Gönderi

Sık sık rastlanan «büyük aşk diye anlatılan (çok- luk film ve romanlara konu olan) bir yalancı sevgi bi- çimi de putlaştırıcı sevgidir. Eğer kişi kendi güçleri- nin üretici bir biçimde dışarı taşmasıyla bir özdeşlik, bir Ben'lik duyacak düzeye gelmemişse, sevdiği kişi- yi putiaştırmak ister. Kendi güçlerine yabancılaşmış ve onları sevdiği kişide arar, ona tapar, onu tüm mut- luluğun, ışığın, sevginin kaynağı olarak görür. Bu sü- reçte kendini tüm güçlerinden yoksun bırakır, sevdi- ği kişide kendisini bulacağı yerde onda kendini yitirir. Hiç bir put kendisine tapan kişiye kendinden beklenen- leri veremeyeceği için geçen çen zamanla birlikte düş kı- rıklıkları başlar ve çare olarak yeni bir put aranmaya başlanır. Bu tür putlaştırıcı sevgide özellik, sevginin birden doğması ve ilk anlarında çok şiddetli olmasıdır. Putlaştırıcı sevgiler gerçek büyük sevgilermiş gibi ta- nımlanırlar, oysa bir yandan sevginin yoğunluk ve şid- detinin derinliğini ifade ederken diğer yandan puta ta- parın açlığını ve umutsuzluğunu gösterir. İki kişinin birbirlerine karşılıklı taptıklarının ender görülen bir- şey olmadığını söylemeye gerek yok. Bazı hallerde bu tutum uç noktaya vararak iki kişilik çılgınlık halini alır. Bir başka yalancı sevgi türü «dugusal sevgi» türü olarak isimlendirilebilir. Bu sevginin özü onun aslın- da bir fantazi olarak yaşanması, hiçbir zaman, orada ya da burada gerçek bir insana karşı duyulmamasıdır. Bu sevginin en yaygın örnekleri büyük bir açlıkla si- nema ve dergilerdeki aşk öykülerine aşk şarkılarına koşan kişilerdir. Bunlar bu tür ürünleri yutarak sevgi, birleşme, yakınlık gibi doyurulmamış isteklerini karşı- lamaya çalışırlar. Kendi ilişkilerinde ayrı olmanın du- varlarını yakamayan karı kocalar perdede izledikleri çiftin mutlu ya da mutsuz aşk öykülerine göz yaşı dö- kerler. Birçok çiftin sevgi duydukları tek an perdede bu öyküleri izledikleri andır. Birbirlerine karşı sev- gi duymazlar, birlikte duyarlar, başkalarının «sevgisi- nin>> izleyicisi durumundadırlar. Sevgi bir hayal oldu- ğu sürece katılırlar ona. İki insan arasındaki ilişki haline dönüşüp gerçekleşmeye yüz tuttu mu- buz ke- silirler. Duygusal sevginin bir başka görünümü, sevginin zaman içinde soyutlaştırılmasıdır. Bazan bir çifti sev- gilerinin geçmişte kalan anıları çok derinden duygu- landırır. Oysa o geçmişi yaşadıkları günlerde böylesi bir sevgi yaşanmamıştır ya da bunlar gelecekteki sevginin fantazileridirler. Kaç nişanlı ya da yeni evli çift gelecekte gerçekleşecek sevginin mutluluğunu düşlerlerken, yaşadıkları o anda birbirlerinden sıkıl- maya başlamışlardır bile. Bu tutum, çağdaş insanın belirgin özelliği olan tutuma oldukça uymaktadır. Çağ- daş insan içinde bulunduğu anı yaşamaz, ya gelecekte yaşar ya geçmişte. Duygusal bir şekilde annesini ve çocukluğunu düşünür ya da geleceğe ilişkin mutlu planlar yapar. Sevgi, ister başkalarının uydurulmuş yaşamlarını açlıkla paylaşarak olsun, ister yaşanılan anda, geçmişe, ya da geleceğe atılarak yaşansın bu soyutinmış ve yabancılaştırılmış sevgi biçimi gerçe- ğin, tekbaşınalığın, ayrı olmanın kişiye verdiği acıyı uyuşturmaya yarar. Bir başka hasta sevgi biçimi de insanın kendi so- runlarından kaçmak için izdüşümü metodunu kullana- rak «sevdiği» insanın eksik ve zayıf yanlarıyla ilgilen- mesidir. Bu durumda