Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

TOZLU SAHİFELERDEN ÇIKIP YÜREKLERE YERLEŞEN KAHRAMAN: KÜR ŞAD (BOZKURTLARIN ÖLÜMÜ) Olay Örgüsü İncelemeye geçmeden önce romanın genişçe bir özetini vermek faydalı olacaktır. Olay 621 yılında, bir yaz gecesi başlar. Yüzbaşı Işbara Alp'ın buyruğundaki Gök Türk erleri bozkırda uyumaya çalışmaktadırlar. Ertesi gün Çin'e akın yapacaklardır. İki onbaşı, Yamtar'la Pars konuşmakta, yüzbaşının niye kederli olduğunu anlamaya çalışmaktadır. "Kağan otağı önünde Çinli katunu selamlamamıştır. Belki de bu sebepten binbaşı olamamıştır. Kederli oluşu bu yüzdendir." diye düşünürler. Yüzbaşıya hak verirler; ülkelerindeki tutsak Çinlilerin her işe karışmaya başlamasından şikâyetçidirler. Yüzbaşı Işbara Alp atıyla dolaşmakta, erlerine bakmaktadır. İçinde bir sıkıntı vardır. Uyuyamamıştır. Erler de uyanıktır. Birden bir bulutun hızla geldiğini görür. Uşağı Çalık'a buyurur: "Toplan borusu çal!" Daha Çalık boruyu çalmadan yağmur boşanır. Fırtına kopar, yıldırımlar düşmeye başlar. Yağmur kudurmuş, her tarafı seller basmıştır. Yüzbaşının buyruğuyla bölük ilerideki kayalıklara ulaşır. Sivri kayalara tutunarak selden kurtulmaya çalışırlar. Onbaşı Yamtar, kemerini sivri bir kayaya düğümlemiş ve ucuna yapışmıştır. Bir er de ona tutunmuştur. Sellerden kurtulmak isteyen, fakat tutunacak bir yer bulamayan erler de arka arkaya birbirlerine tutunmuşlardır. Yamtar'ın arkasında birbirine tutunan erlerin sayısı yirmiyi bulmuştur. Bu kadar ağırlığa dayanamayan kemer aşınmaktadır. Neredeyse kopacaktır. Arada parlayan şimşeklerin ışığında Yüzbaşı durumu görür ve anında buyruğunu verir: "Kurt Kaya, elini çöz!...” “Kurt Kaya, Yamtar'ın ardına yapışan erlerin arkadan onuncusuydu. Yüzbaşının buyruğunu alınca bir an tereddüt etmedi ve kara, azgın sular bu on eri bir anda yuttu." (s. 13). Önde kalanlar bu sayede kurtulmuştu. Fırtına biter, yağmur durur. Gün ışımaya başlar. Erler toparlanır. Yüzbaşı yoklama yapar. On iki er ve bir onbaşıyı kaybetmişlerdir. Güneş yükselmiş ve "bozkırların toprağı sanki bu suları bir anda içmişti." (s. 16). Bölük bozkırda ilerlerken bir atlı gelir ve Çuluk Kağan'ın zehirlenerek öldürüldüğünü haber verir. Bağatur Şad herkesi ordusuna çağırmıştır Yirmi bin atlı Çuluk Kağan ordusunda toplanır. Akından vazgeçilmiştir; yurda dönülecektir. Kuzeye doğru giden atlılardan Onbaşı Yamtar ile Onbaşı Pars yine konuşmaktadır. Çuluk Kağan'ı katunun zehirlediğinden emindirler. Bunun sebebi üzerinde ve ne olacağı konusunda yorumlar yapmaktadırlar Gece ordu konaklar. Ay da batmış, karanlık gece ortalığa çökmüştür. "Gönüllere de karanlık indi. Çerilerin azı uyuyor, çoğu düşünüyordu. Bir Türk'ün ne düşündüğü yüzünden bilinmez ki." (s. 18). Birden bir ses herkesi daldığı düşüncelerden uyandırır. Kara Ozan yere bağdaş kurmuş, kopuzunu çalmaya ve söylemeye başlamıştır. Çuluk Kağan öldü mü? Türkler başsız kaldı mı? Korkak Çinli güldü mü? Parçalanır yürekler! (s. 18). "Bütün ordu dinliyordu. Son mısra her dörtlüğün sonunda tekrarlanıyordu ve bütün ordu "Parçalanır yürekler!..." diye inliyordu. "Binlerce boz kurt uluyormuş gibi bozkır inliyor, karşıdaki ormanın içindeki boz kurtlar bu soydaşlara kendi sesleriyle cevap veriyorlardı." (s. 19). Kara Ozan söylemeye devam eder ve dörtlüklerin içinde katunu suçlar: “Katun seni asmalı, / Öz yurdunu basmalı..." "Kara Ozan kopuz çalıp ezgisini okurken birdenbire karanlıkta bir ses haykırdı: 'Ozan, kes! Gönülleri dağlıyorsun!..." (s. 20). Karanlıktı. Haykıran sesin sahibini görememişlerdi. Tan ağarmakta, Bağatur Şad'ın iki Çinli uşağı konuşmaktadır: İçing Katun'un kağanı zehirlemesi iyi olmuştur. Yoksa kağan Çin'i alt üst edecekti. Yeni kağanın kim olacağı üzerinde de konuşurlar. Fakat Çalık onları duymuştur. Çalık, Işbara Alp'ın at uşağıdır ve Çin'de üç yıl tutsak kaldığı için Çince bilmektedir. Duyduklarını Işbara Alp'a haber verir ve iki Çinliyi gösterir. Gece karanlığında Işbara Alp iki yüz adımdan attığı oklarla onları öldürür. Gün ışımış, Çinlilerin ölüsü bulunmuştur. Bağatur Şad, uşaklarını kimin öldürdüğünü öğrenmek üzere orduya ulaklar salar. Işbara Alp gelir ve uşakları kendisinin öldürdüğünü söyler; Çalık'ın duyduklarını anlatır. Bağatur Şad, hareketinin cezasının ne olduğunu sorunca Işbara Alp şu cevabı verir: "Çuluk Kağan'a sövenleri yok ettiğim için binbaşı olmak, senin adamlarını öldürdüğüm için sopa yemektir.” (s. 21). Bağatur Şad'ın, Işbara Alp'a, onları öldürmek için kendisine buyruk veren birisinin olup olmadığını sorması üzerine uzaktan konuşmaları dinleyen bir genç yaklaşır ve “Belki olmuştur Bağatur Şad!" der. Bu, Çuluk Kağan'ın küçük oğlu Şu Tigin'dir. Amcası Bağatur Şad'a müjde getirmiştir. Kurultayın seçtiği yeni kağan Bağatur Şad'dır. On gün geçmiştir. Ötüken'de Bağatur Şad'ın kağanlığı kutlanmaktadır. Bağatur Şad, Kara Kağan adını almış; Çuluk Kağan'ın büyük oğlu Yaşar Şad'a Tulu Han, küçük oğlu Şu Tigin'e Kür Şad adını vermiştir. Kara Kağan'ın yanında İçing Katun oturmaktadır. Töreye göre, ölen ağabeyinin dul eşiyle evlenmiştir. Törenler sırasında Onbaşı Yamtar ile Onbaşı Pars yine konuşmakta ve olanları anlamaya çalışmaktadırlar. Töre öyledir ama, kağanı ağulayan cezasız kalır mı, diye sormaktadırlar. Törenlerde kılıç oyunları oynanır, güreşler tutulur, ok atışları ve at yarışları yapılır. Tunga Tigin'le Işbara Alp kılıçla vuruşmaktadırlar. Katun, kendisine selam vermeyen, Çinli uşakları öldüren Işbara Alp'ın yenilmesini, hatta ölmesini ister. Döğüş çok uzun sürer. Kahramanlar yenişemezler. Kağan ikisinin denk olduğunu bildirerek döğüşü durdurur ve Işbara'yı binbaşılığa yükselttiğini söyler. Tunga Tigin ile Işbara Alp döğüşürken, kağan otağının arkasında başka bir döğüş olmaktadır. Tunga Tigin'le İşbara Alp'ın döğüşünü seyredebilmek için dört Çinli, otağın arkadaki eteğini kaldırmışlar ve yüzükoyun yere uzanmışlardır. Seyredecek bir yer bulamayan Çalık da, kim olduklarını bilmeden onların yanına