlk başkanı Haluk Karamağaralı idi (Sefercioğlu 2000: 21). Orkun 1,5 yıla yakın yaşamış ve 68. sayı ile kapanmıştır. Atsız Mecmua ile 1934 ve 1944 yıllarında çıkan Orhun dergileri doğrudan doğruya Atsız tarafından yönetilen dergilerdi ve dönemlerinin yöneticileri tarafından kapatılmıştı. Orkun ise doğrudan Atsız'ın yönetiminde değildi. Türkçüler Yardımlaşma Derneği'ni oluşturanların verdikleri para ile çıkıyor, kanunen de bu derneğin malı oluyordu. Dergi ile fiilen ilgilenen ise "sahibi ve neşriyat müdürü” olarak görünen İsmet Tümtürk ile yardımcısı İhsan Sağnak idi. Nitekim 1951 yazında derginin dağıtımına yardım için başvuran lise talebesi Altan Deliorman, Tümtürk'ün Sirkeci'daki yazıhanesine gidiyor, dergileri oradan alıp dağıtıyordu. Deliorman şöyle diyor: "İsmet Tümtürk'le ve derginin idare, muhasebe, postalama işlerinde ona yardım eden İhsan Sağnak'la böylece tanıştım." 1951-52 ders yılı başlarında dağıttığı dergilerin paralarını vermek üzere Tümtürk'ün yazıhanesine giden Deliorman orada Atsız'la karşılaşır ve çok mahcup olur, çünkü talebesinin Orkun'a yardım ettiğinden Atsız'ın haberi yoktur (Deliorman 2000: 21-22, 27). Bu anekdot, 1951 yılında dergiyle fiilen Tümtürk'ün ve yardımcısının uğraştığını, Atsız'ın ise muhtemelen yazılarını vermek, dergi ve Türkçülüğün gidişi hakkında konuşmak üzere yazıhaneye ara sıra uğradığını gösteriyor. Tümtürk 05 Ekim 1951 tarihli 53. sayıda yazdığı “Orkun İkinci Yılına Girerken” başlıklı yazıda Orkun'un çeşitli işlerinde emeği geçen ve sorumluluk taşıyan arkadaşlar bir yıl içinde birçok kere değişmiştir. Muhtelif sayıların yazı bakımından tertibini de ayrı ayrı arkadaşlar yapmıştır.” demekteyse de asıl yükün onun omuzlarında olduğu anlaşılmaktadır. Gerek bu ve benzeri yazıların Tümtürk tarafından yazılması, gerek Atsız'ın bir mektubunda “İsmet'le bu işi idare edemeyeceğiz." demesi, gerek Deliorman'ın tanıklığı bunu göstermektedir. Atsız başlangıçta dergiyle fiilen de meşgul oluyor ve yoruluyordu. 01 Ekim 1950'de Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta “Bu Orkun dergisi böyle giderse benim imanımı gevretecek. Bir tashîh memuru tuttuk ama daha iş kıvamına girmedi." demektedir (Hacaloğlu 2013: 43). Yine Yılanlıoğlu'na yazdığı 11 Ocak 1951 tarihli bir mektubunda ise “Türkçülere olan öfkem de beni bir yandan perişan ediyordu. Biz İsmet'le bu işi idare edemeyeceğiz. Orkun'u Ankara'ya devretmek istiyoruz." diyordu (Deliorman 2013: 90). Orkun Ankara'ya devredilmemiş, fakat Atsız'ın memnuniyetsizliği devam etmiştir. Tümtürk'ün "Orkun ikinci Yılına Girerken" yazısındaki şu cümleler, Atsız'ın memnuniyetsizliğini gidermek maksadıyla yazılmış gibidir: "Bu arada umumîleşmiş bir yanlış inancı da düzeltelim: ORKUN'da Türk düşmanlarına karşı sert hücumlar yapan imzasız fıkraların başlıca sorumlusu Atsız değildir. Bunları yazan ve tertipleyen arkadaşlar arasında belki Atsız'ın hissesi en azdır." Atsız'ın sözü edilen tarzdaki imzasız "fıkra"lardan da şikâyetçi olduğunu düşünebiliriz. Aslında o tarihlerde Atsız hem çok meşgul hem de hastadır. Çalıştığı lisede haftada 23 saat ders vermektedir (Hacaloğlu 2013: 44). Hastalığı ise ciddidir. 11 Ocak 1951 tarihli mektubunda "Bütün kuvvetimi, enerjimi alan müzmin bir dizanteri geçirdim. Teşhis olunamadığı için de bir hayli sarsıldım." diyordu. 