Gönderi

584 syf.
·
Not rated
·
Read in 17 days
“Karanlık arzuların içinde bunalan iyi bir insan Asla ayrılmaz doğru yoldan.” Faust, dünya edebiyatının en meşhur karakterlerinden biridir. Tarihte gerçekten var olduğu düşünülen Johann Faustus’un hayatından esinlenerek kurgulanmıştır. Rivayetlere göre Doktor Johann Faustus, 1480’li yıllarda Almanya’da doğmuş ve 1540 yılına doğru ölmüştür. Doktor Faustus’un şeytanla arasında bir anlaşma imzaladığına ve sürekli yanında gezdirdiği köpeğinin de şeytan olduğuna inanılmaktadır. Faustus, bir gece bir handa ölü bulunmuştur. Yüzündeki izler dehşet verici bir biçimde öldüğünü gösterdiği için halk arasında onun ruhunu şeytana satan gerçek bir büyücü olduğu ve onu şeytanın öldürdüğü söylentileri yayılmış ve bunun üzerine hayatı, Goethe’den önce de sonra da birçok yazar tarafından defalarca kaleme alınmıştır. Ne var ki bunların hepsi de Goethe’nin “Faust”unun gölgesinde kalmıştır. İlk Faust anlatısının tarihi 1587’dir. Goethe’den önce yazılan eserlerin en meşhuru ise İngiliz yazar Christopher Marlowe (1564-1593) tarafından yazılmış olan ‘Doktor Faustus’ isimli eserdir. Goethe ve Marlowe’a ait bu iki eserde de temelde insanoğlunun şeytanla anlaşma teması işlenmekle birlikte, olay örgüsü ve sonuç tamamen birbirinden farklı gelişmiştir. Marlowe’un eserinde Faust, girdiği anlaşmayı ve dolayısıyla ruhunu kaybetmiştir. Fakat Goethe’nin Faust’u, Mephistopheles karşısında yenilgiye uğrasa da Tanrı tarafından kurtarılmıştır. “Faust”, Goethe’nin 60 yılda tamamladığı ve hayatının eseri sayılan manzum bir trajedidir. İki bölümlük eserin ilk bölümü 1808’de yazılmış, 25 yıl kadar sonra da ikinci bölümü yayınlanmıştır. Her iki bölüm de hem yazıldığı dönemin hem de Goethe’nin zaman içerisindeki değişiminin izlerini taşımaktadır. İlk bölümde aklıyla hareket edip haz odaklı yaşamayı tercih eden Faust, ikinci bölümde artık aklı değil vicdanı simgelemekte ve oyunun son kısımlarına doğru da tamamen vicdanıyla hareket eden bir karakter haline bürünmektedir. Üslup bakımından ise birinci bölüm daha sadedir. Olay örgüsünde bütünlük olduğu için hikaye daha akıcı ve anlaşılması daha kolaydır. Ne var ki İkinci bölümde hikaye tek bir olay örgüsü etrafında ilerlemez. Goethe, alt bölümler arasındaki bağlantıyı kurma işini okuyucuya bırakmıştır. Ayrıca kitapta felsefi derinliğin fazla olması, sembolik ifadelere ve mitolojik öğelere çokça yer verilmesi de kitabı anlamayı daha zor hale getirmektedir. Faust, hayatın özü ve evrenin sırrıyla alakalı hakiki bilgiye ulaşmanın arzusuyla yanıp tutuşurken bir yandan içgüdü ve tutkularının boyunduruğundan kurtulmak, bir yandan da şeytanın tuzaklarıyla başa çıkmak zorunda olan ve hiçbir zaman Tanrı’nın yardımı ve merhametinden ümidini kesmemesi gereken insanoğlunu temsil eder; Mephistopheles ise insanoğlunun ezeli düşmanı olan şeytanı simgelemektedir. Mephistopheles ve Tanrı arasında yapılan anlaşma, daha çok Kitab-ı Mukaddes’teki Hz. Eyyüp kıssasını hatırlatmaktadır. Bununla beraber Goethe’nin, Tanrı ve şeytan arasındaki anlaşmayı ele aldığı “Gökteki Konuşma” başlıklı kısımda Mephistopheles’in Tanrı’dan mühlet istemesi ve Tanrı’nın ona kıyamete kadar serbest olduğunu söylemesi gibi hususlar semavi dinlerin hepsinde bahsi geçen konulardır ve ifadeler Kur’an’ın birçok ayetiyle de benzerlik göstermektedir. Tıp, felsefe, hukuk ve hatta ilahiyatta da aradığı hakiki bilgiyi bulamamış olmanın hayal kırıklığıyla altmışlı yaşlara merhaba demiş olan Doktor Faust, kendisine intiharı düşündürecek kadar bunalımlı günlerinden birinde, bir köpek olarak onunla odasına kadar gelen Mephistopheles ‘i, gezgin bir öğrenci kılığında karşısında bulmuştur. Bu ilk buluşmanın Faust’un tam da İncil’i tercüme etmeye karar verdiği ve İncil’in ilk cümlesi olan ‘önce söz vardı’ ifadesinin doğru tercümesinin ‘Önce eylem vardı’ şeklinde olması gerektiğini düşündüğü sırada gerçekleşmesi manidardır. Faust ve Mephistopheles, aralarında geçen