uzanmıştır. Çinlilerin Türkler hakkında ileri geri konuştuklarını duyunca dayanamamış ve onlarla döğüşe tutuşmuştur. Arkada bir şeyler olduğunu fark eden Kür Şad oraya gidince bir Türk ile dört Çinlinin döğüştüğünü görmüş ve onları seyre dalmıştır. Bir Çinlinin yerdeki kılıcı alarak silahsız Çalık'a saldırmak üzere olduğunu görünce duruma müdahale etmiş ve okunu Çinlinin eline fırlatmıştır. Kılıç oyunlarından sonra sıra güreşlere gelmiştir. Güreşecek olanlar kendilerini tanıtırlar. Aralarında Onbaşı Yamtar ve at uşağı Çalık da vardır. Bu sırada gerilerde bir kaynaşma olur. İçing Katun'un kardeşi Şen-king gelmiştir. Kara Kağan'ın "yüce konuğu" geldiği için güreşler ertesi güne bırakılmıştır. İçing Katun, Çin hükümdarının kızı olarak Gök Türk otağına gelin gelmiştir. Fakat mensup olduğu Sui ailesi, Tang hanedanı tarafından devrilmiştir. İçing Katun, kocalarını Çin'e saldırıp Tang hanedanını devirmeleri ve tekrar kendi ailesini başa geçirmeleri için kışkırtmaktadır. Şimdi kardeşi Şen-king de kaçarak Gök Türk ülkesine gelmiştir. Yanında üç Çinli subay da vardır. Ertesi gün öğleden önce güreş tutuşulur, öğleden sonra ok yarışı yapılır. Katunun kardeşi Şen-king de ok yarışına katılır. Her defasında hedefe isabet ettiremediği için gülünç olur. Kür Şad ile Işbara Alp'ın yarışması heyecanlıdır. Uzun süre yenişemezler. Sonunda Kür Şad kazanır. Akşam olur, gün kararır. Oyunlar ve yarışlar bitmiş, sıra ozanlara gelmiştir. Kara Ozan'la Çuçu atışır. Kopuz eşliğinde okudukları şiirlerde Şen-king ile açıkça alay ederler. Katunun "bunlara göz yumacak mısın?" sorusu üzerine kağanın cevabı kesindir: "Ozanların sözü kutludur, kesilemez." (s. 36). Ozanlar daha sonra Kür Şad'ı överler. Geceleyin Tulu Han, kardeşi Kür Şad'ın çadırına gelir. Ertesi gün erkenden, tayin edildiği Tatar ve Tunguz topraklarına gidecektir. Vedalaşırlar. Tulu Han kardeşine, katuna ve Çinlilere dikkat etmesini söyler. *** Güz gelmiştir. Şen-king sıkılmaktadır. Subaylarının teklifiyle kır gezisine çıkar. Amacı güzel Gök Türk kızlarını görmektir. Orkun ırmağı kıyısında kımız yapan kızlar görürler. Yaklaşıp sözle sataşmaya başlarlar. Şen-king güzel bir kızdan kendisi ve adamları için kımız ister. Kız verir. Karşılığında bir Çin altını uzatınca kız Şen-king'e "Ben kımızı satmadım" der. Yalnız dolaşmaktan korkup korkmadıkları sorulunca da kız, "Çinliden korkulur mu?" cevabını verir. Güzel kız, Işbara Alp'ın kızı Almıla'dır. Şen-king kızar. Kötü şeyler yapmayı düşünürken karşıdan 200 atlı gelir. Atlılar, Batı Kağanı Tüng Yabgu'nun elçilik heyetidir. Almıla, atlıları Kara Kağan'ın otağına götürür. Geceye doğru Batı Kağanından elçi geldiğini herkes duymuştur. Onbaşı Pars ile Onbaşı Yamtar yine konuşmakta, iki kağanın birleşmesini istemektedirler. Ertesi gün Kara Kağan elçileri kabul eder. Elçiler, Tüng Yabgu'nun mektubunu ve gönderdiği armağanları sunar. Kara Kağan mektubu okuduktan sonra onlarla tekrar görüşeceğini söyler. Tüng Yabgu Kağan mektubunda, güçlü ve zengin olmak için birlik teklif etmiştir. Kara Kağan mektubu okuyunca çadırda gezinmeye ve düşünmeye başlar. İçing Katun ne olduğunu sorar. Kağan birleşme teklif edildiğini söyler. Katunun "Birleşecek misin?" sorusu üzerine de "Bunu kurultayda konuşacağız." der. Katun, kağana sözünü hatırlattı. Çin'e akın edip Tangʻları düşürecek, katunun ailesi olan Sui'leri başa getirecekti. Bu konuda İçing Katun'a söz vermişti. Kağan, Batı Kağanlığı ile birleşirse Çin'e akın yapacaklarını söyler. *** Yalnız yaşayan Onbaşı Sançar tarlasını ekmektedir. Zengin sayılabilecek mal varlığı bulunmaktadır. Kürkler, altın kakmalı kılıçlar, değerli silahlar... Çinli bir karı koca Sançar'ın komşusudur. Fu-lin adlı kadın tarlaya gelip Sançar'a cilve yapar ve onu ayartmak ister. Sançar yüz vermez. Kurultay toplanmıştır. Batı Kağanı Tüng Yabgu'nun mektubu okunur ve beğlerin fikri sorulur. Beğler birleşmeden yana konuşurlar. Tüng Yabgu güçlü olduğu için kendi güçlerini de elçilere göstermek gerektiğini söylerler. Sonunda Kür Şad söz alır. Ötüken'de Türklerin yarısı kadar Çinli varken bu gücün nasıl gösterileceğini sorar. Çinliler tutsaktır ama neredeyse Türklerle denktirler. Her istediklerini yapmaktadırlar. Çinli at uşakları bir Türk çerisiyle (Çalık ile) dövüşmeye cüret etmektedirler. Şen-king ikide bir kağan otağına girip Türk beği imiş gibi konuşmakta, tutsak Çinlilerle düşüp kalkmaktadır. Bunların dalavere çevirdikleri ve hatta casusluk yaptıkları düşünülmelidir. Üstelik Çinli kadınlar cilve yaparak Türk erlerini de kandırmaktadırlar. Kür Şad'ın uyarıları doğru bulunur. Çinlilerin kendi tarlalarının olmamasına, mallarının yarısının Türklere dağıtılmasına, Türklerin Çin kadınlarıyla evlenmemesine, Türk erlerini ayartan Çin kadınlarına sopa atılmasına, bu işten haberi olan kocalarının yok edilmesine, evli kadınlara ilişen Türklerin öldürülmesine karar verilir. Bahar gelince de Çin'e akın edilecek ve elçilere güç gösterilecektir. Bu kararlar üzerine yasavullar (inzibatlar) geceleri Çinlilerin çadırları yanında dolaşmaya, olanı biteni gözetlemeye başlarlar. Yasavulların başı Bağa Tarkan'dır. Çinli çadırı yakınından Onbaşı Sançar'ın geçtiğini görürler. Daha sonra çadırdaki Çinli karı kocanın konuşmaları kulaklarına çalınır. Adam karısını suçlamakta, bir onbaşıyı kandıramadığı için kızmaktadır. Kadın da onbaşıyı çadırın yanına kadar getirdiğini söylemektedir. Tartışma kızışır. Kadın öfkeyle kocasına bu kadar parayı ne yapacağını sorar. Adam "Bu akçalarla malları alıp Çin'e kaçarak beğ gibi yaşayacağım. Sen istersen burada Onbaşı Sançar'ınla kal" der. Yasavul başı Bağa Tarkan daha fazla dayanamaz. Çadıra girip onları yakalar. Bağa Tarkan Çinliye elli sopa vurulması emrini verir. Adam elli sopa tamamlanmadan ölür. Para ve altın dolu sandıklarını sırtlayıp giderler. Fu-lin adlı kadını da içeri atarlar. Bağa Tarkan buyruk verir. Yasavullar Onbaşı Sançar'ı da alıp gelirler. Sorgu başlar. Sançar ters cevaplar