Gönderi

216 syf.
4/10 puan verdi
Uyan artık uykudan uyan, uyan esirler dünyası…
Baştan söyleyeyim. Kurgu edebiyatta okuyucunun korkularına oynamak bana ucuz bir numara gibi geliyor. Daha önce ‘Radikal Şıkların Sayımı’ için de söylemiştim –orada da cahil halk kitlelerinin entelektüellere karşı nefreti ‘kitap okuyanlar’a yönelmiş bir öfke haline geliyor, ortaya çıkan şiddetin o kitabı okuyanlarda bir dehşet uyanması bekleniyordu. ‘Kıskançlık’ halk nezdinde elitizm-karşıtlığına, sonra da ‘hınç’ politikasına dönüyordu güya. Böyle anlatıyorum ama kitapta bunlar hiç de aleni değil. Belki de bu, kitabın aşırı yorumlanması; lakin okuma eylemi okuyucuda oluşan duygu ve düşüncelerden fazlasını da ifade etmiyor. O halde devam… Uyuyamayanlar da bu kolaycılıktan hareket ediyor. Düşünsenize bir gün uyuyamıyorsunuz, hiç kimse uyuyamıyor, her şey paramparça oluyor çünkü insan zihni yok oluyor: tüm toplumsal yaşamın sonu! Elbette öyle. İyi de o gün insanlar neden uyuyamamaya başladılar? Kabul ediyorum, kurgu bir durumu verili kabul edip üzerine inşa edebilir, nedeni meçhul bırakabilir, anlatacağı başka bir şeydir. Mesela Jose Saramago’nun ölmenin artık yürürlükten kaldırıldığı bir ülkeyi anlatan ‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’ kitabında da bir salgın sonucu insanların ekseriyetinin artık görmez olduğu ‘Körlük’ kitabında da belli bir neden yoktur; ancak anlatacak bir derdi vardır bu kitapların. Uyuyamayanlar kitabının derdi ne? Bir söyleşisini okudum Adrian Barnes’in, gerçekliği sorgulamak gibi mühim bir derdi varmış, kendisi imsomniadan muzdarip bir kişiymiş ve hayatı boyunca gerçekliği sorgulamak zorunda kalmış. Ama olmamış, gerçekliği bu kitapta sorgulayamamış, ya da sorgulamak istediği hangi gerçeklikmiş ki? Bir kere kitabın orijinal ismi ‘Nod’. ‘Uyuyamayanlar’dan ziyade ‘Uyuklayanlar’ diye çevrilmeliydi. Uyuklamak normal bir hal, günlük yaşamda sıklıkla karşılaştığımız bir durum, ve ama uyuyamamaktan daha az korkutucu. Bu da en başta dediğim kolaycılık meselesine geri götürüyor beni. Biraz spoiler verme pahasına, İnsanlar uyuyamadıkça halüsinasyonlar görmeye başlıyorlar, çaresizleşiyorlar, uyuyanları kıskanmaya başlıyorlar. O kıskançlık öfke formunda uyuyabilenlere yöneliyor. Onların kanını içerek uyuyabileceklerine inanıyorlar: zombification of people (insanların zombileştirilmesi, bir benzetme olarak sosyoloji literatüründe kullanılsa yeridir). Zombilerin hayatta kalmak (!) dışında bir amacı yoktur –o yüzden iyi bir alegoridir zaten- ve ahlaki normları da yoktur (acaba? Hiç birbirini yiyen, birbirine saldıran, tecavüz eden, birbirini sömüren, köleleştirilen veya paşalaştırılan bir zombi gördük mü?). Tüm bu değişimler kitapta bir aksiyon filmi edasında veriliyor, her çıkarımı okurun hayal gücüne bırakıyor. Bunun için bir kurgu yazmaya gerek var mıydı emin değilim. Konu başlığını söyleseydi biz hayal ederdik zaten. Roman kahramanlarının bir derinliği yok. Olayların mantıki bir devamlılığı yok. Uyuyamayanlar yeni bir din, ritüeller dizisi, peygamber ve dini önder icat ediyorlar mesela: çünkü, kitaba göre, halüsinasyonlar görüyorlar, bir anlam bulma ihtiyacı içerisindeler, ortak bir davaları var; ama bu bir aylık süreçte o kadar hızlı oluyor ki, gerçekliğin sorgulandığı iddiasına rağmen, yaşadığımız dünyadaki dini eğilimlere dair hiç de bir şey söylemiyor. Aynı ucuz, bilimkurgu soslu Hollywood filmlerine benziyor kitap. Ama doğruya doğru, korkutucu ve daha ne olacak merakıyla sonuna kadar kendini okutturan bir kitap. Çok o gözle okumasam da kitapları, bunda çok dikkatimi çekti: kitapta kadın kahraman yok. Kıyıda kenarda dolanan bir kişi var, o da kendini bilmezlikten kaynaklı ahlaki vurdumduymazlığı simgeleyen kadın. Tercihtir ne diyeyim… Uyumak, uyanmak, uyanış çok kullanışlı metaforlar. Uyanmak ‘artık yeter’ demenin sembolü. Uyanış genelde muhafazakârların tercih ettiği bir parola. Uyku sağlıklı bir yaşamın başat gereklerinden. Sadece öyle mi? Bakunin, mesela, bir işçi direnişinde kürsüye çıkar ve insan mutluluğunun 7 derecesinden sonuncusu olarak uyku’yu sayar (bu dereceler içerisinde sigara ve içki de vardır!). Uyumak / uyuyabilmek mutluluğun gereklerinden biri ve bunu yitirmek en büyük kâbus. Kabul. Tamam da bu gerçek bu temayla yazılan bir kitabı iyi yapmaya yetmiyor işte! Velhasıl kelam, Korkutucu bir konuyu hiç derinleşme ihtiyacı hissetmeden yazmış bitirmiş. Korkutuculuğun konforu yetmiş yazara. Fazlasını gerek görmemiş. Söyleşisinde kitabın eksik bıraktığı yerleri yazacağı Pod ve God kitapları ile tamamlayacağını söylemiş yazar; ama ömrü yetmemiş. Toprağı bol olsun. Huzur içinde uyusun.
Uyuyamayanlar
UyuyamayanlarAdrian Barnes · April Yayıncılık · 2017465 okunma
46 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.