uzun bir konuşmadan sonra Faust’un kanıyla imzaladığı bir anlaşma yapmıştır. Kan, burada Faust’un bu anlaşmada kendi varlığını ortaya koyduğunu simgelemektedir. Anlaşmaya göre Mephistopheles, Faust’a yaşadığı sürece hakiki bilgi, zenginlik, gençlik ve haz verecek ; Faust da öldüğü zaman ruhunu şeytana teslim edecektir. Anlaşma, Faust’un en mutlu olduğu ve ‘Dur geçme zaman! Öyle güzelsin ki’ dediği an son bulacaktır. Daha sonraki bölümlerde Faust ve Mephistopheles’in nefes kesen yolculuğu başlar. Bu düşsel yolculukta Mephistopheles , şeytanın insanı zaaflarından vurmak için kullandığı bütün silahları Faust üzerinde dener. Ne var ki ne bir iksirle geri gelen gençlik, ne sefahat dolu içki alemleri, ne zenginlik ve güç, ne mutlak masumiyetin sembolü Gretchen, ne de mutlak güzelliğin sembolü Helena… Hiçbiri yetmez Faust’un içindeki boşluğu doldurmaya ve hiçbiri söyletemez Faust’a o sihirli cümleyi. Kimi zaman aklıyla kimi zaman da içgüdülerinin rehberliğinde yola çıkan ve Mephistopheles’in oklarıyla çok defa yere düşen Faust, her düşüşünde tekrar ayağa kalkmış ve yolculuğun sonlarına doğru vicdanının sesini daha gür duymaya başlamıştır. Ne zaman ki bencil duygularından sıyrılıp başkalarının mutluluğu için de yaşamanın zevkine varmış, işte o anda hissettiği huzurla ‘Dur geçme zaman ! öyle güzelsin ki’ diyebilmiştir. Anlaşma gereği de bu cümleyi söyledikten hemen sonra son nefesini vermiştir. Kitabın son bölümünde Mephistopheles anlaşmayı kazanmış olmanın sevinci içindeyken gökyüzünden melekler gelir ve Faust’un ölümsüz ruhunu Mephistopheles’in elinden kurtararak Tanrı katına yükseltirler. Zira Tanrı, her ne kadar günahkar olsa da sonradan günahlarından pişman olan ve sadece kendisi içi değil başkalarının mutluluğu için de çalışan iyi insanı şeytanın eline bırakmayacağını vaadetmiştir. Faust da birçok hata yapmış olsa da özünde iyidir ve Tanrı en başında bunu Mephistopheles ve meleklerin huzurunda zaten ilan etmiştir: “Karanlık arzuların içinde bunalan iyi bir insan Asla ayrılmaz doğru yoldan.”
Faust
FaustJohann Wolfgang Von Goethe · İthaki Yayınları · 202213.7k okunma
··
564 views
Hülya okurunun profil resmi
GOETHE'NİN Hz. MUHAMMED'E YAZDIĞI ŞİİR Sevinç sevinç berrak Ve yıldız yıldız parlak Bir dağ pınarı Üstünde beyaz bulutların Ve kuytusunda bir yeşil yamacın Aziz ruhlar sallamış beşiğini Veda edip çocuk tazeliğiyle bulutlara Raks eder gibi iner mermer kayalara Haykırır sevincini semalara Dağ geçitlerinde Önüne katar renk renk çakılları Ve bağrına basar kardeş pınarları Çiçeklenir ayak bastığı yerler Ve nefesiyle yeşerir çimenler Yoldaşı olur şimdi ırmaklar Ovaları doldurur gümüş ışıklar Bir ses yükselir pınarlardan "Kardeş ayırma bizi koynundan, Bekliyor Yaratan. Yoksa bizi çölün kumları yutacak Güneş kanımızı kurutacak Kardeş, Dağın ırmaklarını, ovanın ırmaklarını Hepimizi alıp koynuna Eriştir bizi yüce Rabbına Ezelî Derya'nın yanına." Peki, der, dağ pınarı Kendinde toplar bütün pınarları Ve haşmetle kabarır göğsü, kolları Ülkeler açılır uğradığı yerlerde Yeni şehirler doğar ayaklarının altında... Kulelerin alev zirvelerini Ve haşmetli mermer saraylarını Bırakıp arkasında Yürür mukadder yolunda Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak İhtişamının şahitleri Evlatlarını Rabbine ulaştırarak Karışır İlâhî ummana coşarak!
L. G. okurunun profil resmi
Kitap gerçekten güzeldi. Ama çok ağır bir kitaptı. Şöyle bir baktığımda çok okur yarım bırakmış. Çok fazla yayın evinden basımı var. 60 sene emek verilip yazılan bir kitap mutlaka okunmalı.
L. G. okurunun profil resmi
Tanrı (Allah) her ne kadar günahkar olsa da sonradan günahlarından pişman olan ve sadece kendisi için değil başkalarının mutluluğu için de çalışan iyi insanı şeytanın eline bırakmayacağını vaadetmiştir. İşte canım hocam tam islam ile bağdaşan bir cümle.
Hülya okurunun profil resmi
Allah (CC) sırât-ı müstakîmden ayırmasın hocam.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.