verir. Bedenine inen kamçı darbelerine aldırmaz. Fu-lin'in çadırına gittiği iddiasını duyunca âdeta çıldırır ve kılıcını çekerek yasavulların üzerine yürür. O sırada Sançar'ın komutanı Binbaşı Işbara Alp görünür ve kılıcını bırakıp Bağa Tarkan'la gitmesini emreder. Sançar diz vurarak cevap verir: “Buyruk senindir!" (s. 59). Gündüz olunca yargı kurulur, mahkeme başlar. Fu-lin kendisini kocasının teşvik ettiğini söyler. Değnek cezasına çarptırılır. Sonra Onbaşı Sançar getirilir. Tarlada bıçağını aradığını söyleyerek iddiaları reddeder. Fu-lin'i tekrar getirirler. Kadın, iftira atarak Sançar'ın o gece çadırına girdiğini söyler. Sançar diklenerek yargıca, "Onbaşı Sançar'a inanmayıp da bu Çinli karıya mı inanıyorsun?" der. Bu sırada uzun boylu, yoksul giyimli bir genç yargıçların karşısına gelir ve Çinli kadının çadırına girenin kendisi olduğunu söyler. Bu, Işbara Alp'ın onbaşılarından Kara Budak'tır. İdam cezası verilir. Kağan da cezayı onaylar. Karabudak, on ok atışıyla öldürülür. Işbara Alp'ın Üçoğul dışındaki onbaşıları Karabudak'ın kanından birer yudum içerek onunla ve birbirleriyle anda (kan kardeşi) olurlar. Üçoğul, Karabudak'ın kızkardeşiyle evleneceği için anda olmamıştır. *** Çin'e akın yapılmadığı için açlık vardır. Çalık son yiyeceklerini de anasıyla karısına ve üç çocuğuna verip aç yatmıştır. Ertesi gün ava gider. Gözleri karardığı için önündeki tavşanı vuramaz. Onbaşı Sançar'a rastlar. Sançar vurduğu tavşanı iki gündür aç olan Çalık'a verir. Bir çamçak da kımız uzatır. Kımızı içen Çalık sarhoş gibi olur. Kimsede yiyecek kalmamış, herkes avlanmaya çıkmıştır. Bu defa Yamtar'a rastlar. Tavşanına güreşe tutuşurlar. Çalık yenilir ve tavşanı kaybeder. Eli boş eve dönen karısı bir geyik avlamış ve onu kızartmaya başlamıştır. Annesi ve karısı “Çin'de üç yıl tutsak kalınca beceriksizleşmiş” diye Çalıkla alay ederler. Çalık ertesi gün yine ava çıkar. Kar yağmaktadır. Bu defa kuş avlamaya karar verir. Bunun için ağaçlara tırmanıp dallardan küçük oklar yapar. Bir çam ağacının üzerindeyken iki Çinlinin geldiğini görür. Bunlardan biri Şen-king'in subaylarından Van-zin-şan'dır. Çalık, onun "Şen-king'den kuşkulanır.” dediğini işitmiştir. Fakat adamı nereden tanıdığını çıkaramaz. Çalık öğleye kadar yirmi kuş vurur. Kağan, kış günleri alış veriş yapılsın diye üstü örtülü büyük bir ev yaptırmıştır. Kuş karşılığında kımız almak için oraya giden Çalık, Onbaşı Yamtar ve Pars ile karşılaşır. Yanlarında iki Suğdak vardır. Kuşları onlara satar ve kımız satıcısına yönelir. Kımız satıcısı olan Çinli, sabahleyin ormanda gördüğü kılıksız adamdır. "Ulan Çinli! Beni tanıdın mı?" diye sorar sormaz Çinli ardına bakmadan kaçmıştır. Çinli'nin telaşla kaçışı, orada bulunan Onbaşı Sançar'ın kahkahalarla gülmesine sebep olmuştur. Sançar gülmeye başlayınca kahkahaları herkese bulaşır, Sançar da bir türlü susturulamaz. Sonunda Sançar'ı atına bindirip bağlarlar ve atı kamçılarlar. “At dörtnala giderken Sançar hâlâ kahkahalar atıyor ve bu kahkahalar ovada çınlıyor, çınlıyor değil, kükrüyordu.” (s. 76). Çalık tekrar ormana gidip kuş avlar. Gün batımına az kala yirmi kuşla, hızlı hızlı döner. Ormanın çok sıklaştığı bir yerde iri bir ayının bir Çinliye saldırdığını görür. Çalık araya girerek ayıyı öldürür, Çinliye yönelir. Çinli, ağaçların arasına seğirterek tilki gibi gözden kaybolur. Çalık adamı tanımıştır, sabahtan beri iki defa gördüğü Çinlidir bu. "Vay canına!” der, bir şeyler dönüyor olmalı diye düşünür. Kuşları eve bırakıp silahlarını kuşanır, atına biner ve uzaklaşır. Onbaşı Pars ile Yamtar bozkırda konuşmaktadırlar. Şen-king ile üç subayı onlara doğru gelmektedir. Şen-king eğilerek Van-zin-şan'a bir şeyler fısıldar. Van-zin-şan onbaşıların yanına gelip onlarla at yarıştırmak istediğini söyler. Yarışı kazanırlarsa onlara bir altın, hatta ikinciye de bir gümüş verecektir. O sırada Pars, Şen-king ve iki adamının, yarış sahasının aksi yönde hızla uzaklaştığını görür. Yamtar'a “sen yarış” diyerek onların peşine düşer. Şen-king'in, Van-zin-şan ile kendilerini oyalayıp başka bir iş çevirmek istediğini anlamıştır. Üç Çinli, kır bir ata binmiş olan Almila'nın karşısında durmaktadır. Onbaşı Pars yetişmiş, atını Şen-king'in karşısında durdurmuştur. Dögüşmeye başlarlar. Almıla, “Pars! Üçünü de tepeleyemezsen gözümden düşersin!" diye bağırır. Pars, Çinlilerden birini atından düşürür. Adam Pars'ı oklayacak iken Almila üzerine saldırır ve onu öldürür. Uzaktan yıldırım hızıyla bir atlı gelir. Bu Kür Şad'dır. "Kılıç indir!” diye buyruk verir. Pars kılıcını indirir. Bunu fırsat bilen Şen-king bir kılıç darbesiyle Pars'ı kolundan yaralar. Kür Şad kamçısıyla Şen-king'e öyle bir vuruş vurur ki adam kendini karların üstünde bulur. Kür Şad, yüzü yaralı kızın, Işbara Alp'ın kızı Almila, kolundan yaralanan Türk'ün de Işbara Alp'ın onbaşılarından Pars olduğunu öğrenir. Işbara Alp uzaktan akrabasıdır. Almıla olup biteni Kür Şad'a anlatır. Yaralı Pars çadırına götürülmüştür. Almıla ve onbaşı arkadaşları yanındadır. Yamtar da yarışı kazanıp gelmiştir. Az sonra Binbaşı Işbara Alp da gelir, “yarası ağır mı?” diye sorar. Yolda gelirken çok kan kaybetmiştir. Çok kımız içmesi gerektir. Almıla ve arkadaşları ona bol kımız getirirler. Bu arada binbaşı, Çalık'ı aratmış fakat bulduramamıştır. Çalık birkaç günden beri ortalıkta yoktur. *** Sançar birliğine talim yaptırmaktadır. Kara kışta talim yaparak Ötüken'den uzaklaşmışlardır. Dört gün sonra Ötüken'e yaklaştıklarında bir atlı görürler. Bu Çalık'tır. Ağır yaralanmıştır. Ötüken'e varırlar. Çalık'ı çadırına bırakırlar. Işbara Alp, Çalık'a nereye gittiğini sorar. Çalık konuşamamaktadır. Bir çaşıtın (casusun) peşinden gittiğini, onu öldürdüğünü, ele geçirdiği mektubu atının eyeri altına koyduğunu güçlükle söyler. Onbaşı Sançar gidip mektubu alır ve Işbara Alp'a getirir. Mektup Çincedir. Ertesi gün okutmaya karar verirler. Durumu ikisinden başka bilen yoktur. Buna rağmen Çalık'ın bir çaşıt