Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Darvincilik başlıklı makale
24 Kasım 1859'da, Türlerin Kökeni'ni yayınlayan Darwin, bilimsel evrim teorisinin temelini atarken, canlı varlık popülasyonlarında üreme sırasında gerçekleşen küçük değişiklikleri ve bu varyasyonların doğal seçiliminin özellikle çevreye ve nüfus fazlasına bağlı olduğunu ifade eden varyasyon/seçilim kavramsal çifti sayesinde biyolojide bir devrim gerçekleştiriyordu. Daha 11 Kasım 1859'da, Engels, Marx'a Darwin'in kitabının "gerçekten olağanüstü olduğunu" ve şimdiye dek "doğada tarihsel gelişimin var olduğunu kanıtlamak için böylesine kapsamlı bir çalışmada bulunulmadığını" yazdı. Türlerin Kökeni'ni ancak bir yıl sonra okuyan Marx'ın çoşkusu da Engels'inkinden geri kalmadı. Marx ve Engels çok farklı bağlamlarda çok değişik alanlarda (teknoloji, epistemoloji, antropogenetik, sosyolojik, hatta politik) Darwin teorisini işleyerek uygulamak için onun iki temel yapıtını (İnsanın Türeyişi 1871'de yayınlandı) hayatlarının sonuna kadar defalarca okudular. Darvinciliğin farklı alanları kapsayacak şekilde böyle kullanılması, can alıcı bir soru sorduracaktı: Darwin'in devriminin öneminin doğrudan bilincinin ötesinde, Marx ve Engels bu keşfin özgünlüğünü yeterince anlayabilmişler miydi? Marx ve Engels, Darwin'in keşfini bir ölçüde kendilerinin onaylanması olarak kabul ettiler. 14 Temmuz 1858 tarihli mektubunda, doğa bilimleri alanındaki altüst oluşunu tasvir eden Engels, canlı varlıklar arasında, temel ortak unsuru hücre olan "yapısal uyumdan" dolayı kökensel bir ortaklık olduğu düşüncesini ileri sürdü. Bu altüst oluş materyalist konumlanışı yeniden düzenlemeyi gerektiriyordu, çünkü "doğa bilimleri alanına damgasını vuran her keşifle birlikte, maddecilik zorunlu olarak biçimini değiştirmeliydi" (Ludwig Feuerbach..., s.29). Diğer yandan, tarihsel materyalizmin ortaya çıkışı, diğer bilimlere onların araştırma konularının da diyalektiğin açıklayabileceği bir (doğal) tarihleri olup olmadığının sorulmasına yol açıyordu. Böylece doğa bilimleri araştırma konularını tarihselleştirip onları süreçler olarak çözümlediği ve tarih bilimi de tarihin yasalarını nesnel olarak tanımlayarak tarihi "doğallaştırdığı" ölçüde, bilginin tekleşmesi (1844 Elyazmaları) düşüncesi yeniden dile geliyordu. Bu sorunsal, Darwin'in teorisinin birbirleriyle tezat oluşturan çifte karakterini ortaya çıkarıyordu: Darwin'in teorisi, Engels tarafından kesin bir şekilde çürütülmüş olan (Anti-Dühring ve Ludwig Feuerbach...) herhangi bir "doğa felsefesi" ile hiçbir ilgisi olmayan felsefi sonuçlarından bağımsız bilimsel bir keşif olarak, doğaya ilişkin bilgimizi değiştirdiği için değerliydi; teorik bir devrim olarak ise, "sınıfların tarihsel dayanağını" (Marx), doğanın ve toplumun evrimci kavranışının temelini oluştururmuş gibi görünüyordu. Darvinciliğin bu iki kutbunu birleştiren şey, sabitleyici metafiziğe, erekçiliğe ve teleolojiye, özellikle de 1848 devrimlerinden sonra Alman burjuvazisinin egemen ideolojisi olan kaba materyalizme ve bilimciliğe karşı polemiksel işleviydi. Sonraları, Marx ve Engels ilk baştaki yargılarını inkar etmeseler de, Darwin teorisine geri döndüklerinde, saldırdıkları açılar daha net ve müdahale alanları daha belirgindi. En azından üç sorunsalı kaydetmek gerekiyor. 