Gönderi

Eğer her insanın iradesi özgürse, yani her insan istediği gibi davranabiliyorsa, bütün tarih birbiriyle bağlantısız rastlantılar dizisi demektir. Milyonlarca insandan biri bile, bin yıllık tarih sürecinde özgürce, yani istediği gibi davranabilme fırsatını yakalamışsa, bu insanın bu yasaya aykırı tek bir hareketi bile bütün insanlık için yasaların varlığı ihtimalini ortadan kaldırır. İnsanların eylemlerini yönlendiren tek bir yasa bile varsa özgür irade olamaz çünkü insanların iradesi bu yasaya tabi olmak zorundadır. Antik dönemden beri insanlığın en değerli zekalarını meşgul eden ve antik dönemden beri devasa önemiyle kendini gösteren özgür irade sorusu bu çelişkide yatmaktadır. Sorun, teolojik, tarihsel, ahlaki, felsefi, hangi bakış açısından olursa olsun insana bir gözlem nesnesi olarak bakarken, bütün varlıklar gibi insanın da tabi olduğu genel zorunluluk yasasıyla karşılaşmamızdır. Buna, bilincinde olduğumuz kendi bakış açımızdan bakınca kendimizi özgür hissederiz. Bu bilinç, akıldan tamamen ayrı ve bağımsız bir kendini bilme kaynağıdır. İnsan kendini aklıyla gözlemler ama kendini sadece bilinç aracılığıyla bilebilir. Kendi bilincinde olmadan, aklın uygulamasının herhangi bir gözlemi düşünülemez. İnsan anlamak, gözlemlemek, çıkarım yapabilmek için her şeyden önce yaşayan bir varlık olarak kendinin farkında olmalıdır. Yaşayan insan kendini ancak istekleriyle, yani kendi iradesinin bilincinde olarak bilir. Yaşamının özünü teşkil eden iradesinin ise sadece ama sadece özgürse bilincinde olabilir. İnsan kendini gözlemlerken (gıda alma zorunluluğunu ya da zihinsel faaliyette bulunmasını ya da başka herhangi bir şeyi gözlemlerken) iradesinin her zaman tek ve aynı yasayla yönlendirildiğini görürse her zaman tek bir yönde hareket eden iradesinin kendisini sınırladığını anlayamaz. İnsan özgür olmasaydı, sınırlanmış olamayacaktı. İnsanın iradesi kendisine sınırlanmış görünür çünkü onun bilincine ancak özgürse varabilir. Ben özgür değilim, dersiniz. Ama ben elimi kaldırdım ve indirdim. Bu mantıksız cevabın özgürlüğün reddedilmez bir kanıt olduğunu herkes anlar. Bu cevap, bilincin akla tabi olmayan ifadesidir. Özgürlük bilinci kendini bilmenin akıldan ayrı ve bağımsız kaynağı olmasaydı, muhakemeye ve deneyime tabi olurdu ama gerçekte ise bu tabiiyet yoktur ve düşünülemez. Bir dizi deneyim ve muhakeme her insanın, bir gözlem nesnesi olarak, belli yasalara tabi olduğunu gösterir ve insan bu yasalara boyun eğer, bir kere kabul etti mi yerçekimi ya da nüfuz edilmezlik yasasıyla hiç çatışmaz. Ama aynı deney ve muhakeme dizisi, kendi içinde bilincinde olduğu tam özgürlüğünün imkansız olduğunu, her hareketinin kendi yapısına, karakterine ve onu etkileyen itkilere bağlı olduğunu insana gösterir ama insan bu deneylerin, ve muhakemelerin çıkarımlarına hiçbir zaman boyun eğmez. İnsan taşın yere doğru düştüğünü deneyim ve muhakemeyle öğrenince buna hiç şüphe duymadan inanır ve öğrendiği bu yasanın her olayda uygulanmasını bekler. Ama iradesinin de yasalara tabi olduğunu şüphe götürmeyecek şekilde öğrenince buna inanmaz, inanamaz. Deneyim ve muhakeme insana, aynı şartlar altında, aynı karakterle daha önce yaptığı bir şeyin aynısını yapacağını kaç kere göstermiş olursa olsun, insan aynı şekilde sonuçlanacak eyleme bininci kez aynı şartlar altında, aynı karakterle girişirken, o eylemi deneyimlerken istediği gibi davranabileceği konusunda kendini emin hisseder. İlkel olsun bilge olsun her insan, bir eylemin aynı şartlar içinde iki farklı yol izlemesinin imkansız olduğu, deneyim ve muhakeme yoluyla karşı çıkılamayacak bir şekilde kanıtlansa da (özgürlüğünün özünü oluşturan) bu anlamsız düşünce olmadan hayatı düşünemeyeceğini hisseder. Bu imkansız olsa da böyle hisseder; çünkü böyle bir özgürlük düşüncesi olmasa hayatı anlayamayacağı gibi hayatın bir anını bile yaşayamazdı. Yaşayamazdı çünkü İnsanın bütün çabalarının, hayata karşı tüm güdülerinin tek amacı özgürlüğü artırmaktır. Zenginlik ve yoksulluk, şan şöhret ve tanınmazlık, iktidar ve boyun eğme, güç ve zayıflık, sağlık ve hastalık, bilgi ve cehalet, çalışma ve aylaklık, tokluk ve açlık, erdem ve kusur sadece özgürlüğün az ya da çok derecesidir. Özgür olmayan bir insan ancak hayattan mahrum bir insan olarak düşünülebilir. Özgürlük kavramı akıl için, iki eylemi tek ve aynı zamanda yapabilmek ya da nedeni olmayan bir davranış gibi anlamsız bir çelişki olarak görünüyorsa bu sadece bilincin akla tabi olmadığını kanıtlar. Bütün düşünürler tarafından kabul edilen istisnasız bütün insanlar tarafından hissedilen, deneyim ya da muhakemeye tabi olmayan bu sarsılmaz, reddedilmez, o olmadan insan hakkında hiçbir görüşe sahip olunamayacak bu bilinç sorunun diğer yanını oluşturur.
Sayfa 868Kitabı okudu
·
163 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.