yakaladığını ve yaralandığını bütün Ötüken duymuştur. Gece olmuştur. Şen-king ve subayları çaşıt meselesini konuşmaktadırlar. Şen-king, bunun işlerine yarayacağı görüşündedir. Van-zin-şan ise ona itiraz etmektedir. Gece yarısı Çalık çadırında öldürülür. Bir yabancı çadıra girmiş, göğsüne bir bıçak saplayarak sıvışıp gitmiştir. Ertesi gün Işbara Alp iki Çinli buldurur, ikisini birbirinden ayırarak mektubu ikisine de ayrı ayrı okutur. İkisi de mektubu aynı şekilde okumuşlardır. Mektup Van-zin-şan tarafından Çin kağanına yazılmıştır. Baharda Türklerin akın yapacağını, Kür Şad ve Tulu Han'la amcalarının aralarını açmak gerektiğini, Şen-king'in bir Türk kızına tutulup onun peşinden gittiğini Çin hükümdarına bildirmektedir. Işbara Alp, Kür Şad'ın yanına gider. Olan biteni anlatır ve mektubu verir. Yasavul başı Bağa Tarkan'ı da yanlarına alarak Şen-king'in çadırına giderler. Kür Şad mektubu Şen-king'e fırlatır. Mektubu okuyan Şen-king "alçak!" diye bağırarak kılıcını çeker ve Van-zin-şan'ın üzerine yürür. Kür Şad izin vermez. Van-zin-şan'la kendisi teke tek vuruşur ve onu öldürür. Van-zin-şan'ın bütün para ve mallarını Çalık'ın ailesine gönderir. *** Üstü kapalı alış veriş merkezinde ozanlar çalmakta ve söylemektedirler. Zamanın kötülüğünden ve Çinlilerden yakınmaktadırlar. Alış veriş merkezini doldurmuş olan Türkler de nağmelerin ahengine uymakta, sıçrayıp çökerek, ileri geri giderek Türk raksı yapmaktadırlar. Senlik benlik silinmiş, tek yürek olmuşlardır. Aradan dört ay geçmiş, bahar gelmiştir. 622 yılının güzel bir günüdür. Türkler 100.000 atlıyla Çin'e akına çıkarlar. Beş günde Çin Seddi'ne ulaşırlar. Kür Şad'ın tümeni öncü birliktir. Surlara tırmanırlar, çetin bir savaştan sonra içeriden kapıyı açmayı başarırlar. İçeri giren Türk ordusu, Çinlileri bozguna uğratır. Kara Kağan'ın binbaşı yaptığı Şen-king beceriksizlikleriyle yine gülünç olmuştur. Geride kaldığı için birliği savaşa katılmamıştır. Yağma sırasında Çin kağanından elçi gelir. Birçok mal, darı, hayvan, kumaş ve akça vererek barış ister. Kara Kağan barış talebini kabul eder. Türk ordusu bol ganimetle geri çekilir. Şen-king şaşkınlığa uğrar. Kara Kağan'ın Çin'i alıp kendi ailesini başa geçireceği ümidi suya düşmüştür. *** Yüzbaşı Bögü Alp, Selenge kıyısında tek başına ilerlemektedir. Selenge'nin Baykal gölüne yaklaştığı bir yerdedir. Aradığı Üç Kayaları bulur ve tırmanır. Burada dört mağara bulunmaktadır. Birinde doğanlar, birinde kurtlar, birinde de kocaman bir ayı vardır. Bögü Alp ise Kıraç Ata'yı aramaktadır. Yüzbaşı Bögü Alp dedesi tarafından büyütülmüştür. İstemi Kağan'ın yiğitlerinden olan dedesi ona döğüş sanatlarını öğretmiş, birçok öğütler vermiştir. Başı sıkışınca da Kıraç Ata'ya gitmesini söylemiştir. Yeryüzünde Tanrı ile konuşan Tanrı erenleri vardır; Kıraç Ata onlardan biridir; yeri Selenge sonlarında Üç Kayalar'dadır, demiştir. Kıraç Ata, İstemi Kağan zamanından kalma bir kamdı ve uzaktan akrabalarıydı. Bögü Alp, üç defa evlendiği hâlde her defasında eşleri ölmüş, hiçbirinden çocuğu da olmamıştı. Üstelik şimdi de kağan kendisini Şen-king'in buyruğuna vermişti. Çin akınında, Şen-king'in "yağmala" buyruğunu dinlememiş, "yağma kılıç hakkıdır” demişti. Kağanı öldürürse Gök Türklerin kurtulacağını düşünmektedir. Dedesinin öğüdünü hatırlayarak Kıraç Ata'yı bulmaya, bahtını okutmaya gitmiştir. Kıraç Ata, mağaralarda bulunan doğanlara, kurtlara ve ayıya hükmetmektedir. Bögü Alp'a saldıran ayıya "Evine gir, sesini kes!" diye bağırmış, ayı mağarasına girmiştir. Doğanlara kuş avlatmaktadır. Yüzbaşı, Kıraç Ata'ya bahtımı okur musun, diye sorar. Kıraç Ata, yüzbaşının elini tutar ve şöyle der: "Yüzbaşı Bögü Alp! Otuz iki yaşındasın. Yüce birisini öldürmek istiyorsun. Dokuz yıla kalmaz, olan olur... Dokuz yıl daha geçer, katı kılıç kullanmak günü gelir... Ondan ötesini de Gök Tanrı bilir..." (s. 111). Gece yarısı Kıraç Ata çakmak taşıyla ateş yakar, bir kürek kemiği seçer, bir kıyıdan yassı bir taş getirip üzerindeki yazıları okur. Taşı yerine koyduktan sonra kürek kemiğini ateşe tutar ve Bögü Alp'ın bahtını okur: Büyük günler geliyor... Dokuz yıla kalmaz; olan olur. Dokuz yıl daha geçer: katı kılıç kullanmak günü gelir... Kıtlık olunca ay parçalanacak!... Kara Kağanı öldürmeyeceksin Onu tasa öldürecek. Bir ulu şehirde toplanmış kırk er görüyorum... Aralarında sen de varsın... Yağmur yağıyor... Irmağın kıyısında dövüşüyorsunuz... Budun kurtuluyor... Adınız unutulmayacak Bin üç yüz yıllık ölümden sonra dirileceksiniz... Acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak..." (s. 114). Kam heyecanlanır, ağzı köpürür, elindeki kürek kemiği fırlayarak yere düşer. Ellerini göğe kaldırır, Tanrı, Tanrı diye inlemeye başlar Kurtlar ulur, doğanlar haykırır. Bögü Alp kaskatı kesilir. Bögü Alp Ötüken'e dönmektedir. Dinlenmek üzere bir ağaçlığın arasına uzanır. Atı da uzanmıştır. Uzaktan nal sesleri gelir. Az ileride dört atlı durur. Biri Çinlidir. Aralarında konuşmaktadırlar. Bir ara Çinli, "Olmaz, Tulu Han kızar." diye bağırır. Bögü Alp onların, Tulu Han'ın adamları olduğunu anlar; fakat aralarında bir Çinlinin bulunmasına mana veremez. Üçü ayrılır. Reisleri olan kişi, yalnız kalan atlıya bağırır. "Onbaşı Pars! Biz ufukta kaybolmadan yola çıkmayacak ve dört ayı geçirmeden de hanın yanına dönmüş olacaksın!" (s. 116). Bögü Alp olanlara bir anlam vermeye çalışarak Ötüken'e döner. Çadırında dinlenmektedir. Görüp duyduklarını kağana veya Kür Şad'a anlatıp anlatmamayı düşünür. O sırada içeri bir ulak girer. Kağanın kendisini görmek istediğini haber verir. Batı Kağanına elçi gönderilecektir. Bögü Alp üçüncü elçi seçilmiştir. Birinci elçi Tunga Tigin, ikinci elçi Işbara Alp'tır. Bögü Alp çadırına döner. Kağan bir ulakla kendisine üç at, sırmalı giyimler, bir torba azık ve bir kese akça göndermiştir. Gün doğmadan takımları ve erleriyle otağın önünde olmalıdır. Bögü Alp, sadece at uşağı Yumru'yu yanına almaya karar verir. Akçanın bir kısmını