1)Kapital'in XV. bölümünde (Kapital I), Marx üretim aracı devriminin -aletten makineye geçişin- göreli artık değer üretiminin özgün bir yöntemi olduğunu belirtiyordu. O zamana kadar, ekonomistler makineyi mekanik bakış açısıyla, karmaşık bir alet, aletlerin bileşimi olarak çözümlüyorlardı. Makineyi toplumsal-tarihsel koşulları dışında tanımlayan bu soyut konumlanışını reddeden Marx, kendisinin hazırlama olanağına sahip olmadığı, materyalist bir teknoloji tarihinin olmamasından yakınıyordu. Bu yüzden, alet (manifaktür dönemine özgü) ile makineyi (büyük sanayiye özgü) birbirlerinden ayırmak için geçici olarak bir başka alana, Darwin'in tekno-biyolojisine başvurdu. "Teknolojinin eleştirel bir tarihi"nin yokluğunda, Darwin'de "doğal teknolojinin tarihini, yani bitkilerin ve hayvanların yaşamları için üretim araçları olarak kabul edilen organlarının oluşumunu" (Kapital I, 59'daki not) bulduğunu düşündü. Organı ve aleti bu şekilde özdeşleştiren Marx, tartışmasız bir şekilde organcı bir düşünce çerçevesinde yorum yapıyor ve her organa kesin, sabit bir işlev tanımayan, organların kullanımını biyofizik ortamın bilinmez ve rastlantısal etkilerine bağlayan Darwin'in saptamaları (Türlerin Kökeni, s.161) karşısında yanılgıya düşüyordu. Marx'ın, bu yeniden yorumlamaya girişmesi, Türlerin Kökeni'ndeki kimi bölümlerin çift anlamlı metaforlarından çok, ölçütü organların farklılaşması ve uzmanlaşması, yani "fiziki iş bölümünün mükemmelleşmesi" olan canlı varlıkların sürekli artan karmaşıklaşmasıyla ilgili Darvinci düşünceden kaynaklanıyordu. (Türlerin Kökeni, s. 132-134). Burada klasik ekonomi politiğin referans alındığı besbelliydi ve Marx'ın kendisi manifaktür dönemini, "üretim araçlarının farklılaşması ve uzmanlaşması yoluyla zanaatların birbirinden ayrılmasını son raddesine vardırdı" (Kapital I) şeklinde tanımlıyordu. Bu durumda, Marx'a göre, organcı benzerlik "işçilerin canlı bir mekanizmanın organlarını oluşturduğu" (s. 104) manifaktür için uygunken, aynı durum "işçilerin kendilerinden bağımsız olarak varlığını sürdüren çlü bir mekanizmaya eklemlendikleri" büyük sanayi için artık hiç geçerli değildi. Manifaktürde, üretim el emeğine, alete, fiziki güce ve beceriye dayanırken, tüm bunları geçersiz kılan büyük sanayi, işçinin "artık alet kullanacağına makineye hizmet ettiği" ve üretim aracını izlemekten başka bir şey yapmadığı tamamıyla nesnel ve her tür kişisel özellikten uzak bir üretim örgütlenmesi yaratıyordu" (age). Böylece makinenin olası tek tanımlaması, hakim olduğu emek süreciyle ilişkili olarak ve artık değer üretimindeki rolüne göre yapılacaktı. Kısacası, makineyi karmaşık bir alet olarak tanımlamak bize hiçbir şey öğretmiyordu; alet ve organı özdeşleştirmek, makinenin indirgenemez özgün yasaları anlayışının bir yana bırakılmasına yol açıyor; böylece, üretildiğine göre "nesneleştirilmiş emek" olan çalışma aracının çözümlenmesinde farklı bir perspektif ortaya çıkıyordu. 2) Darwin devrimi, daha başından itibaren, özellikle Almanya ve İngiltere'de toplumsal olguların büyük ölçüde biyolojik anlamda yorumlanmasına yol açtı. Paradoksal olarak, bu sosyal Darvincilik, Engels'in 1865'ten beri eleştirdiği Uluslararası İşçi Birliği (UİB) üyelerinden olduğu kadar, yine Engels'in "burjuva Darvinciler" olarak niteleyeceği teoriyi sıradanlaştıran gerici siyasetçilerden kaynaklanıyordu. Bu kişiler anti-sosyalist katılımcıların ikiye bölündüğü Alman Doğa Bilimcileri Kongresinde (Eylül 1877) kendilerini belli edeceklerdi: Bazıları (Haeckel, O. Schmidt) "doğal seçilim ilkesinin aristokratik" olduğu ve bireyler arasındaki zorunlu ve evrensel eşitsizliğe açıklık getirdiği" için Darwin'i savunurken, bazıları (Wirchow) "doğrudan sosyalizme götüren" Darvinciliğin benimsenmesinin siyasi sonuçları konusunda bilim dünyasını uyarıyordu. Engels'in bu sosyo-biyolojiye yönelik eleştirisi iki adımda gerçekleşiyordu: -Tarihten ve sınıf mücadelelerinden hiçbir şey anlamayan gerici bir ideolojinin siyasi eleştirisi. Bu ideoloji biyolojide, sadece, "belirli bir Darvinciliğin" önceden doğallaştırılmış olduğu bazı eski siyasi-toplumsal düşünceleri yeniden keşfediyordu. -Bilimsel yasaların uygulama alanlarının dışına yayılmasının epistemolojik eleştirisi. Bu eleştiri, "hayvan topluluklarının yasalarının insan topluluklarına olduğu gibi uygulanmasını" dışlıyordu (Lavrov'a yazılan mektup, Kasım 1875), çünkü "toplumsal üretimle birlikte, hayvanlar aleminden çekip alınan kategoriler tamamıyla uygulanamaz hale gelmişti" (Doğanın Diyalektiği, s. 317). Marx da buna paralel olarak, Darwin kendini bizzat Malthusçu yaşam mücadelesi teorisine borçlu hissettiği için, Darwin ile Malthus arasındaki yanıltıcı ilişkiyi, biyolojinin ekonomi politik tarafından haksız ilhakının kaynaklarından biri olarak aydınlatmaya uğraşıyodu. İki öğreti arasındaki bağdaşmazlıkları titizlikle ortaya koyan Marx, Darwin'in farkında olmadan Malthus'un fikirlerini çürütecek silahlar ürettiği sonucuna varıyordu: "Darwin, Malthus'u yere seriyor" (Artık Değer Teorileri II, 129; 18 Haziran 1862 tarihli mektup; Anti-Dühring, 99-100). Tüm yetkinliğine rağmen, seçici olan ve bilginin tekleşmesi tasarısının yeniden incelenmesine yol açmayan sosyal Darvinciliğin bu eleştirisi, örneğin Engels'e Marx'ın mezarı başında, "Darwin'in organik doğanın gelişim yasasını keşfetmesi gibi, Marx da insanlık tarihinin gelişim yasasını keşfetti" (1883) dedirtecek pedagojik kısaltmalarla bir arada var olacaktı. Marx ve Engels, daha sonraları yeniden şekillenmiş bir sosyal Darvinciliğin, Alman sosyal demokrasisi ve II. Enternasyonal içinde yeniden ortaya çıkacağını, Marksizmin determinizme, bilimciliğe ve kaba materyalizme dayalı evrensel bir evrimcilik içinde sulandırılmasına güçlü bir şekilde katkıda bulunacağını öngörememişlerdi (bkz. Bernstein, Labriola, Plehanov, R. Luxemburg, Kautsky, Lenin arasındaki polemikler). 3) Engels 1873'ten 1876'ya kadar, kendisini tezatlar barındırdığı, çok farklı saldırı hedefleri (doğa felsefeleri, kaba materyalizm) ile birbiriyle uyuşmaz tutkular (somut bir epistemoloji, düşüncenin bilimi, gerçeğin diyalektiği) arasında gidip geldiği için gerçekleşemeyeceği anlaşılan "doğanın diyalektiği" projesine adadı. Ama bu savunulamaz sorunsal, Darvinciliğin yeni bir şekilde okunmasına zemin hazırlayarak, o dönemde evrim teorisinin farklı kullanımlarına" yol açtı. Engels kah Türlerin Kökeni'nin bazı yanlarını oldukça ustalıklı bir şekilde sergilemekle, onların kökenini tasvir etmekle ve Lamarkçı olan Dühring'e ya da başkalarına karşı onların bilimselliğini savunmakla (Anti-Dühring, VII. bölüm; Doğanın Diyalektiği, s. 222-223) yetinirken, kah Darvinciliğin diyalektik karakterini kanıtlamaya ve oonun "bilimlerin bütünlüğü" içindeki rolünü ve doğa sistemindeki" yerini belirginleştirmeye çalıştı. Böylece, Darvinizmi bazen, yüzeysel bir dönüşümcülüğe, "basitten karmaşığa (...) aşağıdan yukarıya giden evrimci bir diziye indirgemek (Ludwig Feuerbach..., s.18, 30, 44), hatta bazen, onu Haeckelci uyarlanma/kalıtsallık kavram çiftiyle aşmaya çalışmak (Doğanın Diyalektiği, s. 316) gibi çok yanlış yorumlara yöneldi. Ereksellik yine gündeme gelmişti. Bazen de Engels "Maymundan insana geçişte emeğin rolü" adlı çalışmasıyla, (antropomorfizmin izlerini taşıyan) İnsanın Türeyişi'yle kendi arasına mesafe koyuyordu. Marx, daha 1864'te, Darwin'in "maymunlar ile insanların ortak ataları olduğunu kanıtladığını ve böyle bir bilginin ideolojik sonucunu anlamıştı. Engels, bu antropogenetik çalışmasında, dik duruşun ve ellerin özgürce kullanılmasının, (hem ekonomi hem de antropoloji kavramı olarak) emeğe insanlaşma sürecinin motoru olmayı sağladığını belirterek, seçilim mekanizmasını bir yana itmiş ve Darwin'i düzeltmişti. Bilindiği gibi o dönemin birçok metni Engels yaşarken yayımlanmamıştı ve belki kendisi de tezatlar içeren çalışmasının çıkmazlarını fark etmişti. Ama ölümünden sonra bu konulara birçok kez dönüldü ve Darwin hakkındaki yanılgılar tekrarlanıp durdu. İlişkili başlıklar: Sınıf mücadelesi, Malthusçuluk, Doğa, Bilim
Sayfa 188 - Yordam KitapKitabı okudu
·1 alıntı·
65 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.