Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

232 syf.
·
Puan vermedi
Yazarı tanımasam şu kitabın 30. sayfasında falan bu yazar ''Nobel alabilir.'' derdim. Bir dönem internet üzerinden yayımlanan bir spor dergisinde editörlük yapıyordum. Yazarlardan biri ile kahve içerken bana azmak istediği bir yazı hakkında fikrimi sordu. Futbolu neden, nasıl sevmeye başladığını anlatan bir yazı yazmak vardı aklında. Ben de dedim ki ''Kendi bireysel hikayeni anlatacaksan benim için bir şey ifade etmez o yazı, senin bireysel hikayenle kimse ilgilenmez. Ancak sen o yazıdan başka insanların da kendi hikayelerini bulacağı bir şey yaratabilirsen, bireysel bir hikayeden evrensel bir mesaja ulaşabilirsen işte o zaman muhteşem bir yazı olur.'' O arkadaşım Kadir Has Üniversite'sinde yazarlık eğitimi almış biriydi ve eğitmenler arasında Bağış Erten de vardı ki kendisi spor medyasının entelektüel isimlerinden biridir. Socrates Dergi fikrinin yaratıcısıdır ve çok sevdiğim bir yazar olan Nick Hornby'nin de Futbol Ateşi kitabını dilimize çevirmiştir. Benim yorumum sonrasında bana Bağış Erten'in de onlara aynı şeyi anlattığını söyledi. Yani bireysel bir hikayeyi evrensele taşıyabilmek sağlam bir ''iyi yazı'' formülüdür. Nobel almış birçok yazarda da bunu görürsünüz zaten. bir insanın, bir zümrenin, bir ülkenin hikayesinden tüm dünyayı ilgilendirebilecek işler çıkarırlar ortaya. İşte Annie Ernaux bunun en güzel örneklerinden birini sunuyor bu kitapta. Kitabın herhangi bir yerinden bir pasajı alın, bazı nesneleri, yer adlarını ve isimleri değiştirin; sizin hikayenize dönüşür o pasaj. Baştan sona bu büyüyü koruyarak bu kadar otobiyografik bir şey yazabilmek hayranlık uyandırıcı. Nobel'i de birine boşuna boşuna vermiyorlar işte zaten. Annie Ernaux her kitabında bunu yapıyor ama bu kitap sanıyorum ki onun külliyatında bu işin nirvanası. Çok sevdiğim yazarlardan biri olan İnan Özdemir, Nobel sonrası kendisi ile bir röportaj yaptı. Röportaj dediysem aklınıza klasik soru cevap gelmesin. Oturup kendisi ile sohbet eden İnan Özdemir sonrasında bu sohbetten harika bir yazı kotardı. O yazıda Annie Ernaux'nun bir diğer özel kitabı olan Boş Dolaplar'dan nefis bir alıntıya yer verdi; *** Mesela, klasikler. Ernaux’nun 1974 tarihli ilk kitabı Boş Dolaplar’da tam da bu mevzu üzerine çarpıcı bir bölüm vardır. Romandaki genç kadın, Fransa’da kürtajın yasak olduğu yetmişli yıllarda hamile kalır. Devlet ona yardım etmeyecektir. Ailesine durumu açıklayamaz. Bebeğini aldırmanın yollarını aradığı günlerden bir tanesinde, bu arayışların ortasında, yurt odasına dönüp şunu düşünür. “Ders programındaki yazarlardan birine çalışsam, Victor Hugo mesela. Düşüncesi bile midemi bulandırıyor. Hiçbirinde benimle, yaşadığım şeyle ilgili tek kelime, şu anda hissettiğim şeyi tarif edecek, bu berbat anları atlatmama yardımcı olacak tek satır yok.” Sonra ekler: “Kitaplar dilsiz bu konuda.” *** Aslında bu yazı Annie Ernaux külliyatının da en güzel özeti. Onun beni, bizdir, onun bilinci bireysel değil kolektif bir bilinçtir. Şu kitapla ilgili hayıflandığım tek şey şu; keşke bir Fransız olarak bu kitabı okuma şansım olsaydı. Meraklısı için İnan Özdemir'in yazısının tamamı; socratesdergi.com/yazi/ben-sen-bi...
Seneler
SenelerAnnie Ernaux · Can Yayınları · 20211,618 okunma
·
86 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.