ona vererek hazırlanmasını söyler. Yumru 17 yaşında iri bir gençtir. Akrabalarıyla vedalaşmaya gider. Çalık'ın dul eşi teyzesidir. Çalık'ın oğlu Gümüş de Binbaşı Işbara Alp'ın at uşağıdır; binbaşının uşağı olarak o da elçilik heyetiyle gidecektir. Ertesi sabah erkenden kağan otağının önündedirler. Işbara Alp'ın ardında Onbaşı Yamtar ve Onbaşı Sançar durmaktadır. Onların ardında da beş er. Çalık'ın oğlu Gümüş de Işbara Alp'ın arkasındadır. Birinci elçi Tunga Tigin'in ardında iki at uşağı, dört onbaşı ve on iki er vardır. Bögü Alp ise sadece at uşağı Yumru ile gelmiştir. Kağanın teftişi başlar. Kür Şad, Şen-king ve bazı beğler de oradadır. Kağan, Bögü Alp'a niçin tek kişiyle geldiğini sorar. "Yanıma başka erler de alsaydım doyurup giydiremezdim" cevabını alır. Kağan sorar: “Çin akınından yeni döndük. Sen hiçbir şey yağmalamadın mı?” Bögü Alp "hayır" cevabını verir. Yağmalamamıştır, çünkü Şen-king'in tümenindedir. "Yağma kılıç hakkı olur." diyerek Şen-king'in "yağmalayın" emrini dinlememiştir. Kür Şad da Bögü Alp'ı doğrulayınca Şen-king kırbaç yemiş gibi olur. Kağan, Batı Kağanının yanında yapılacak ok atışı, kılıç oyunu, at yarışı ve güreşleri kim yapacak, diye sorar. Bögü Alp hepsini de kendisinin yapacağını söyler. Kağan, "Böyle yavuz bahadırsın da neden senin adını şimdiye değin işitmedim?" diye sorunca "Taş yerinde ağırdır kağan!" cevabını alır. Hediye olarak da Batı Kağanına sadece bir ok götürecektir. Ama bu ok, Çin'de yapılmış yüz yıllık bir oktur. Borular, davullar çalınır. Elçilik heyeti uğurlanır. Otuz kişilik elçilik heyeti gün batarken bir su başında konaklar. Çadırlar kurulur, ateşler yakılır, nöbetçiler dikilir. Gün doğumuna yakın aralarına bir kişi daha katılır. Bu, Ozan Çuçu'dur. Çuçu, Batı Kağanlığında doğmuştur. Ülkesini ve annesini görmek için Tunga Tigin'den izin ister. Kabul edilir. *** Doğu Kağanlığının elçileri Tüng Yabgu tarafından kabul edilir. Yabgunun yanında eşi Yarkın Katun; sağında, solunda tiginler, tarkanlar ve beğler vardır. Ak sakallı Dede Korkut da oradadır. Armağanlar ve mektup verilir. Tüng Yabgu, elçilere güzel sözler söyler. Ertesi gün, yabgunun otağı önünde iki kağanın bahadırları karşılaşırlar. Bögü Alp kılıçta da güreşte de rakiplerini yener. Ok atışında rakipleriyle yenişemez. At yarışında ise atı çatlar. Yarışı, Onbaşı Yağmurla, yarış sırasında düşüp başını bir taşa çarptığı hâlde Onbaşı Alka kazanmıştır. Düşmemek için atının yelesine yapışan Alka kazanmıştır ama at üzerinde cansız bedeni vardır. "Onbaşı Alka Doğulular ün kazansın diye ölmüştür.” (s. 132). Doğu Kağanlığının elçileri çok iyi ağırlanırlar. Her gün toya çağrılırlar. Bir şölende Işbara Alp, Batı binbaşılarından Barman Beğ ile anda olur. Yamtar da hâlinden memnundur; çünkü karnı doymaktadır. Onbaşı Derse bir sabah Yamtar ile Sançar'ı gezdirmektedir. Rum ülkesinden gelmiş papazlara rastlarlar. Papazlar, çevrelerine toplanmış olanlara Hristiyanlığı anlatmaktadırlar. Yamtar meraklanır. İsa'nın, Meryem'in kim olduğunu sorar. İsa'nın, Tanrı ile Meryem'in oğlu olduğunu, fakat Meryem'in, Tanrı'nın katunu olmadığını öğrenince çok şaşırır, söylenmeye başlar: "İsa Tanrının oğlu. İsa'yı Meryem doğurdu. Ama Meryem, Tanrının katunu değil. Tanrı İsa'nın babası..." O söylenirken Sançar'ın meşhur kahkahası tutar. "Tanrı ile Meryem evlenmeden br yalavaç nasıl doğar be? Herhalde bu bunağın Tanrısı Meryem'in otağına gizlice girdi de Kara Kağan duymasın diye bizden saklıyor. Yoksa orun sonucu da Karabudağ'ın sonucuna benzerdi..." diye bağırarak kahkahalara boğulur. Yamtar, Derse'nin yardımıyla onu atına bağlamaya çalışırken şöyle bağırır: "Bana bak, koca papaz! Türk Tanrısı, Türk yasasına aykırı iş yapmaz. Sizin Tanrınız Ötüken'e gelirse işi yamandır." (s. 135), Elçiler dönüş yolundadırlar. Aylı bir gecede bir su başında konaklamışlardır. Üç elçi bağdaş kurmuştur, konuşmaktadırlar. Işbara Alp onbaşılarını anlatırken Pars'ı hepsinden üstün gördüğünü, ailesini de ona emanet ettiğini söyleyince Bögü Alp ilgilenir. Kıraç Ata'dan dönerken rastladığı adamlardan birine Onbaşı Pars diye seslenildiğini hatırlar. İşbara Alp'a "Pars'a güvenin çok mudur?” diye sorar. Işbara da ona Pars'ı tanıyıp tanımadığını. Bögü Alp, “bir defa uzaktan gördüm” der. Bögü Alp düşünceye dalar. Acaba Tulu Han, Kara Kağana karşı bir isyan mı hazırlamaktadır? Onbaşı Pars, Işbara Alp'ın buyruğunda olduğuna göre Işbara da bu işin içinde midir? *** Binbaşı Işbara Alp'ın kızı Almıla, Ötüken'in en güzel kızıdır. Onunla evlenmek isteyen birçok genç vardır. Şen-king de Almıla'ya âşık olmuştur. İçing Katun kardeşine, üç gece Almıla'nın çadırına gidip onu ikna etmesini öğütler. Bu, Türk âdetlerine uygundur. Şen-king denileni yapar, fakat Almıla'yı ikna edemez. İçing Katun da kardeşinin Almıla ile evlenmesini istemektedir. Böylece Işbara Alp'ın nüfuzundan faydalanabilecektir. Almıla'nın çadırına gider, "Şen-kingle evleneceksin." diye buyruk verir. Bunun üzerine Almıla da şart koşar. Oğlak kapma yarışında Şen-king kendisini yenerse onunla evlenecektir. Yarış başlar. Almıla'da gönlü olan bütün gençler de yarıştadır. Almıla at üstünde, kucağında kesilmiş bir oğlakla meydanda dolaşmaktadır. İçing Katun, başlama davulunu, kardeşinin Almila'ya en yakın olduğu sırada başlatmasına rağmen Şen-king yarışı kazanamaz. Yarışı kazanan Onbaşı Pars'tır. Yarışa katılan bütün Gök Türk erleri "Nişanınız kutlu olsun!" diyerek onları kutlar. Kardeşinin yarışta yenilmesine rağmen İçing Katun isteğinden vazgeçmez. Bir binbaşı ve yedi sekiz erle birlikte Pars'ın yanına gider. "Sana buyruk veriyorum, Almila'yı bırakacaksın!" der. Pars'ın "hayır" cevabı üzerine "Buyruğuma karşı mı geliyorsun?" diye çıkışır. Pars'ın cevabı "Evet" tir. Bunun üzerine katun binbaşıya Pars'ı yakalamasını emreder. Pars kılıcıyla karşı koyar. Yanında olan Almila'nın da yardımıyla binbaşı ile birkaç eri yaralayıp uzaklaşırlar. *** Elçilik heyeti dönmüştür. Almila olup bitenleri