Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Biraz uzun bir alıntı ama bence buna değer.
"Amor intellectualis quo Murphy ipsum amat" Ne yazık ki öykümüzün "Murphy'nin Usu" diye adlandıracağımız şeyi tanımlayacak yerine gelmiş bulunuyoruz. Tanrıya șükür bu aleti gerçekte olduğu biçimde ele alacak değiliz, oldukça yersiz ve gereksiz bir tutum olurdu bu. Yalnızca Murphy'nin usunu duyumsayışı ve tasarlayışı üzerinde yoğunlaşacağız. Her şeyin ötesinde, Murphy'nin usu, bütün bu bilgilerin kaynağı durumunda. Şu geldiğimiz noktada, usuna ayrılan kısa bölüm, daha fazla özür gőstermek zorunluluğundan kurtaracak bizi. Murphy, usunu, dış evrene sımsıkı kapalı, büyük ve oyuk bir küre olarak tasarlıyordu. Bir fakirleşmeden sõz edilemezdi, çünkü bu kürenin içinde dış dünyada bulunan hiç bir unsur eksik değildi. Dışındaki evrende zahiri ya da gerçek olan ya da zahiriden gerçeğe dönüşen ya da gerçekten zahiriye gerileyen her şey onun iç evreninde de yerini bulmuştu, bulacaktı. Bu özelliğinden dolayı Murphy'yi idealist katranına bulamamız gerekmiyor. Bir yanda ussal bir olgu, bir yanda da, aynı ölçüde hoş olmasa da, eşit derecede gerçeklik taşıyan bedensel olgu vardı. Usu zahiri ve gerçek olgular arasındaki ayrımı, bir biçim taşıyan ve bir biçim arayan, biçimden yoksun şeyler için değil, ama hem ussal hem de bedensel bir deneyime sahip olduğu olgular ile yalnızca usundan geçirdikleri arasında yapıyordu. Yani tekmenin biçimi gerçek, okşamanınki zahiriydi. Usunun gerçek parçasını yukarıda ve berrak, zahiri parçasını da aşağıda ve bulanık bir biçimde duyumsuyordu, bununla birlikte bu duyguyu ahlaki bir dürtünün sonucunda edinmiş değildi. Ussal deneyim bedensel deneyimden başkaydı, ölçütleri bedensel deneyimin ölçütlerinden farklıydı, içeriğinin bir parçasının bedensel gerçekliğe uygunluğu bu parçanın değerine bir şey eklemiyordu. Us çalışmıyordu, bir değer yargısına göre düzenlenmemişti. Işık, gölge ve karanlıktan oluşuyordu, bir aşağısı bir de yukarısı vardı, yoksa iyilik ve kötülük kavramları söz konusu değildi. Us başka bir kipte koşutluklar taşıyan ve taşımayan biçimlerle doluydu, yoksa iyi ve kötü biçimlerle değil. Usu için aydınlık ve karanlık arasında bir çelişki yoktu, aydınlığının karanlığını yok etmesi söz konusu değildi. Gereksinmesi bazen aydınlıkta, bazen gölgede, bazen de karanlıkta olmaktı. İşte böyle. Böylece Murphy kendini bir beden ve bir us olarak ikiye bölünmüş hissediyordu. Görünürde bir iletişim vardı aralarında, yoksa ortak bir şeylere sahip olduklarını nasıl bilebilirdi. Ama usunu bedeninden soyutlanmış hissediyordu ve ne iletişimin hangi yoldan sağlandığını ne de iki deneyimin nasıl olup da birbirlerinin alanlarına taştığını anlayabiliyordu. İkisinin de birbirinden bağımsız olduğuna inanıyordu. Ne bir tekmeyi duyumsadığı için tasarlıyor, ne de tasarladığı için duyumsuyordu. Belki de bilinciyle tekme edimi arasında, iki büyüklüğün bir üçüncü büyüklükle, ya da iki sonucun ortak bir nedenle aralarında oluşturduğu türden bir bağıntı vardı. Belki de uzam ve zaman dışında, us dışında, varoluşunun ilk anlarından bu yana bilincin ve somutluğun bağıntılı kiplerinde Murphy'ye oldukça bulanık gözüken beden dışı bir tekme vardı, yani usunda tasarladığı tekme bir yanda, gerçek tekme öte yanda. Peki öyleyse yüce okşama neredeydi? Ne olursa olsun, Murphy, doğaötesi bir gücün varlığını kabullenircesine, usunun dünyasının bedeninin dünyasıyla kurduğu bu kısıtlı uyumu kabulleniyordu. Sorunun ilgi çekici bir yanı yoktu. Murphy yaşı ilerledikçe, usunun kendi ilkeleri dışında hiçbir değişiklik ilkesine bağımlı olmadığı, kendi içinde yeterli ve bedensel değişikliklerden etkilenmeyen bir yapıda bulunduğu görüşüyle çalışmayan bir açıklamayı benimsemeye yanaşıyordu. Olabildiğince yararlanmaya çalıştığı bu durumun nedenleriyse hiç mi hiç ilgisini uyandırmıyordu onun. İkiye parçalanmıştı, bir parçası aydınlık, gölge ve karanlık bir küre olarak tanımladığı şu usundaki odayı terk etmiyordu