Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

… Portuga iyice uzandı, yeleğini yastık niyetine ağacın köklerinden birinin üstüne serip konuştu: “Şimdi biraz kestirebiliriz.” “İyi de ben uyumak istemiyorum ki.” “Olsun. Seni başıboş bırakacak değilim, afacansın malum.” Elini göğsüme koyarak beni tutsak etti. Uzun süre ağacın dalları arasından geçip giden bulutları izledik. Beklediğim an gelmişti. Şimdi söylemezsem bir daha hiç söyleyemeyecektim. “Portuga!” “Hı…” “Uyudun mu?” “Daha değil.” “Tatlıcıda Ladislau Efendi’ye söylediklerin doğru mu?” “Valla tatlıcıda Ladislau Efendi’ye öyle çok şey söylemişimdir ki…” “Benim hakkımda söylediklerin. Duydum. Arabadan duydum.” “Ne duydun peki?” “Beni sahiden çok mu seviyorsun?” “Tabii ki seviyorum. Niye ki?” Bunun üstüne kollarından ayrılmadan yüzümü onunkine döndüm. Gözlerimi aralık gözlerine diktim. Böyleyken yüzü daha da şişman görünüyor, daha da krala benziyordu. “Hayır, demek istediğim, sen beni gerçekten seviyor musun?” “Tabii ki, sersem.” Söylediğimi kanıtlamak istercesine bana daha sıkı sarıldı. “Düşündüm de. Senin bir tek Encantado’daki kızın var , değil mi?” “Evet.” “Evinde yalnız başına yaşıyorsun, değil mi, kafesteki iki kuştan başka kimsen yok?” “Evet.” “Torunun olmadığını söylemiştin, değil mi?” “Evet.” “Beni sevdiğini de söyledin, değil mi?” “Evet.” “O zaman neden bizlm eve gelip babamdan beni sana vermesini istemiyorsun?” Öyle duygulandı ki doğrularak oturdu ve yüzümü avuçları arasına aldı. “Sen benim oğlum olmak mı istiyorsun?” “İnsan babasını doğmadan önce seçemiyor. Ama ben seçebilsem seni seçerdim.” “Gerçekten mi, bızdık?” “Yemin bile edebilirim. Hem böylece sofradan bir tabak eksilmiş olur. Söz veriyorum, bir daha hiç küfretmem, kıç bile demem. Ayakkabılarını boyarım, kuşların kafesini temizlerim. Çok uslu dururum. Okulun en iyi öğrencisi olurum. Her şeyi yaparım, bütün kurallara uyarım.” Ne diyeceğini bilemiyordu. “Başkasına verilirsem evdekiler sevinçten ölülerler. Rahat bir nefes alırlar. Glória ile Antônio’nun arasında doğmuş bir ablam var, Kuzey’e yolladılar. Zengin bir kuzenimizin yanına verdiler, okuyup önemli yerlere gelsinler diye…” Suskunluğu devam ediyordu, gözleri yaşlarla dolmuştu. “Vermek istemezlerse satın alabilirsin. Babamın hiç parası yok. Beni kesin satar. Çok para isterse taksitle alabilirsin, Jacob Efendi de hep taksite böler…” Cevap gelmeyince önceki gibi yattım, o da yattı. “Bak, Portuga, beni istemiyorsan hiç önemli değil. Seni ağlatmayı istemezdim…” Saçlarımı ağır ağır okşadı. “Ondan değil, evladım. Ondan değil. İnsan hayatta işleri öyle tek bir hamlede çözemiyor. Yine de sana bir teklifte bulunacağım. Seni anne babandan ve evinden ayırmam mümkün değil. Ne kadar istersem de buna hakkım yok. Ama bugünden itibaren, seni yavrummuş gibi seven ben, sana öz evladımmışsın gibi davranacağım.” Coşkuyla yerimden fırladım. “Gerçekten mi, Portuga?” “Yemin bile edebilirim, senin hep dediğin gibi.” En yakınlarıma bile pek yapmadığım bir şey yaptım: O iyilik dolu şişman yanaklarından öptüm… (Tomaso Albinoni, Chamber Orchestra of Miemo Adagio in G Minor)
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.