babasına anlatır. Işbara Alp, Almila ve Onbaşı Pars'ı Batı Kağanlığına, andası Barman Beğ'in yanına gönderir. Kağandan emir alan yasavullar Pars'ı ararken onlar iki yedek atla yola çıkmışlardır bile. Bu arada Bögü Alp da Almila'yı babasından ister, fakat ret cevabı alır. Çünkü Almila Onbaşı Pars ile nişanlanmıştır. Bögü Alp, Pars'ı görmek istediği zaman da onun kaçtığını öğrenir. Birkaç gün sonra Bögü Alp, Işbara Alp'ın ikinci kızı Kün Yaruk ile evlenir. Işbara Alp tümenbaşı olur ve Işbara Han adını alır. Bögü Alp da binbaşı olmuştur. *** Onbaşı Burguçan bozkırda kuzeye doğru at sürmektedir. İki yıldan beri sevdiği bir kızı almaya gitmektedir. Yolun yarısında bir ağaçlıkta mola verir. Genç bir kadınla bir erkek de aynı yerde dinlenmektedir. Epey ileride birkaç kişi daha vardır. Birbirlerine kim olduklarını sorarlar. Erkeğin adı Onbaşı Pars'tır. Burguçan, "kız almaya gidiyorum, almasını da bilirim" deyince aralarında kavga çıkar. İkisi de yaralanır. Onbaşı Pars'ın yarası daha hafiftir. Yanındaki kadını saygı ile ata bindirir ve ilerideki atlılarla buluşur. Gözden kaybolurlar. Akşam olmakta, Onbaşı Burguçan yerde yatmaktadır. Bir atlı yaralı Burguçan'ı bulur. Bu, Bögü Alp'tır. "Seni kim yaraladı?" diye sorar, "Onbaşı Pars" cevabını alır. Üstelik yanında güzel bir kız olduğunu da öğrenir. Burguçan, son nefesini verirken Pars'ın yüzünde, şakağından çenesine kadar bir kılıç yarası açtığını söyler. "Sevdiğim kız artık beni beklemesin." diyerek ölür. Bu, bozkır yasasıdır. Tulu Han otağında birilerini beklemektedir. Nihayet gelirler. Bunlar Binbaşı Çamur Beğ, Çinli Çang-su ve Çinli bir konçuy, bir prensestir. Tulu Han, Çamur Beğ'i Çin veliahdıyla konuşmaya göndermiştir. Veliaht Şe-min, Tulu Han'a bir konçuy yollamış, Ötüken kağanı olması için de ona yardım edeceğini bildirmiştir. Çamur Beğ Tulu Han'a, yolda bir kişinin saldırısına uğradıklarını, kafiledeki iki Çinli ile bir erin öldüğünü, kendilerinin yaralandığını da söyler. Ertesi sabah Tulu Han, Çamur Beğ'i çağırır, bir mektup vererek onu Kür Şad'a yollar. Taht için girişeceği savaşta kardeşinin yardımını istemektedir. *** Binbaşı Bögü Alp alış veriş evinden dönmektedir. Çadırına yaklaştığı sırada bir adam görür. Yüzünde, şakağından çenesine kadar yara olan bir adam. Bu, Burguçan'ın anlattığı Onbaşı Pars olmalıdır. Fakat Onbaşı Pars'ın Batı Kağanlığına gittiğini de herkes bilmektedir. Çadıra girip Kün Yaruk'u çağırır ve adamı gösterir. Kün Yaruk “Hayır, bu eniştem Pars değil" der. Bögü Alp çadırdan çıkıp adama “Sen Onbaşı Pars değil misin?" diye sorar. Adam "evet" cevabını verince "Biz bacanağız" der. Adam, kendisinin bir bacanağı olmadığını söyler. Bögü Alp, "Sen Tulu Han'ın adamı değil misin?" diye sorup Selenge boyunda onlara rastladığını da söyleyince Onbaşı Pars kılıcına el atar. Bu sırada kağan maiyetiyle oradan geçmektedir. Herkes iki yana açılır. Onbaşı Pars ortadan kaybolmuştur. Gece Selenge boyunda üç atlı ilerlemekte ve aralarında konuşmaktadır. İkisi, Binbaşı Çamur ile Onbaşı Pars'tır. Kür Şad, Tulu Han'ın teklifini kabul etmemiştir. Pars, Selenge boyunda Bögü Alp'ın kendisini nasıl gördüğüne bir türlü akıl erdirememiştir. Çamur Beğ, Bögü Alp'ın aslında, iki Pars'ı birbirine karıştırdığı için onunla o kadar ilgilendiğini söyler. Çinli konçuy ile dönerken kendilerine saldıran da Bögü Alp'tır. Fakat şimdi Bögü Alp yaralıdır. Çünkü Pars'ı elinden kaçırdıktan sonra Binbaşı Çamur onu görmüş ve okla yaralamıştır. *** İki yıl geçmiş 624 yılı gelmiştir. Ötükenliler yoksullukla pençeleşmektedirler. Kara Kağan Çin'e akın yapmaya karar verir. Türklerin gözü parlar. Ordu güneye ilerlemektedir. Kür Şad, Tunga Tigin, Işbara Han ve Şen-king tümenbaşıdır. Çin duvarını aşıp birkaç kola ayrılan ordu Çin'i perişan etmiştir. Çinliler köşe bucak kaçmışlar, gerilerdeki kalelere sığınmışlardır. Kara Kağan, 10.000 kişilik birliği ile veliaht Şe-min'in üzerine yürümektedir. Fakat şiddetli yağmurdan bütün birlik sırılsıklam olmuştur. Üstelik yaylar da ıslaklıktan dolayı gevşemiştir. 100 kişilik öncü birlik "Yedi Ejder Tepesi'ne ulaşmış, Çin ordusunda kargaşa başlamıştır. Fakat Şe-min ordusunu savaş düzenine sokarak ağır ağır ilerlemesini sağlamış, kendisi de yüz atlı ile Kara Kağan'a doğru at sürmüştür. Tulu Şe-min bağırarak Kara Kağan'a teke tek vuruşmayı teklif eder. Kara Kağan kararsızdır. Şe-min bu defa Tulu Han'a doğru bağırır: Han! Sizinle ittifak etmiştik... Yaptığınız andı unuttunuz mu?" Şe-min'in, Tulu Han ile anlaşma yaptığına dair sözleri duyan Kara Kağan ve Gök Türk ileri gelenleri şaşkınlık içinde kalmışlardır. Bögü Alp, Tulu Han'ın arkasında duran Çamur Beğ ile Pars'ı tanımıştır. Kara Kağan düşünmektedir. Öteden Çin ordusu ilerlemektedir. Kendi ordusu geride kalmıştır. Yağmur yay kirişlerini ıslatmış, yayları kullanılamaz hâle getirmiştir. Üstelik Tulu Han da Şe-min'le anlaşmıştır. Barıştan başka çare kalmamıştır. Türk ordusu hızla kuzeye çekilir. Çerilerin ağzını bıçak açmamaktadır. Bu kadar emekten sonra yurtlarına elleri boş dönmektedirler. *** Ötüken'de açlık vardır. Onbaşı Sülemiş de ailesini doyuramamaktadır. Avlanmaya gider. Karşısına Tulu Han'ın adamlarından biri çıkar. Işbara Han tümenindeki erlerin ve subayların sayısını bildirirse kendisine yiyecek ve akça vereceğini, hatta yüzbaşı yapacağını söyler. Sülemiş kabul eder. Fakat üç gün sonra buluşma yerine Yüzbaşı Bögü Alp'la gelir. Tulu Han'ın adamları kaçar. Karabudak'ın kızkardeşiyle evlenen Onbaşı Üç Oğul, sık sık sınırda kurulan Çin pazarına gitmektedir. Bu sebeple biraz Çince de öğrenmiştir. Çin'le barış yapılınca iki atını ve beş koyununu önüne katmış, sınıra yönelmiştir. Beş koyununu beş gümüş akçaya bir Çinliye satar. Onun tavsiyesiyle atlarını da satmak ve pirinç almak için Çin başkenti Siganfu'ya gider. Bir hana yerleşir. Çin kağanının üç oğlu arasında çekişme vardır. Veliaht Kien-çing'in yaveri adamlarıyla Üç Oğul'un bulunduğu hana gelmiştir. Az sonra Prens Şe-min'in