Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Dinci ve bilimcileri sahneden alalım!
Bilimin bir problemi çözme aşamaları üç tanedir. Önce şey muayene edilir, muayenenin sonucunda olağanüstü olan durum tespit edilir. Tespit edildikten sonra sıra tedaviye gelir. Tedavinin ardında ise başarının teyit olarak ikinci bir muayene vardır. Bu muayene sayesinde olağandışı olarak tanımlanan illetten (hastalıktan) kurtulunup kurtulunmadığı kontrol edilir. Bu cevaba göre yeni bir süreç başlar ve süreç en başından işletilmelidir. Zira tespitte isabet tedavide isabet demektir. Dolayısıyla bu aşamaların sırası kesinlikle rastgele değildir hal sebepten de karıştırılamaz. Bilimin bu tavrını daha da somutlayalım. Ve bilimi bir tıp bilimi üzerinde muayyen hale getirelim. Bir hastanın baş ağrısı şikayetiyle bir dahiliye doktoruna müracaat ettiğini varsayalım. Muhtemel dahiliye doktoru, evvela problemin gerçek olup olmadığını tespit edecektir. Bunu yaparken de hastasını muayene edecektir. Eğer şikayetin gerçek olduğunu tespit ederse işte orada tedavi süreci başlayacak ve doktor hastasına çeşitli şekillerde tedavi uygulayacaktır. Bu tedavi sürecinin çıktısını ise tekrar bir muayene ile teyit edecektir. Çünkü buradaki amaç anormal kabul edilen problemin (hastalığın) yok edilip edilmediğini kontrol etmektir. Dikkat ederseniz ilk başta tespit aşaması gelmiş bu aşama muayene ile sürdürülmüş ve nihayet tespit edilen illet (hastalık) yok edilmek için tedavi süreci başlamıştır. Ve bu sürece ekleme olarak tedavinin başarılı olup olmadığını anlamak için tekrar bir muayene yapılmıştır. Dikkat ederseniz sıralama gayet basit ve isabetlidir. Fakat doktor ilk başta tedavi uygulayıp daha sonra teşhis etmek için muayene yapmaya kalkışsaydı; muhtemel hastalık artabilir yahut hastanın ölmesine sebep verebilirdi. Böyle yapıldığında küçük istisnalar hariç normalde küçük olan problemlerin nasıl büyük bir probleme dönüştüğünü hepimiz kabul ederiz. Şimdi konuyu daha da tümel hale getirelim. Yani insanın probleminden insanlığın problemine taşıyalım. İnsanlığın problemi dediğimizde ilk bu problemi tespit etmemiz gerekir. Ardından tespit edilen bu problemi tanımlamak gerekir. Tanımlanan problemin bir sonraki aşaması ortadan kaldırılmasıdır ki buna en başından beri tedavi diyoruz. Klasik dönemlere gidersek ve problemi "insanın insanı öldürmesi" olarak tanımlarsak; dinin yegane tavrı bütün insanlığı kurtaracak bir tedavi yöntemi sunmasıdır. Ancak dikkat ederseniz, dinin var olduğu ortam -en azından semavi olmayanlar- tamamıyla kültüreldir. Dolayısıyla tespiti yapan kültür olduğu için tedaviyi uygulayan da kültür olmaktadır. Bu yüzden tedavi, farklı kültürlerde hastalığı artıran hatta hastayı öldüren sonuçlar vermiştir. Bu yüzden filozoflar ilk itirazı tedaviye yapacaklar. Daha sonra doğru tedavinin doğru tespit veya teşhis ile olacağını savunacaklar ve dolayısıyla problemi sil baştan tanımlamayı hatta hastayı da yeniden inceleyip tanımlamayı esas alacaklardır. İşte bu esas, bilimin tarih sahnesine çıktığı ilk andır. Dolayısıyla özetle bilimin tarih sahnesine felsefenin eliyle dine karşı olarak çıktığını söyleyebiliriz. Fakat bugün içinde yaşadığımız çağda konumu hala aynı mıdır? Bunu da yazının kalan bölümünde inceleyelim. Dikkat ederseniz felsefe dine "farklı kültürlerin olduğunu dolayısıyla aynı gibi görünselerde aslında problemlerin farklı farklı olduğunu, neticede problemlerin farklılıklarını ortaya koymak gerektiğini ve her problemin şahsına özel yeni bir tedavi yöntemi ile yok edilmesi gerektiği"ni söyledi. Bu da bilim'in var olmasına neden oldu. Bilim hemen bu haklı çıkışıyla kolları sıvadı ve insanların