hiç, buradan çıkış yoktu çünkü. Ama ussal dünyadaki her devini, bedenin dünyasında bir dinlenme gerektiriyordu. Yatağında uyumak isteyen bir adam. Başının ardındaki bölmeden çıkmak isteyen bir fare. Adam farenin gürültüsünü duyduğu için uyuyamaz, fare de adamın gürültüsünü duyduğu için çıkamaz. Biri uyanık kalır, öteki de beklerken mutsuzdur, ama adamın uyuduğunu, farenin de deliğinden çıktığını varsayarsak ikisinin de mutluluklarını kesinleyebiliriz. Murphy bedeni hareket halindeyken de, usunun hüzün verici bir alışkanlığıyla düşünebilir, hatta yorumlamalarda bile bulunabilirdi, akılcı bir davranış parodisine benzetebiliriz bunları. Ama bilinç dediği şeyin bütün bunlarla bir ilgisi yok. Bedeni hem usu iyice devinebilsin diye, hem de kendi yararına uykudan daha korunaklı bölgelere uzanıyordu gitgide. Usuyla işbirliğine girmeyen pek az parçası kalıyor gibiydi bedeninden, üstelik bu parçalar da yenik duşüyordu yorgunluğa. Birbirine böylesine yabancı unsurların arasında oluşan böylesine gizli bir anlaşma Murphy'ye telekinezi kadar esrarengiz görünüyordu, ama umursamıyordu bunu. Bu olguyu da, bedeninin gittikçe usuna daha çok gereksinme duymasını da hoşnut duygularla gözlemliyordu. Bedeni yok olmaya sürüklendikçe, kendini usunda doğuyor gibi hissediyordu. Usunun zenginlikleri içinde özgürce deviniyordu. Bedenin stokları, usun zenginlikleri var. Her biri kendine özgü niteliklere sahip aydınlık, gölgeli ve karanlık üç bölge bulunuyordu. Köpeksi bir yaşamın parlak bir özeti, bedensel bir deneyimin yeni düzenlemelere olanak tanıyan unsurlarıyla, yani koşutları olan biçimlerle doluydu ilki. Burada zevk, bedensel deneyimi alt üst etme zevki baskın öğeydi. Burada Murphy'nin bedeninin hedef olduğu tekmeyi, Murphy'nin usu savuruyordu. Aynı tekmeydi ama yönü değiştirilmişti. Burada tüccarların kıllarını rahatça yolabilirdiniz. Ticklepenny Bayan Carridge ile yatabilirdi. Burada tüm bedensel fiyaskolar çılgınca bir başarıya dönüşüyordu. İkinci bölgedeki biçimlerin koşutları yoktu gerçek yaşamda. Burada estetik bir zevk hakimdi. Türdeş bir kipin bozduğu hiçbir yapay düzenlemeye gereksinme duymayan bir dizgeydi bu. Burada Belacqua mutluluğu ve buna yakın hazlar tadılabilirdi. İç dünyasının bu iki bölgesinde de Murphy kendini, mutlak hakim ve özgür duyumsuyordu. Birinde başına gelenlere misillemelerle karşılık veriyor, ötekinde erinç dolu, eşsiz görüntüler arasında dilediğince deviniyordu. İkisi arasında bir rekabet yoktu. Üçüncüsü karanlık bir biçimler gelgitiydi. Biçimler durmadan bir araya gelip parçalanırdı burada. Aydınlık yeni bir çoğalışın uysal unsurlarını, lime lime edilen bir oyuncağa benzetebileceğimiz bedenin dünyasını içeriyordu; gölgeyse barış durumunu. Ama karanlık ne unsurları, ne de belirli bir durumu içeriyordu, yalnızca oluşan ve yeni bir oluşumun parçalarında un ufak olan aşksız, nefretsiz ve değişimin hiçbir ilkesine bağlı kalmayan biçimler vardı. Burada özgür değildi ama saltuk özgürlüğün karanlığı içinde bir noktaydı. Devinmiyordu, çizgilerin bitip tükenmeyen yok oluşu ve yeniden oluşumu içinde, her şeyden bağımsIz o kaynaşmanın içinde bir noktaydı. Rasyonel matris. Ticklepenny'leri ve Bayan Carridge'leri iğrenç aşk oyunlarını gerçekleştirirken birlikte tekmelemek hoştu. Eğri doğan bir günü, Belacqua'nin yanına, bir kayanın üzerine uzanıp seyretmek ve düşlere dalmak hoştu, Ama insanın kendini, bir kaynak ve hedeften yoksun, Newton yasasına aykırı bir kargaşa içinde, esrik bir mermi olarak hissetmesi çok daha hoş bir duyguydu. Böylece bedeni onu usunda gittikçe daha çok özgürleştirdikçe, dünyadaki pisliklere tükürmek için aydınlıkta kaldığı süre iyice azalıyordu; yeğlemek işin içine girdiğinden bu süre karanlıkta daha da azalıyordu; ama karanlıkta tüm isteklerden arınmış, saltık özgürlük içinde bir noktaya dönüştüğü anlar çoğalıyor da çoğalıyordu. Bu güç işi gerçekleştirdiğimize göre, bu konuda başka açıklama yapmayacağız."
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.