Gönderi

Basit bir eylemdir nefes almak. Bu eylemi bilinçli olarak yapmayız, nefes almak aslında hayata icabet etmekten ibarettir, fakat aynı zamanda –ve yine bilinçdışı düzlemde– tetikte olmamızı, etrafta tehlike, yiyecek, aile bireyleri veya olası bir eş olup olmadığını kontrol etmemizi sağlar. Tek bir nefeste bütün dünyayı tahlil ederiz. Evreni tahlil etmeye yönelik bu süreci merkezi sinir sisteminin dış dünyayla temas ettiği tek nokta, beynimizin beden sınırlarının ötesine uzandığı tek alan kontrol eder. Diğer duyular söz konusu iken beyin sürekli koruma altındadır, çeşitli muhafızlar tarafından bir savunma hattı oluşturulur; periferik sinirler ve (kulak veya göz gibi) duyu organları dünyayı belli bir uzaklıkta tutar. Fakat mevzu koku olunca beyin gardını düşürür, doğrudan dış uzaya uzanarak havayı bizzat kavrar. Kraniyal sinirler –yani doğrudan beyinden çıkıp kafa, ense ve gövdeyi saran on iki çift sinir–tıp eğitimi alırken anatomiye dair ilk öğrendiğimiz şeylerden biridir. Kafadaki duyumlar, göz hareketleri, görme, hatta midenin işleyişi bile bu sisteme bağlıdır. Fakat bu gruptaki ilk sinir çifti olan koku sinirleri diğerlerinin hepsinden farklıdır. Optik sinirler gibi onlar da beyinsapından değil serebrumdan başlar, ama optik sinirlerden farklı olarak izledikleri yolun neredeyse tamamı kafatasının içindedir ve sinir lifleri doğrudan dış dünyayla temas kurar. Koku sinirlerinin lifleri geniz yolundaki mukoza içerisine yayılır ve süzgeci andıran kalbursu kemiği (geniz yolunun tavanını oluşturan yapıyı) delip geçer. Fakat bu sinirin kökü beyindedir, dolayısıyla beyin bu şekilde kafatasının dışına uzanarak dünyaya temas etmiş olur. Koku sinirinin yapısı oldukça şaşırtıcı ayrıntılar içerir. Her bir burun deliğinin içinde, kemik çatıyla septum arasındaki alanda sadece 2,5 cm²'lik bir alana yayılan küçük bir mukoza dokusu koku alma işlevine ayrılmış durumdadır. Bir posta pulu büyüklüğündeki bu küçücük alanda, nefesle içeriye giren kimyasalları tespit etmek için hazır bekleyen 6 ila 10 milyon duyu nöronu bulunur. Bu koku sinirleri, sinir sisteminin pek çok başka bölgesinden farklı olarak sürekli yenilenme halindedir. Ortalama bir veya iki ayın ardından, yerlerini sürekli bölünerek çoğalan kök hücrelere bırakırlar. Fakat kollarını açıp akıntının avlarını önlerine getirmesini bekleyen denizşakayıklarını andıran bu milyonlarca nöronun koku duyusunu tam olarak nasıl yarattığından 20-30 yıl öncesine kadar büyük oranda habersizdik. 1990'ların başlarında Linda Buck ve Richard Axel'in Nobel Ödülü Kazanan araştırmaları sonucunda, hava yoluyla gelip burun mukozasında çözünen uçucu kimyasal maddeleri tespit etmeye yarayan geniş bir gen ailesi, yani koku reseptör genleri tespit edildi. Farelerde 1100 civarında farklı koku reseptör geni bulunmasına rağmen biz insanlarda bunlardan yalnızca 350-370 tane vardır. Her bir duyu nöronu yalnızca tek bir reseptör gen ifadesinden sorumludur, dolayısıyla her bir nöronun sadece bir kimyasalı koku olarak tespit edebildiğini söyleyebiliriz. Fakat bu doğruysa nasıl oluyor da neredeyse sayısız farklı kokuyu alabiliyoruz? Sonradan yapılan çalışmalar oldukça karmaşık bir tablo ortaya koydu. Tespit için kullandığımız araçlar kısıtlı olsa da binlerce farklı kokuyu ayirtedebilmemizi sağlayan bir sürecin söz konusu olduğu anlaşıldı. Bu sistem retinalarımızda bulunan ve sinyalleri birleştirerek gökkuşağinın bütün renklerini görebilmemizi sağlayan üç renkli reseptöre benzese de çok daha karmaşık bir yapıya sahip. Farklı dalga boylarında olsa bile tek bir tür girdiye (ışık) sahip olan görme sisteminden farklı olarak, koku sistemi kimyasal yapıları, yani farklı şekil ve boyutlarda, birbirleriyle ilgisiz molekülleri girdi olarak işliyor. Fakat görme sistemi için üç tür algılayıcı yeterli olsada, heterojen bir girdi yapısına sahip olan koku sisteminin bunlardan yüzlercesine ihtiyacı var. Yine de üç farklı ışık reseptörüyle renk algılanması ve 370 farklı koku reseptörüyle kokunun çıkarsanması süreçlerinin arasında çeşitli parelelllikler bulunuyor. Her bir duyu nöronu gerçekten tek bir tıp kimyasal reseptörün ifadesi olsa da belli bir koku kaynağı birden fazla reseptörü farklı şiddetlerde uyanabilir. Ayrıca her bir reseptör birbiriyle ilişkili birden fazla molekülü tespit edebilir, her bir kimyasal madde bir anlamda kendi imzasını taşır ve farklı nöron topluluklarının farklı derecelerde uyarılmasını sağlar. İşte koku algımızı meydana getiren de bu imzaların toplamıdır, gülün veya ekşimiş sütün kokusunu ortaya çıkaran çok sayıda uçucu bileşiktir.
Sayfa 99 - Metis BilimKitabı okudu
·
50 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.