Kılkeçe çadır usul usul aralandı. Bir mağara tılsımını açıyordu sanki. Ayın gümüşünde bir ince hançer gibi şavkıyan dal bedeni belirdi Muradhan'ın. Çadırın ağzında yaralı bir bıçak gibi belirince tekmil bedeni, ova lal oldu. Börtüsü-böceği, otu-çiçeği, suyu-pınan hepten sustu. Büyülü bir sessizliğe gömüldü ovanın her köşesi. Kutlu bir sessizliğe, bir göz kirpimi süresi-içinde dondu kaldı her yer.Ellerini gökyüzüne uzatarak, ilkin ağır ağır, sonra giderek hızlanan, yayılan, büyüyen bir semaha başladı. Yüzünün ve bedeninin bir yanına bulaşan ve o döndükçe giysilerinin akan kıvrımlarında yatak değiştiren bir gümüş ırmağında zaman zaman seçer gibi oluyordu semah döneni Selvihan. Tam seçecekken yüzünün bir yanı yeniden karanlığa gömülüyor, başka bir yanı çıkıyordu ırmağın ışığına.Uzun, ince kavallar sallanıyordu.Tıpkı sazlık boyundaki kamışlar gibi, îki yana salınıyorlardı ellerinde saz ve nefes tutanlar. Kutlu günün büyülü töreninde herkes uluydu şimdi. Herkes bir keramet, bir giz taşıyordu.Semah göç tutmak gibiydi. Bir yurttan sökün etmek gibiydi. Uzun yollar, uzun diyarlar, ulu sevdalar gibiydi. (Dünya mı gurbetti? ahiret mi?) Hayat gibiydi semah. Tüm bir hayat. Hiç bitmesin istiyordu Selvihan. Uzasın, uzasın, ta ki kendi de semah dönebilecek ermişliğe, enginliğe erdiğinde, ve kendi giysilerinin kıvrımlarında da aynı gümüş ırmağı yatak değiştirdiğinde... İşte o zaman yıkanmış olacaktı yüreği kendini tutan kalelerinden, burçlarından, yalçın siperlerinden; Kurtulmuş olacaktı bukağılarından, zincirlerinden... İşte o zaman.Semahın bir yerinde başkaları da katılmaya başladı. İlkin usul usul, ağır ağır çekinerek, sakınarak kendilerini, Sonra bir ırmağa, bir sele kapılırcasına, koyu bir denize kavuşurcasına, enginliğin gizine ulaşırcasma, birer birer katılıyorlardı, semahı çoğaltmak için, semahta çoğalmak için.Selvihan, bu semah hiç bitmesin istiyordu. Bu hançer bedenli delikanlı hep böyle dönsün istiyordu. Kendi etrafında, dünyanın etrafında hep böyle dönsün...
Sayfa 58