Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ruhun Gemisi
Kaptanın Seyir Defteri -05- 10/05/2024 Ruhunun beden ile bedenin ruh ile etkileşimi. Ontolojik açısında bakıldığı zaman; doğmuş bir canlı kendisini doğuran canlının varlıksal açıdan tamamlandığının ispatıdır. Buna biyolojik açıdanda da hücrenin bir şekilde hayatına devam etmesi için verilmiş bir yetenek olarak bakmak gerekir. Tüm genetik kodlarını kendinden doğana aktararak görevini tamamlar. “Kişinin yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. (…) Bir insan böyle hareket ederken ‘benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı bilecekler mi’ diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar hizmetlerinin bütün nesillerce bilinmemesini tercih edecek karakterde bulunanlardır.” (M.K. Atatürk,1937,100 ve 1937,5-277) Peki ya ruh? Ruh kendini nasıl devam ettirir ve son bulur. Ürettikleriyle ya da tütektikleriyle. Ruhun varlığını duygular ile kurduğu kontak ve ifade şekilleriyle ortaya koyduğu olay ve olgularla anlarız. Bedenin son bulmasıyla birlikte ruhun ölmezliği her zaman merak konusu olacaktır. Ruh gemisi ömür denilen bu zaman denizinde ruhun yaşadıklarına tanıklık edecektir. Tüm duyguları yaşayıp gemisine dolduran ruh , geminin miadını doldurması ile sökülme işlemi yapılmak üzere kızağa çekilecektir ve işe yarar parçaları demir çelikte geri dönüşümde değerlendirilecektir. Ruh ise ebedi istirahatgahı olan limana demirleyecektir. Bahsi geçen duygular ise: Mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık, öfke, ilgi, iğrenme, utanç olmak üzere sekiz başlıkta toplanabilir. Her duydunun kendine ait diğer duyguları barındırdığı bir gerçektir. Mutluluk ile başlayalım ruhun duygu serüvenine. Mutluluk: Sevinç, neşe, zevk, rahatlama, keyif, haz, gurur, heyecan ve coşkunluk, Ne tür bir mutluluk teklif ediliyor ve onu elde etmek için ödememiz gereken bedel ne? ( Aldus Huksley ) Ütopya, gerçekleşmesi imkansız enteresan tasarı ya da düşünce, güzel ama var olmayan yerdir. Siyasi,dini,ahlaki,askeri,feslsefi,kültürel ve tüm ideolojileri bünyesinde barındıran hayali bir yer bir kara, deniz belkide gökyüzü parçası. Bir kitap adı olsa dahi ilk insandan beri var olan bu hayal, insanın kendi kendisiyle başbsşa kaldığı zaman zihninin dehlizlerinde yaşantısıyla kıyaslı bir şekilde ortaya çıkardığı sığınak. Bu sığınak içerisinde bir çok şeyi barındırır ki bunlar iyi ve güzele tanımlı karşılıkları ifade eder. Çocukken seçim zamanı gökyüzünden pervaneli bir uçak ile atılan parti logoları olan küçük kağıtları topladığım zamanları hatırlıyorumda geçen zaman ve katedilen mesafeler. Parmaklara sürülen günlerce ne kadar yıkanıp silinsede parmaktan gitmeyen mürekkepten elektronik ortamda seçmen kağıdına ulaşan bir değişim. Bir parti lideri ile ilk kez bir araya gelmemiz seçimle ülkenin başına gelmesinden bir süre sonra ziyarete geldiği bir esnaf odasının kapısında olmuştu. Siyaseten verilen vaatlerinin arkasında durması konusunda temennilerini dile getiren gençlerin arasındaydım. Güç insanın yapabilecekleri için bulduğu imkanın sınırlılığıyla doğru orantılıdır. Sınırsız bir güç ütopik bir devlet sistemi içinde ütopik bir siyasi yönetimin oluşturacağı düzende tüm fertleri mutlu edebilir miydi? Feylezoflar, din adamları, hukukçular, teknokratlar, bürökratlar, askerler, demokratik usuller ve teamüller... Yönetime talip olan her kim varsa bir ütopyaya sahip. İnsan olmanın gerekliliğine sahip her tür idari disiplin eşitliğin ve adaletin olduğu her ülke de insanları mutlu edebilir. Toplumları toplum yapan bu kavramlara özgürlüğüde eklediğimiz zaman bir vücudun uzuvları gibi gereklilik arz etmesidir. İçinden çıktığı toplumun gereklerini ve dinamiklerini bilen her siyasi figür arz-talep ekseninde toplumun faydasına çalışmaktan geri duramaz. Ferd parçası olduğu toplumun aynasıdır. Ferd ne kadar düzgün ise toplum, toplum ne kadar düzgün ise ferd o kadar iyi olur. Bir zamanlar vekil seçimleri öncesi seçim bölgesindeki seçmenleri ile bir araya gelip vaadlerini sıralayan bir aday, köyün birine haber salmış. Köyün muhtarına ulaşmış haber. Köyün kahvehanesinde toplamış muhtar köylüyü. Yaşlı, genç, kadın, erkek. Çok geçmemiş vekil adayı gelmiş kahvehaneye. Tanıtmış kendini ve partisini. Başlamış bir hararetle vaadlerini sıralamaya. Yolunuz yokmuş yol yaptıracağız, okulunuz yokmuş okul, sağlıkocağı, postane falan derken. Ön sırada oturan yaşlı bir dede elini sallamış şöyle; -at yiğenim at. Biz çok duyduk bu mavraları demiş. Vekil adayı sinirlenmiş bu çıkışa. Vurmuş elini masaya. -Öyle deme emmi bu düzen değişecek. demiş. Yaşlı adam durur mu? -Doğru söylüyorsun yiğenim. demiş. Düzen hep değişiyorda düzülen hiç değişmiyor. demiş. Yüce Allah, Kuran-ı Keriminde “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. (İbrâhîm, 14/41) ayetinde din temelli toplumsal düzenin aslında ferdin kendisiyle başladığına işaret etmiştir. Siz nasılsanız öyle yönetilirsiniz sözü de bu gerçeğe ışık tutar. Fıkra bu ya toplum kendisinin aynasıdır. Vaadlerin sonunda insan mutlu olabilir. Bir koşulluluk hali var burada. Gerçekleşmesi mevzuu bahis olan her şey insanı mutlu edebilir. Koşul ise gerçekleşmesi. Gerçekleştiremediğimiz hiç bir şey için bünyemizde bir heyecan bir keyif bir haz oluşturmayacaktır. (Ataş)
·
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.