bireyler, gurupların, ulusların, dinlerin davrandıkları gibi davranırlar. Kendi kusur larına aptalca bir neşeyle göz yumarken, karşısında- ki insanın en ufak kusuruna bile çok büyük duyarlılık gösterirler. Her zaman diğer kişiyi düzeltmeye ve suçlamaya çalışırlar. Eğer her iki kişi de-çokluk olduğu gibi böylesi davranış içine girerlerse, sevgi bağlılığı karşılıklı suç atma edimine dönüşür. Bir başka suç atma biçimi, suçu çocuklara atmak- tır. Her şeyden önce, bu tür suç atmalar çokluk çocuk- lara yönelen dileklerde ortaya çıkar. Kendi hayatına bir anlam kazandıramadığını anlayan bir kişi bu ek- sikliğini, çocuklarının yaşamını değerlendirerek gider- mek ister. Ne var ki kendisi başarısızlığa uğrayacağı gibi, çocuklarını da peşinden sürükler. Çünkü varlık sorunu ancak kişinin kendisi tarafından ve kendisi için çözümlenebilir, birisinin yerine başkası çözemez, anne ya da baba da başarısızlığa uğrayacaklardır. Zi- ra bu soruna kendileri için bir çözüm bulamadıklarına göre çocukları için bulabilmeleri olanaksızdır. Mutsuz bir evliliğe son verme sorunu ortaya çıktığı zaman da çocuklar, suçun üzerlerinden atılması için kullanılır. Anne ya da babanın burada hemen sarılıverdikleri şey, ayrılmalarını engelleyen nedenin çocuklarının yuva- sız kalma olasılığıdır. Ne var ki herhangi bir detaylı araştırma aile içindeki mutsuz ve gergin havanın ço- cuk üzerinde kesin ayrılmadan daha olumsuz etki yap- tığını gösterecektir. Ayrılma çocuklara hiç değilse da- yanılmaz derecede kötü koşulları insanın gözüpek bir kararla sona erdirebileceğini gösterir. Burada sıkca rastlanan bir yanılmadan söz etmek gerekmektedir. Bu sevginin tüm çelişkileri kendiliğin- den ortadan kaldırdığı ham hayalidir. İnsanlar, tüm koşullarda acıdan ve üzüntüden sakınmayı adet haline getirmişlerdir, bu bağlamda sevgi tüm çatışmaların son bulması anlamını kazanmıştır. Kendilerine, bu dü- şünceye inanmak için iyi bir gerekçe de bulurlar, çev- relerindeki çatışmalar taraflara hiçbir yarar sağlama-maktadır. Bunun nedeni aralarındaki çatışmanın as- lında gerçek çatışmadan sakınmaktan başka birşey olmamasıdır. Bu çatışmalar, yapıları gereği çözüleme- eyn, açıklanamayan, küçük uyuşmazlıklardır. Bir şeyi örtbas etmek ya da suçu üstünden atmak için çıkarıl- mamış olan iki insan arasındaki gerçek çatışmalar ait oldukları içsel gerçeğin derinliklerinde yaşarlar ve yıkıcı olmazlar. Böylesi çatışmalar herşeyin açık- lanmasını içerir ve sonunda her iki insanda daha bil- gili ve güçlü çıkacağı bir arınmadan geçmiş olur. Sevgi ancak iki insan birbirlerine varlıklarının özünden bağlanır, her biri kendisini varlığının özün- den tanırsa, gerçekleşir. İnsan gerçeği de, canlılığı da sevgisinin temeli de işte bu özden tanıma» dene- yimidir. Böyle oluşan sevgi sürekli meydan okuma- dır, bir köşede dinlenme değil çabalama, hareket et- me, beraber çalışmadır. Öyle ki bir uyum ya da çatış- ma neşe ya da üzüntü bile ikincil kalır. Önemli olan iki insanın birbirlerini varlıklarının temelinden yaşa- ması, kendi kendilerinden kaçmak yerine birbirleriyle bütünleşirken kendi kendileriyle bütünleşmeleridir. Sevginin varlığının bir tek kanıtı vardır: bağlılığın de- rinliği, seven kiişlerin her birinin ilgisindeki canlılık ve güçlülük, işte bunlardır sevginin sunduğu meyva.
·
121 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.