adamları da aynı hana gelir. İki taraf kılıçlarla vuruşmaya başlar. Üç Oğul, Kien-çing'in yaverine yardım eder ve diğerlerini uzaklaştırır. Kien-çing'in yaveri Çinli anadan doğmuş bir Türk'tür, adı Karakulan'dır. Küçük yaşta Çin'e gelmiş ve Türkçe konuşmayı unutmuştur, fakat konuşulanları anlamaktadır. Bekârdır. Üç Oğul'u evine davet eder. Hatta kışı Siganfu'da geçirmesi için ısrar eder. Üç Oğul kalır. Karakulan ile dost olur; evinde Çinli cariyelerle hoşça vakit geçirir. Bu arada Karakulan, üç Çin prensi arasındaki rekabeti de Üç Oğul'a anlatmıştır. *** Bahar gelmiştir. Üç Oğul yurduna dönme hazırlığındadır. Fakat Karakulan, Çin kağanının ertesi gün üç oğlunu saraya çağırdığını, büyük ihtimalle çatışma çıkacağını Üç Oğul'a söyler ve kendilerine yardım etmesini ister. Ertesi gün Veliaht Kien-çing'in adamları olarak saraya giderler. Fakat Prens Şe-min diğer iki prensi okla öldürmüştür. Karakulan ve Üç Oğul kaçar. Ötüken'e doğru yola koyulurlar. "Üç mevsim daha geçti. Kocalar öldü. Yeni bebekler doğdu. Bebekler yürümeğe, küçük çocuklar koça binmeğe alıştı. Kısraklar tayladı, inekler buzağıladı. Ormanda boz kurtların enikleri ava çıkmaya başladı. Yamtar, Sançar ve Üç Oğul yüzbaşı oldu. Başlangıçsız, sonsuz zaman yürüdü. 627 yılının kış ayları geldi." (s. 170). Karakulan, Tunga Tigin'in tümenine verilmiş, yüzbaşı olmuştur. Çin kağanı olan Şe-min, Tay-tsong adını almıştır. Ötüken açlıktan kırılmaktadır. Her aileden üç beş kişi ölmektedir. Ölü hayvan etleri yenmektedir. Buna karşılık tutsak Çinliler Ötüken'de serbest ticaret yaptıkları için refah içinde yaşamaktadırlar. Ailesinin birçok ferdini kaybeden Yamtar, bir Çinlinin evini basmış, adamı öldürmüş, mal ve yiyeceklerini almıştır. Onbaşı Sançar son iki atından birini kesmiş, etini arkadaşlarına dağıtmıştır. Onbaşı Karpak açlıktan ölmüştür. *** Bahar gelince Kara Kağan bir ulakla Tulu Han'ı çağırır. Sırtarduşlar, Dokuz Oğuzlar ve Bayırkular isyan etmiştir. Kür Şad ile Işbara Han tümenleri de komutasına verilerek Tulu Han isyanı bastırmaya gönderilir. Fakat Gök Türk erleri ve atları, kıtlıktan dolayı hem sayıca azalmışlar, hem de arıklamışlardır. On beş gün geçer. İsyan bastırılamamış, Tulu Han büyük bir bozguna uğramıştır. Birçok Gök Türk yiğidi ölmüş, birçoğu da yaralanmıştır. Kara Kağan kızmış, Tulu Han'ı zincire vurdurarak hapsetmiştir. *** Yüzbaşı Yağmur da yaralananlardandır. Yaz sonu gelmiş, yaraları hâlâ tam olarak iyileşmemiştir. Atalarından kalan birkaç bıçak ve kamayı satmak üzere yanına alarak Çin sınırına doğru yola çıkar. İnsanlar grup grup Çin sınırına gitmektedir. O da bir gruba katılır. Kara Ozan, Çalık'ın oğlu Gümüş ve yüzü yaralı Onbaşı Pars. Kara Ozan yine dokunaklı deyişler söyler. O bırakır, Yüzbaşı Yağmur söyler. Onun da bir ozan olduğunu daha önce kimse bilmemektedir. Grup Çin pazarında işini bitirmiş dönmektedir. Ötüken'den kaçan Çinli tutsakları görürler. Yüzbaşı Yağmur yollarını keser, mallarının yarısını ister. Çinliler arasında, Tulu Han'ın adamlarından Çang-su da vardır. Onbaşı Pars'ı tanıdığını ve onun Burguçan'ı öldürdüğünü söyler. Mallarını alıp Çinlileri savdıktan sonra, Yüzbaşı Yağmur, Burguçan'ı öldürdüğünü öğrendiği Onbaşı Pars'la dövüşür ve onu öldürür. *** Kış geçmiş, yaz gelmiştir. Fakat Ötüken artık Gök Türklerin elinde değildir, Sırtarduşların eline geçmiştir. Kara Kağan oradan oraya göçmektedir. Tulu Han hapisten çıktıktan sonra Kara Kağan'ı tanımayıp Çin'den yardım istemiştir. Yamtar, Sançar ve Gök Börü, Yamtar'ın çadırında konuşmaktadırlar. Birden üşüdüklerini hissederler. Sançar, neden üşüdüklerini anlamak için kapıya yönelir. Ve birden meşhur kahkahaları ortalığı çınlatır. Yaz ortasında kuşbaşı kar yağmaktadır. Kar beş gün sürmüş, ortalık buz kesmiştir. Soğukların geçtiği bir akşam Gök Türkleri çok şaşırtan bir şey olmuştur. Ay parçalanmış, gökyüzünde üç ay birden görünmüştür. Şaşıran Gök Türkler, göğe ok yağdırmışlar, kılıçlarıyla kalkanlarına vurup gürültüler çıkarmışlardır. Binbaşı Bögü Alp yine Kıraç Ata'nun sözlerini hatırlamıştır: "Kıtlık olunca ay parçalanacak." (s. 187). *-*-* Ertesi bahar Kara Kağan, Çin'e akın emri vermiştir. Işbara Han ile Kür Şad'ın yarısı yok olmuş tümenleri Türkeli'ni korumak üzere bırakılmış, Kara Kağan da ancak toplayabildiği iki tümenle sefere çıkmıştır. İki gün sonra Uyang dağına varmışlar ve beş altı tümenlik Çin ordusunu görmüşlerdir. Çetin bir savaş olur. Gök Türk ordusu bozguna uğrar. Pek çok kayıp vererek bozkırın gerisine çekilir. Bozgun haberi ve Çin'e barış için elçi gönderileceği bilgisi Kür Şad'a ulaşır. Çok öfkelenir. Beş atlıyla birlikte kağan ordusuna doğru dörtnala at sürmeye başlar. Gün kararırken kağan ordusuna ulaşırlar. Kara Kağan bezgin ve bitkindir. Kür Şad ısrar eder ve onu barış fikrinden vazgeçirir. Kara Kağan "Dilediğin gibi yap." der. Kür Şad hemen harekete geçer. Geride kalan birliklere de haber gönderir. Ancak toplayabildiği ordu 12.700 kişiden ibarettir. Bu arada Çin Kağanından da elçi gelmiş, barış şartlarını sormuştur. Kür Şad'ın teklifi üzerine Kara Kağan şartları kendi aralarında görüşeceklerini ve cevabı ertesi gün bildireceklerini söyler. Çin elçilerinin gelmesi aslında Türkleri oyalamak içindir. Gece ateşle işaret vererek Türklerin sayısını kendi taraflarına bildirmişlerdir. Sabahleyin elçilerin kaçtığını ve Çin ordusunun da gelmekte olduğunu görürler. Yine zorlu bir savaş olur. Gök Türk ordusu bozguna uğrar. Kara Kağan Çin ordusunun elinden güçlükle kurtulmuştur. "Savaş alanında on bin Türk cansız olarak" yatmaktadır. İki üç bin Türk de yaralanmış ve Çinlilere tutsak olmuştur. Kür Şad sekiz yerinden yara almıştır. Bögü Alp'ın giyimleri kan içindedir. Sançar, elini kanlı göğsüne bastırmaktadır. Yüzünden, kolundan ve bacağından yaralanan Yamtar, kanlar içinde yerde yatmaktadır. Gök Börü'nün sol gözü bir okla kör olmuştur... Gün batımına doğru tutsaklar Çin ordusunun ortasında güneye doğru yürümektedirler. Birden