Gönderi

NEZAKET-İ KELAMA DAİR
Mühim bir laf vardır: "Hangi mefhumu sonuna kadar götürürsen, kendi zıddına döner!" derler... Bu mühim ve biraz çetrefil lafı ikinci, üçüncü bir cümleyle izah edecek yerde, bir iki misalle anlatıvermeyi ve böylelikle bugün de bir fıkracık çıkarıvermeyi münasip buldum... Mesela, nezaket iyi şeydir, değil mi? Hele kelamda nezakete diyecek yoktur... Fakat kelamda nezaketi son haddine kadar götürürsen aksi neticeye, kabalık bile olmasa, komikliğe vasıl olursun... Mesela, genç ve nazik bir Ermeni vatandaş, Büyükada'da eşekle tura çıkmış... Bakmış ki önde giden merkepsüvarlar: -Ha babam, ha!.. diye eşeklerini teşçi ediyorlar... O, bu suretle hitabı nezaketine muvafık bulmamış ve başlamış: -He pederim, he!.. Suretinde narezen olmaya, merkebini şevke getirmeye... Filhakika, "Ha babam, ha!"nın nazikçesi "He pederim, he!"dir. Lakin nezaketin bu kadarı iyi kaçmıyor herhalde!... Başka bir misal: Bizim bir bildik hanım vardı. Çok nazikti. Kaba saba kelimelerden nefret ederdi. "Aptesane" demezdi. "100 numara" yahut "kabine" derdi... Kanaatince "Aptesane"ye "100 numara" veya "kabine" demekle nazik laf etmiş olurdu. Nezaket-i kelamın bu nevi tezahürleri hakkında birçok misaller daha bulmak kabildir. Fakat benim asıl garibime giden şey, insanların konuşurken, duydukları sözün ifade ettiği manaya değil, şekline ehemmiyet vermeleridir... Mesela, alenen yapılması, gösterilmesi ayıp telakki edilen bir hareketi, bir cismi Arapça, Acemce, Fransızca bir kelime ile ifade etmek kabalık telakki olunmaz... Halbuki, ayıp telakki edi- len bu hareket veya cismi, düpedüz, Türkçe ismiyle söylerseniz, ekseriya, sizi bulunduğunuz meclisten kovarlar... Mesela... Hayır, misal getirmeyeceğim. Çünkü malum ya, insanların nezaket telakkileri bir tuhaftır demiştim. Misal getireyim derken, bir daha fıkra yazmak imkânından mahrum olurum sonra...
Sayfa 145 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.