sorunlarını daha özelde tespit ederek o döneme dek bilinmeyen tedaviler uyguladı. Fakat ünsiyetin her ruhu kibre taşıyan varlığından bilim de nasiplendi. Dolayısıyla kısa süredeki tespitleriyle problemleri genelleyerek tek tipleşmeye başladı ki bu tavır beraberinde tedavi yöntemlerinin de tek tipleşmesini getirdi. Dolayısıyla dine bir alternatif olarak doğmuş olan bilim, finalde bir din gibi davranmaya başladı. Dolayısıyla her durakladığında ardında dini buldu. Din, bilimin onca gelişmişliğe rağmen hatta modernizmi yaratabilmiş olmasına rağmen her zaman bilimin yanında yer aldı. Ve nihayet bilimin alternatifi olarak postmodernizmi yarattı. Bu da neticede -en azından sosyal ve bireysel konularda- dinin elini güçlendirdi. Ve bugün karşımızda kapı gibi bir postmodernizm duruyor. İlkelerini baştan sonra bilimin doğmasına neden olan ilk itirazdan alıyor. Dolayısıyla bütün aşamalardaki olguları problemin şahsına özel tanımlıyor ve yine problemin şahsına özel tedavi öngörüyor. Dolayısıyla postmodern dönemde ayakta duran dini anlayışında Bu temel ilkeye uyumlu olması gerekiyor. Hal sebepten dinin tek problemci ve tek tedavici yöntemi artık tarihin tozlu sayfalarına karışmış bir yorum olarak karşımızda duruyor. Bu yüzden bütün dini anlayışların aktüel ve dolayısıyla mistik bireysel problem çözücü yorumları aşırı şekilde rağbet görüyor. Sanıyorum İslam dini özelinde Mevlana'nın, hoca Ahmet yesevi'nin, Yunus Emre'nin neden tekrar rağbet görmeye başladığı anlaşılmıştır. Yani kimse İslam dinini şeriatı için Müslüman olmuyor. İslam dininin bireysel tedavi öngören yorumunu insan fıtratına daha uygun bulduğu için Müslüman oluyor. Dolayısıyla bu postmodern dönüşü, bir klasik İslam muhafazakarlığı olarak yorumlamak isabetsiz bir tespit olur. İsabetsiz bir tespit olduğu için de, bu tespitten husule gelen "asım'ın nesli" mefkuresinin nasıl hatalı olduğu anlaşılır. Hal sebepten İslam dini ve bilim özelinde yeni bir ilişki tespiti yapmak ve bu tespit neticesinde yeni bir tedavi husule getirmek için din ve bilimin ikisinin de bireyci anlayışı kabul etmesi gerekir. Ve Bu anlayış neticesinde birbirlerinin tespitlerinden faydalanarak yeni bireysel tedavi yöntemleri oluşturması gerekir. Şayet kabullerinden vazgeçmeyen din nasıl modern anlayışla insanların kendine olan güvenini yitirmişse bilim de aynı kabullerinde ısrarcı olduğu için insanların kendisine olan güvenini yitirmiştir. Bu yüzden her ikisinin ortak zemini postmodern ilkelerdir. Ve bunun yöntemi de fen ve sosyal alanlar olarak ayrılmak yerine süreçte problemi tek kabul eden ilkede uzlaşmaktır. ... Mesele bilahare daha geniş izahatle tetkik edilmek maksadıyla buraya kaydedilmiştir. Yazıyı buraya kadar okuyan arkadaşların katkılarından mutluluk duyarım. Alakanızdan ötürü de şimdiden teşekkür ederim.
·
1.013 görüntüleme
Arap Ataş okurunun profil resmi
Estağfurullah hocam biz teşekkür ederiz güzel yazı👏🏻 Özellikle doktorun başta tedavi edip sonrasında teşhis için muayene etmeye başlaması günümüz insanlarının zihniyet yapısını yansıttığını düşünüyorum.
Muhammet İkbâl okurunun profil resmi
Ben de öyle düşünüyorum hocam. Bu kusur, eski perspektifle kutulmak zorunda olduğunuz yegane kusurumuz...
Fadile Doğan okurunun profil resmi
Teşhis edilmeden muayene etmeye kalkmak hem yanlış bir yoldur hem de zaman harcamasıdır. Böyle yapılarak yanlış sonuçlar elde edilir ve kayıpların olağan olması da muhtemeldir. Biz insanlar bir olay karşısında neden ararız öncelikle nedeni bulunca varsayımlar yaparak sonuçlar veririz. Bu sonuçlar ne kadar doğru tabikii meçhul. (Yazımlarınız için teşekkür ederiz.)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.