Ölüm sadece akıl almaz değil, aynı zamanda dayanılamazdır da. Yaşamı hiçleştirendir. Öyleyse yaşam yayı neden ölüm tarafından gerilmiş halde?
Yanıt biraz karmaşık ya da bugünki söylemle, diyalektik. Karşısavın diyalektik rolü bu. Bergson tuhaf ama çok da derin biçimde, gözün pekala görme organı olduğunu, gözlerimiz olmadan elbette göremeyeceğimizi ama gözlerin diğer yandan da görmeye engel olduğunu söylüyor. Gözlerimiz olmasaydı çok daha iyi görürdük demiyor da, gözlerin görüşün bir kısıtlaması olduğunu söylüyor. Gözlere sahip olmak, görmek demektir ama aynı zamanda sadece görmek demektir. Görüşün bir erimi, kısıtlı bir alanı vardır. Ufkun ötesin de görünmeyen şeyler vardır. Sonuç olarak, göz sadece bir görme aracı değil aynı zamanda görmeye bir engeldir de. Bu tamamen doğrudur. Burada bulunmamı, kendimi ifade etmemi, var olmamı, yaşamamı sağlayan ama aynı zamanda başka yerde olmamı da engelleyen beden, yine kendisinden kaynaklanan hastalıkların, sefaletlerin insafına bırakır beni.
Dil sayesinde kendimi ifade ettiğim gibi kendimi yalanlarım da zira düşüncem daima kullandığım kelimelerden başkadır, onların berisinde, ötesinde ya da gerisindedir. Bir anlamda dil kendini ifade etmeye bir engeldir ama insan kendini ancak, ifade engelli olduğu için ifade edebilir. Bu, kendini ifade etme engeli de kendini ifadenin bir yoludur, çünkü bizler insanız. Ölüm için de aynı şey geçerli. Ölüm, sadece yaşamayı engellemekle, hayatı sınırlamakla ve günün birinde onu kısa kesmekle kalmaz, aynı zamanda insanın ölüm olmaksızın bir insan olamayacağını, büyük hayatlar yaratanın, onlara bu şevki, heyecan ve gücü verenin ölümün bu gizli varlığı olduğunu da anlarız. Bu durumda denilebilir ki ölmeyen, yaşamaz da. Ben yine de neysem/kimsem o olmayı tercih ederim, birkaç on yıla mahkum, ama nihayetinde yaşamış olmayı...
Sayfa 15 - MonoKL Yay. 1. Baskı: Temmuz 2012