Gönderi

272 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 32 hours
Delirmiş bir dünyanın ortasında bir ada oluşturmak...
Şiddeti ve kavgasıyla, kutlamaları ve neşesiyle, açlık ve zenginliğiyle, şarkıları ve ağıtlarıyla ve daha binbir gürültüsüyle akıp giden koca bir hayat nehrinin ortasında bir ada oluşturmak mümkün mü? Eğer çok korkmuş veya insanlardan nefret ediyorsanız, başka çareniz kalmamışsa mümkün? Ludo evinin girişine bir duvar örerek kendi adasını dünyadan koparıyor. İnsanlardan nefret eden ya da onlardan korkan (nefretin temel sebebi aslında korku değil midir zaten?) her insan gibi insan olmayan bir canlı ya da canlılar ona yetiyor, Ludo köpeği Fantasma, ağaçları ve çiçekleri ile adasında pek mutlu denemese de kendine göre güvenli bir hayatı seçiyor. Dışarıda kıyametler koparken Angola bir savaşın, şiddet ve işkencelerle dolu bir dünyanın içine yuvarlanırken Ludo tüm bunlarla bağını sanki incecik bir iplikmişcesine kesip atıyor. Issız ada hikayelerine bambaşka bir boyut ekliyor Ludo. Olup bitenler aynı olmasına rağmen bu öykü bir adada değil şehrin göbeğinde bir apartman dairesinde geçiyor. Unutmanın genel teorisi sadece Ludo ve adasından oluşmuyor elbette. Çok sayıda ilginç karakterin öyküleri de yer alıyor kitapta. Her ne kadar bazı bölümlerde "e ama bu kadar da tesadüf olmaz ki" dediysem de aslında hayatta da çok acayip tesadüfler olduğunu düşününce "neden olmasın ki" dedim. Kitaplarda mantık hataları bulmanın okuma zevkini mahvettiğini unutmadan okumaya devam ettim. Zira hayat bazen kitaplarda olup bitenlerden daha saçma ve çok daha mantıksız değil mi? Kitabın bazı bölümlerini çok sevdim. Özellikle Madalena'nın Küçük Şef'e söylediği "İnsanları yemek masasına oturtmakla başlayan devrimlere inanıyorum." cümlesini söylediği bölümde kadınların ve erkeklerin tavrı konusunda uzun uzun düşündüm. Madalena "Sen ve arkadaşların büyük kelimelerle ağzınızı dolduruyorsunuz: sosyal adalet, özgürlük,devrim...Ne var ki bu süreçte insanlar hapishanelerde çürüyor, hasta oluyor ve ölüyorlar. Söylemler karın doyurmuyor. İnsanların asıl ihtiyacı olan şey taze sebze ve Muzongue (bir çeşit sebze ve balık çorbası) en azından haftada bir kez. İnsanları yemek masasına oturtmakla başlayan devrimlere inanıyorum."diyor. Şöyle bir bakınca duygusal ve hayalperest diye tanımlanan kadınların aslında zor zamanlarda çoğu kez daha yapıcı olduklarını düşündüm. Özellikle de felaket ve savaş zamanlarında. Savaşlarda yaralılara bakmaktan, insanların karınlarını doyurmaya, kıtlıklarda ot, yaprak ne varsa bulup yemek yapmaya, yıkılan dağılan evlerin küllerinden yeni bir yuva oluşturmaya kadar hep yapan, oluşturan olmuşlar. Şiddete meyilli, savaşa pek meraklı, fethetmekle motive olan bir cinsi tamamlayacak olan da ancak böyle bir cins olabilirdi değil mi? Birinin dağılanları toparlaması gerekir. Elbette her kadın ya da her erkek aynı şekilde tarif edilemez, nasıl şiddete hiç meyli olmayan barışçıl erkekler varsa, tüm hayatını bir savaş cephesi olarak gören (ya da savaş cephesine dönüştüren) kadınlarda var. Sadece zamanımızdan geriye baktığımızda genel görünümden söz ediyorum. Her neyse. Kitabı çok severek okudum. Güzel ve sade dili, zaman zaman insanın kalbini okşayan enfes cümleleriyle çok sevilesi bir kitaptı.
Unutmanın Genel Teorisi
Unutmanın Genel TeorisiJose Eduardo Agualusa · Timaş Yayınları · 2018815 okunma
·
107 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.