Gönderi

Bugün bizim vazifemiz de; -En yakınlarımızdan başlayıp tebliğ ve irşad faaliyetlerine imkânımız nisbetinde gayret etmek veya destek olmaktır. -Ulaşabildiğimiz her yerde hak ve hakikatin sesini yükseltip bâtılı susturmaya çalışmaktır. -Etrafımızdaki mânevî yangınlardan insan kurtarabilmektir. Aksi hâlde, ulaşma imkânımız olup da gaflet ve ihmâlimiz sebebiyle alâkadar olmadığımız insanlar yüzünden, kıyamet günü müşkül durumlarla karşılaşabileceğimizi unutmamalıyız. Bu hususta Ebû Hüreyre şöyle buyurmuştur: "Biz, (ashâb-ı kirâm arasında şu hakikati) duyardık: Kıyamet günü bir kişinin yanına, hiç tanımadığı biri gelir ve yakasına yapışır. Adam şaşırır ve: «Benden ne istiyorsun? Ben seni tanımıyorum ki!» der. Yakasına yapışan kişi ise: «-Dünyada iken beni hatâ ve çirkin işler üzerinde görürdün de, îkaz etmezdin, beni o kötülüklerden alıkoymazdın.» diyerek ondan dâvâcı olur." Hakikaten, tebliğ ve irşad mes'ûliyetinin ihmâli, kişiyi hem bu dünyada hem de âhirette pek çok sıkıntılara dûçâr eder. Bunun içindir ki Rasûlullah Efendimiz'in şu îkâzına ciddiyetle dikkat kesilmek îcâb eder: "Bana hayat bahşeden Allâh'a yemin ederim ki, siz ya iyiliği em- reder kötülükten nehyedersiniz ya da Allah kendi katından üzerinize bir azap gönderir de o zaman duâ edersiniz, fakat duânız kabul edil- mez.” (Tirmizî, Fiten, 9) Şunu da unutmayalım ki gerçek bir mü'min, kendi ebedi kurtuluşunun, başkalarının da kurtuluşuna hizmet etmekten geçtiğini bilen, fedakâr insandır. Dolayısıyla, hidâyet mahrumlarına tebliğ ve müsterşidi irşad faaliyetleri, mü'minler için en mühim kulluk vazifelerinden biridir.
Osman Nuri Topbaş
Osman Nuri Topbaş
Altınoluk Mayıs 2024 - Sayı 459, sayfa 44-45
·
78 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.