TV haber kanalları, gazete, internet haber kanalları ve sosyal medya da bulunan haber kanalları üzerinden olsun, karşılaştığımız haberlere bir bakıyorum da "cinayet, aldatma, fuhuş, uyuşturucu, cinsel istismar, dolandırma, hırsızlık, gasp" o kadar fazla ki 'yığınla bu şekilde haber var' desek mübalağa etmiş olmayız. Haber kanallarına bakmaya, gazete okumaya, sosyal medya haber bültenlerine bakmaktan kaçınmaya başladık. Midem bulanıyor, bıktım, bu insanlık nereye gidiyor diye hayıflanıp duruyoruz. Bunlarla hepimizin karşılaştığını biliyorum ve çoğumuzun da bu şekilde hayıflandığını biliyorum. Şahsen bende artık bu haberleri görmekten bıktım. Değerli arkadaşlar bu hayıflanmalarımızı, şikayetlerimizi anlıyorum. Fakat anlayamadığım bir mesele var. Bu denli ahlak ve maneviyat alanında çöken toplumumuzun sebebini arama ve gün yüzüne çıkarma noktasında gösterdiğimiz "cesaretsizlik yada taassup" beni çok üzüyor. Ülke yönetimimiz Cumhuriyet ile beraber "laik ve demokratik" bir anlayışı benimsemektedir. Milli Eğitim müfredatı "vatansever bir yurttaş, milliyetçi bir yurttaş yetiştirme" iddiasında bulunan bir kurumumuz. Türkiye Cumhuriyeti binasının inşa edildiği zaman içerisinde taşıyıcı ana kolunun "Atatürk İlke ve İnkılapları" ve ona destek veren diğer iki kolonun ise "laiklik ve sosyal hukuk düzeni" olduğunu görmekteyiz. Mustafa Kemal Paşa, muasır medeniyetler seviyesine ermek için çizmiş olduğu çizgide, 'batılılaşma' fikri ön plandaydı. Bu cihette belirli yenilikler yapıldı, "kılık kıyafet, dil devrimi (yıkımı), hilafetin ilgası, mecellenin rafa kaldırılması ve laiklik, sosyal hukuk düzenin boş kalan rafa koyulması" gibi unsurlar 'muasır medeniyet' idealin ana unsurları haline geldi. Ülkemiz 101. yaşında, bu da en büyük problemlerimizden biri doğrusu ülkemiz 725 yaşında. Esasında ideal olarak belirlediğimiz bu mevzu bizi "geçmişi ile bağını koparmış, atasını bilmeyen, mayasını ihtiva eden unsurun ne olduğundan haberdar" Kemalist, Atatürkçü zihniyetin penceresinden 101. yaşında bir ülke. Değerli arkadaşlar önce kendimize dürüst olmalıyız. Sonrasında bu haberlerden hayıflanma hakkına sahip oluruz. 101 yıldan beri ülkemizin gidişatına baktığımız da göreceğimiz tek şey "yozlaşma, adaletsizlik, dine ve dini değerleri hor ve hakir görme, toplumun belirli bir kesimini yok sayma, irtica diye geliştirilen kavramla her 10 yılda bir ülke gidişatını dumura uğratma, benliğini inkar" gibi dertlerle bu şehit kanları ile sulanmış vatan toprağında yaşamaktayız. Sormamız gereken samimi bir soru daha, "Neden şehit oldular?" Kimse çıkıp bu soruya -Köyde 10 dönüm arazisi vardı onu muhafaza etmek için şehit oldu diyemez.- Aklı selim olan herkes atalarımızın -Allah rızası için, Müslüman izzeti ve namusu ve vatanın hürriyeti - için şehit olmuştur der. Ve bu sıralama dahi değişmez. Peki arkadaşlar biz bu uğurda şehit olanların, hilafet sancağı altında savaşanların, ilahi kelimetullah namına savaşanların bıraktığı mirasa hangi ekinleri ektik ki bu topraklar çorak diyebiliriz. Arkadaşlar bu toprak "özüne uygun ekin ekilince yeşerecek ve mahsul verecek." Bu denli cinayetlerin, yozlaşmanın ve pervasızlığın ortadan kaldırılmasının yegane temeli, gerçek manada bize kanları ile bu mirası bırakan, daha 16'sında tüyü bitmemiş iken az önce saydığımız gerekçeler sebebi ile şehit edilen atalarımızın "Mirasına gerekli ehemmiyeti vermemiz, onların misyon olarak belirlemiş olduğu ve uğruna canlarını feda ettiği "Hakimiyet, güç ve kuvvet Allah'ındır. Ben ve benim gibiler onu tanımak, ona kulluk etmek, onun üzerimize yüklediği misyon olan yeryüzünü imar vazifesini -Yüce Allah'ın çizmiş olduğu ve bizlere Peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.v) vasıtası ile ulaştırdığı Kur'an-Hakim'i ülkemizde ve yaşantımızda yasalaştırmak ve örnek olarak, lider olarak Hatem'ül Enbiya olan Muhammed Mustafa (s.a.v) yaşantısını, yaşantımıza taşıma bilinci ile bırakılan bu mirasa bu bilinç ile yaklaşırsak mirasa sahip çıkmış oluruz." Böylelikle "yozlaşma, yobazlaşma, cinayet, aldatma, hırsızlık, cinsel istismar, dolandırma, gasp, adaletsizlik, hukuk tanımamazlık vb." bizlerin midesini bulandıran bu olayların ateşin karşısında eriyen yağ gibi olacağından emin olabilirsiniz. Yeter ki önce kendimize dürüst olalım.