Gönderi

Kraliçesi olmayan bir kovanda hayat artık bitmiştir ama üstünkörü bakıldığında o da diğer kovanlar gibi canlı görünür. Arılar, öyle güneşinin sıcak ışığı altında, kraliçesi olmayan kovanın etrafında, diğer canlı kovanların etrafında döndükleri gibi güle oynaya dönerler; bal kokusu yine uzaklara kadar yayılır, arılar yine içeri, dışarı uçarlar. Ama bu kovanda artık hayat olmadığını anlamak için daha yakından bakmak gerekir. Arılar, canlı kovandaki arılarla aynı uçmazlar, arıcı aynı kokuyu aynı sesi duymaz. Arıcı hasta bir kovanın duvarına vurduğu zaman, sırtlarını tehditkar bir biçimde kasmış, kanatlarını hızlı hızlı çarparak havaya yayılan o canlı sesi üreten on binlerce arının uğultusu yerine, eskiden gelen bu ani, uyumlu cevap yerine dağınık, boş kovanın farklı farklı yerlerinde yankılanan vızıltılar gelir. Kovan deliklerinden eskisi gibi ispirtolu, hoş bir bal ve arı zehri kokusu ve tamamen dolu olmasının verdiği ısı değil, boşluğun ve çürümenin kokusuyla iç içe geçmiş bir bal kokusu gelir. Artık kovan deliklerinde kovanı korumak için ölmeye hazır, sırtlarını kaldırmış, tehlike boruları çalan muhafızlar yoktur. Oradan artık titreşmek için harcanan emeğin, suyun fokurdamasına benzeyen düzenli ve kısık sesi değil, düzensizliğin ahenksiz, kesik kesik gürültüsü gelir. Siyah, uzun, bala bulanmış hırsız arılar korka korka ve sinsice kovana girip çıkarlar; sokmazlar, tehlikeden uzak dururlar. Önceden kovana sadece yüklü gelip boş çıkan arılar artık yüklü çıkarlar. Arıcı alt çerçeveyi çıkarır ve kovanın alt tarafına bakar. Önceki, reçineye asılmış (en dibe kadar uzanan), birbirlerinin ayaklarına tutulup, çalışırken çıkardıkları kesintisiz uğultuyla balmumu çeken, siyah, çalışmanın sakinleştirdiği, salkım gibi uzanan arılar yerine kovanın dibinde ve duvarlarında, farklı farklı yönlere dalgın dalgın uçuşan uyuşuk, kuruyup büzülmüş arılar vardır. Yapışkan bir maddeyle kaplanmış, kanatlar çırpılarak süpürülmüş bir taban yerine balmumu parçaları, ölü ve ayaklarını zar zor hareket ettirebilen yarı ölü arı yığınının oluşturduğu pislikle kaplı bir tabağın vardır. Arıcı üst çerçeveyi çıkarır ve kovanın üst tarafına bakar. Peteklerdeki bütün aralıkları tıkayarak larvaları sıcak tutan sıkışık arı sıraları yerine, usta işi, karışık bir petek yapısıyla karşılaşır ama artık eskisinden farklı olarak el değmemiş değildir. Her şey yüzüstü bırakılmış ve kirletilmiştir. Siyah, hırsız arılar, çalışan arıların arasına hızla, gizlice dalarlar; koruyup büzülmüş, küçük, yaşlanmış gibi halsiz arılar, hiçbirine müdahale etmeden, hiçbir şey yapmak istemeden, yaşama bilinçlerini kaybetmiş bir halde ağır ağır gezinirler. Erkek arılar, eşekarıları, yabanarıları, kelebekler uçarken farkına varmadan kovanın duvarlarına çarparlar. Ölü larvalar ve bal dolu peteklerin farklı farklı yerlerinden bazen öfkeli vızıltılar duyulur; bir yerlerde iki arı, eski alışkanlıkları ve hatıraları akıllarına gelerek, kuluçka kovanlarını temizlemek için, güçlerini aşan bir çabayla, neden yaptıklarını kendileri de bilmeden, bir arının ya da yabanarısının ölüsünü sürükleyip götürürler. Başka bir köşede iki yaşlı arı tembel tembel dövüşürler ya da temizlenirler, ya da bu yaptıklarının dostça mı düşmanca mı olduğunu kendileri de bilmeden birbirlerini beslerler. Üçüncü bir yerde, bir arı kalabalığı, birbirlerini ezerek, bir kurbanın üstüne saldırır, onu sıkıştırır ve boğar. Gücü kalmayan ya da ölen arı, ceset yığının üzerine, ağır ağır, bir tüy gibi süzüle süzüle düşer. Arıcı, kuluçka kovanlarını görmek için ortadaki iki peteği kaldırır. O eski, sırt sırta vermiş bir halde durup üremenin yüksek gizemini koruyan binlerce arının meydana getirdiği kesintisiz siyah daireler yerine birkaç yüz donuk, yarı ölü ve içi geçmiş arı kalıntısı görür. Neredeyse hepsi, vaktiyle korudukları ama artık var olmayan bu mabette, kendileri de farkında olmadan ölmektedirler. Çürümenin ve ölümün kokusunu yayarlar. Aralarından sadece birkaç tanesi hareketlenip yükselir, uyuşuk uyuşuk uçup düşmanının eline konar, güçleri onu sokup ölmeye bile yetmez, geri kalanlar, ölüler, bir balığın pulları gibi ağır ağır aşağıya dökülürler. Arıcı kovanın kapağını kapatır, tebeşirle işaretler ve zamanı gelince parçalayıp yakar.
Sayfa 394Kitabı okudu
·
81 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.