20 Ocak'a kadar rapor almıştı. Ancak hastalık bir türlü geçmemişti. Yine Yılanlıoğlu'na yazdığı 19 Kasım 1951 tarihli mektupta şöyle diyordu: "Hastalığım sürüp gidiyor. 8 Eylül'den sonra 10 Kasım'da bir kriz daha geçirdim. Sonuncusu hafif geçti. Daha evvelki müthişti. Dokuz gün hastahânede yattım." (Hacaloğlu 2013: 4546, 48). Hastalığın 1950 sonunda başlayıp 1951 yılı boyunca devam ettiği ve zaman zaman şiddetli krizlere yol açtığı anlaşılıyor. Ancak asıl memnuniyetsizlik, daha başta partiler üstü olacağı belirtilen dergide, Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri hakkında çıkan övücü yazılarla su yüzüne çıkmıştır. 09 Kasım 1951 tarihli 58. sayıda, ilk sayfada ve çerçeve içinde “Orkun” imzasıyla yer alan "Alçakça İftira” başlıklı yazıda Millî Eğitim Bakanı'nın, "Türk milletinin asla unutmayacağı büyük icraatı"ndan bahsediliyor ve İleri, cansiperane bir şekilde savunuluyordu. Bir bakanın savunulması ve övülmesi Atsız'ın hoşuna gitmemişti. 19 Kasım 1951'de Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Orkun'da için 55 yazılan medihkâr yazıya benim de çok canım sıkıldı. O....... Bozuntu herif için böyle bir yazıyı müştereken yazdıkları için İsmet'e, Gemuhluoğlu'na ve Bekir Berk'e çattım, ama kaç para eder?" (Hacaloğlu'nun yayınında noktalarla geçilen isim Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri'dir.) Atsız hem bazı Türkçülerin dedikodularından hem de Tevfik İleri'nin icraatından şikâyetçidir: "Hastalığımın asıl sebebi üzüntüden doğuyor. Üzüntüye de Türkçülerin mânâsız hareketleri sebep oluyor. Ankara'dakilerden bazılarına göre biz Orkun'da kendi reklâmımızı yapıyormuşuz. Bunu Hürriyet gazetesinde Nihat Sami de yazdı. Bozuntu herif, Fahriye Yenge'yi (Yılanlıoğlu'nun eşi) tayin etmediği gibi, Zeki Velidî'nin zevcesini de İstanbul'a nakletmedi. Hasan Âli devrinde de durum bundan başka türlü değildi." (Hacaloğlu 2013: 48-49). Atsız'ın itirazına rağmen Orkun'un 30 Kasım 1951 tarihli 61. sayısında Kemaloğlu (Muharrem Ergin-ABE) imzalı "Falih Rıfkı'ya Cevap" başlıklı yazıda da Falih Rıfkı'nın Tevfik İleri aleyhindeki yazılarına cevap veriliyordu. Yazının başında çerçeve içinde ve imzasız olarak "Orkun gündelik siyasete karışmamağa, bilhassa herhangi bir devlet adamını tutmak ve methetmekten kaçınmağa, elden geldiği kadar dikkat etmektedir. Fakat Orkun bir hayaller yurdunda değil, bugünün cemiyetinin içinde yaşamaktadır... Fazla titizlik gösterip siyasetin en küçük bir iplik kırıntısı Orkun'a girmesin dersek, içinde yaşadığımız hâdiselerin büyük bir kısmı milliyetçi görüşle incelenmekten mahrum kalır." denilmekte ve bir bakıma siyasete karışmama ilkesinin bozulmasının gerekçesi ortaya konulmaktaydı. Atsız'ın, yukarıda belirtilen gerekçelerle de olsa, bir bakanın dergide övülmesini hoş karşılamadığı muhakkaktır. Dergiyi çıkaran diğer arkadaşlarıyla artık anlaşamamaktadır. 