dağlarımdan ölümsü öyküler getirdim sana.
çünkü
yalnız ölüme çarpıyor yüreğim
yaşam sığmıyor ona
yalnız ölümler, ölümler, ölümler toplayışım bundan.
-hem bir tek buna yetiyor anıtlaşan kalbimin gücü-
gittiğim her kentten ölümler
adımladığım her sokaktan,
-bir sürgün yabancılığıyla adımladığım...-
sonra dağlarımdan,
dağlarımdan ölümler toplayışım hep bundan, inan...
tıpkı kekik toplar gibi
tıpkı usulca eğilmiş dağ kekiği toplar gibi
bu ölümler toplama çabam...
kekik kokulu ölümler
bahar yeşili ölümler
elbette bozkır kurusu da...
sana sunmadığım ölümler ama,
dağlarımı bilmediğinden
ve ölüm istemini de,
dağlarda ölmenin bitimsiz istemi,
o yitik çocukluğu andıran dağlarda,
özyitimden doğacak her yıkımı göğüslemeye hazırca
bir dağsı ölümü istemeyi,,,
bilmiyorsun, sunmuyorum...
hoş, bilmemelisin büyüdüğüm dağları belki de,
-ve sevmemelisin biraz olsun beni de
beni sevmek dağları bilmektir biraz da
ve onları kucaklamak olanca sancısıyla-
hem zaten istemem bilmeni ölümü de.
getirmiyorum sana, toplayıp kendime saklıyorum onu.
dağlarımın kekik kokulu yamaçlarına kara çukurlar kazıp
yaşamımı gömüyorum tam oraya
karasından birkaç ölüm filizlenir diye zamanla,
onları toplar, karalı bir demet yaparım diye
kuytu köşelerinde bu tükenik harabenin,
yine gizlerim diye sonra herkeslerden
bu yaşamasızlıklar çoraklığını.