06 Aralık 1951'de İsmail Hakkı Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta bu durumu açıkça ifade etmektedir: "Maalesef Orkun'u yaşatmaya imkân yok. Ben alâkadar olmadığım için Orkun'un daha büyük hatalar işlemesi muhtemel. Tevfik İleri'yi ‘Türkçü' diye müdafaa etmeleri bunu gösteriyor. O Nejdet Sançar'ı sürer gibi Edirne'ye yollarken Orkun onu müdafaa etti. Onu müdafaa eden yazıyı İsmet, Bekir Berk, Gemuhluoğlu müştereken yazmışlar. Bu sefer de Falih Rıfkı'ya cevap bahanesi ile bir müdafaası daha yapıldı. Ben bu kadar şuursuzca hareketlerle iş ve gönül birliği yapamam. Orkun kapanmalı... Benim kararım kesin: Artık kendi kabuğuma çekiliyorum. Türkçülüğü kendi kendime yapacağım... Bağdaşmak, uzlaşmak, anlaşmak, uyuşmak artık bitti. Irkçılık-Turancılık tefrikasında kendi reklâmımı yaptığımı iddia edenlerle aynı safta bulunmak bana zillet gelir." (Hacaloğlu 2013: 50). Atsız'ın arkadaşlarıyla anlaşmazlık yaşadığı, bu mektuptaki ifadelere göre kesindir. Hele kendi reklamını yaptığı iddiası onu çileden çıkarmıştır. Sonunda Orkun 18 Ocak 1952'de son sayısını (68. sayı) çıkararak kapanmıştır. Ancak derginin kapanmasında sadece anlaşmazlığın rol oynadığını düşünmek yanlıştır. Son sayıdaki "Veda" başlıklı yazısının başında Atsız şöyle demektedir: "Birçok Türkçünün maddî, mânevî yardımıyla çıkmakta olan Orkun, onu idare edenlerin yorgunluğu yüzünden kapanıyor. Bu kararı verenlerin ıstırabı büyüktür. Uzun konuşma, tartışma ve danışmalardan sonra, yapılacak başka bir şey olmadığı için bu neticeye varılmıştır." Aynı yazının sonlarında da şu satırlar var: "Orkun kapanırken onun çıkmasını ve yaşamasını sağlayan ülküdaşlarımıza teşekkür ederiz. Genç subaylardan liseli ve ortaokullu ülküdaşlara kadar bütün Türkçülerin gönülleri ve fikirleri aşağı yukarı bir buçuk yıl Orkun üzerinde birleşti. Orkun kuvvetli veya zayıf, her ne olursa olsun, biz, yani Türkçüler demek ki bu kadarmışız." "Orkun Kapanıyor" başlıklı yazısında İsmet Tümtürk de şunları söylüyor: "Orkun mevcut veya ilerisi için melhuz bir hükümet müdahalesi yüzünden kapanmıyor. Orkun para sıkıntısı yüzünden de kapanmıyor... Orkun'un kapanması sebebi haftalık bir derginin çıkması için gerekli zaman ve çalışmayı harcayacak arkadaşların bulunmayışıdır. Belli başlı ülküdaşlarımızı vazifelerinin İstanbul dışı yerlere bağlaması ve bilhassa Atsız'ın uzun zamandır teşhis olunamayan müzmin hastalığı sebebiyle dergide çalışamaması Orkun için acı talihsizlikler olmuştur." Birçok şeyin üst üste bindiği anlaşılıyor. Deliorman, Tevfik İleri'nin, Nazmiye Togan'ı İstanbul'a tayin etmeyişi ile Nejdet Sançar'ı Edirne'ye tayin etmesini de sebep olarak gösteriyor (2013: 91). Atsız da mektuplarında bunları zikrediyor. Ancak Sançar, kendisiyle yapılan bir röportajda aynen şunları söylemektedir: "Merhum Tevfik İleri benim üniversite yıllarından arkadaşımdır... 1951 sonunda Zonguldak'tan Edirne'ye nakledildim. Bu sırada merhum İleri Vekildi (Bakan idi-ABE). Bu dalavereden haberi bile olmadı." (Millî Yol, sayı: 18). Neticede Orkun 68 sayı çıktı ve kendi kendini kapattı. Tümtürk'ün belirttiği gibi haftalık bir derginin çıkartılması kolay değildir. Tümtürk'ün belirtmediği bir şey daha var. Haftalık dergi profesyonel bir iştir ve profesyonel elemanlar ister. Orkun'da bu imkânlar yoktu. Gönüllü çalışan elemanların bir kısmı İstanbul dışına gidince dergi sıkıntıya düşmüş, bütün yük İstanbul'da kalanların omuzlarına yüklenmiş ve onlar da yorulmuşlardır. Atsız'ın "yorgunluk" sözünün, sadece maddi değil manevi yorgunluğu da ifade ettiğini düşünüyorum. Bu arada onun "müzmin" hastalığını da unutmamak gerekir. Bu hastalık da onu maddi ve manevi olarak yıpratmış olmalıydı.
·
94 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.