Yüzbaşı Sançar'ın meşhur kahkahası duyulur. "Tanrının işine bak. Tavşan sürüsü Bozkurtları tutsak etmiş, götürüyor." diyerek gülmektedir. "Gök Türklere bak!... Hepsi atsız kalmış..." diyerek gülmektedir. "Öküz kadar Yamtar'ı keçi kadar Çinli tutsak etmiş götürüyor." diye katılmaktadır. "Yüzbaşı Sançar'a bak! Uyuz Çinli kendisini sançıyor da koca Gök Türk bir şey yapamıyor." diye kahkahalar atmaktadır. (s. 206-207). Arkadaşları da her zaman yaptıkları gibi onu at üstüne bağlayamadıkları için ıstırap çekmektedir. Bir türlü susmayan Sançar'ı Çinliler öldürmüşlerdir. Kahkahalar yavaş yavaş kesilmiş, bitmiş, bozkırı derin bir sessizlik kaplamıştır. Kara Kağan kurtulmuş ve İşbara Han'ın yanına gitmiştir. Fakat Işbara Han hastadır ve yanında sadece yirmi er vardır. Bir de kadınlar ve çocuklar. Çin ordusu birden gelmiş, uzun bir ok savaşından sonra onları da tutsak etmiştir. Kara Kağan, Siganfu'da tutsaktır. Çin Kağanının verdiği bir konakta keder içinde yaşamaktadır. Yanında lalası ve sadık adamı Uluğ Tarkan vardır. Tulu Han, Çin Kağanının özel birliğinde subay yapılmıştır. Kür Şad da onun buyruğunda subaydır. Bögü Alp da aynı birliktedir, o da subaydır. Kür Şad ve Bögü Alp mümkün olduğu kadar çok Gök Türk'ü özel birliğe almaya çalışmaktadırlar. Yamtar ve Gök Börü'ye Siganfu çevresinde ekip biçmeleri için bir miktar toprak verilmiştir. Çadırlarda değil, ağaçtan yapılmış Çin evlerinde oturmaktadırlar. Komşudurlar. Kendilerini kontrol eden Çinlilerle zaman zaman tartışmakta, hatta dövüşmektedirler. Çin Kağanı Tulu Han'ı, Peping Beği tayin etmiştir. 29 yaşındaki Tulu Han yeni görevine giderken yolda ölmüştür. Bunun üzerine oğlu Urku, Peping Beği yapılmıştır. Urku daha 14 yaşındadır. Gök Börü bir Çinli subayı tokatlar ve zindana atılır. Ertesi gün Çin kumandanının karşısında sorguya çekilir. Bu defa tercümanı tokatlar. Yüz kırbaç ve diğer gözünün de kör edilmesiyle cezalandırılır. Meydanda yüz kırbaç yer. Diğer gözünü de kör ederler. *** Yamtar ve Gök Börü tarlada çalışmaktadır. Yaşlı bir Çinli gelir ve Filozof Şen-ma olduğunu söyler. Ev ev dolaşmakta, öğretisini yaymaya çalışmaktadır. Savaşın kötü, bilim ve felsefenin iyi olduğunu söylemektedir. Kendisini merakla dinleyen Yamtar'a da bunları anlatmıştır. Açlık, tokluk bir kuruntudan ibarettir deyince Yamtar'ın ilgisini çekmiştir. Az yemek yeyip yaşamaya alışmakta, Çince öğrenmeye çalışmaktadır. Şen-ma'nın tavsiyesiyle Yamtar zaman zaman Siganfu sokaklarında dolaşmaktadır. Bir gün büyükçe bir evin önünde bir kalabalık görülmüştür. Bir Çin kumpanyası evin içinde cambazlık, güreş gibi gösteriler sergilemekte, bunun için müşterilerden para almaktadır. Yüzbaşı Üç Oğul'un getirdiği Yumru da içeride güreş tutmakta, herkesi yenmektedir. Evin önünde Yamtar'ı gören Üç Oğul, ona da güreşmesini teklif eder. Kumpanyada güreş gösterisi yapmak kârlı bir iştir. Yumru ve Yamtar, karşılarına çıkan Kıtay, Tibet ve Çin güreşçilerini yenerler. Seyirciler heyecanla onları izler. Seyirciler arasında üst tabakadan seçkinler de vardır. Yamtar iyi kazanmakta, artık karnı doymaktadır. Şen-ma'nın yanında filozof olmaktan vazgeçmiştir. *** İki yıl daha geçmiştir. Yamtar, Üç Oğul, Yumru, Yağmur ve Gümüş de Çin Kağanının özel birliğinde görev almışlar, kılıç kuşanmışlardır. İki gözü kör olduğu hâlde Gök Börü'nün de atı ve silahları vardır. Gök Türklerin çocuklarına kılıç, ok, güreş, at talimleri yaptırmaktadır. Bu sırada Kara Kağan'ın ölüm haberi gelir. Bögü Alp, Kıraç Ata'nın bir kehanetinin daha gerçekleştiğini görür. Kara Kağan, tasadan ölmüştür. Onun ölümüne dayanamayan Uluğ Tarkan ile İşbara Han da kendilerini öldürmüşlerdir. Bögü Alp zaman zaman Siganfu sokaklarında dolaşmakta ve Türkleri kontrol etmektedir. Yüzbaşı Üç Oğul'un bir eve girip çıktığını görür. Evi ve ev sahibinin dükkânını, at uşağı Yumru'ya gözetletir. Üç Oğul'un zaman zaman girdiği ev, vaktiyle gönül verdiği Çinli cariyenin evidir. Siganfu'da Karakulan'a konuk olduğu zaman gönül verdiği cariye. Cariye, şimdi bir Çinli tüccarla evlidir ama kocası yokken Üç Oğuľu da evine almaktadır. *** Beş yıl daha geçmiştir. Kür Şad'la Bögü Alp konuşmaktadır. Kür Şad, artık zamanın geldiğini, Türkleri tutsaklıktan kurtarmak için ihtilal yapacağını söyler. Bögü Alp da “Kür Şad! İhtilâlde başımız olacak, iş başarılınca kağanlığa geçeceksin!” der. Kür Şad “hayır” cevabını verir, ihtilalin başı olacak ama kağan olmayacaktır. İhtilali kendisi kağan olsun diye yapmamaktadır. Bögü Alp'ın "ya kim kağan olacak?" sorusu üzerine de ağabeyi Tulu Han'ın oğlu Urku'nun adını verir. İhtilale katılacak olan yüzbaşılar, onbaşılar, erler Kür Şad ve Bögü Alp'ın huzurunda kılıçlarını çekip birer birer ant içerler: "Gök girsin, kızıl çıksın!" (s. 244). Kür Şad planını anlatır. Geceleri kıyafet değiştirip gezmeye çıkan Çin kağanını yakalayıp rehin alacaklar, Urku Tigin'i de kurtarıp Gök Türk ülkesine gideceklerdir. Kırkbir kişi olmuşlardır. Kıraç Ata'nın bir kehaneti daha gerçekleşmek üzeredir. Yamtar eve döndüğünde, gözleri görmeyen Gök Börü'yü Tanrı'ya yakarırken bulur. Gök Börü, ihtilalde düşmanları görmesini sağlaması için Tanrı'ya yalvarmaktadır. Gözlerinden ilk defa yaş boşanmıştır. Tanrı duasını kabul etmiştir. *** Büyük gece gelip çatmıştır. Fakat hava yağmurludur. Saray ahırlarının iki yüz adım ilerisinde birbirine dik duran iki duvar buluşma noktasıdır. İhtilalciler gelir. Kür Şad yoklama yapar. Sadece Yüzbaşı Üç Oğul yoktur. Yağmur artmış, rüzgâr sertleşmiştir. Çin kağanının sokağa çıkmayacağı anlaşılmıştır. Üç Oğul'un gelmemesi Kür Şad'ı kuşkulandırmıştır. İhtilali ertelemenin doğru olmayacağına karar verir. Saraya saldırıp kağanı kaçıracaklardır. Saraya doğru yürümeye başlamışlardır. Kırk yiğit saraya doğru yürürken Üç Oğul da Siganfu sokaklarında hızla koşup onlara yetişmeye çalışmaktadır. Son bir defa sevgilisine uğramış, fakat sevgilisinin kocasına yakalanınca onu öldürmüş ve buluşma yerine geç kalmıştır. İhtilalci Türkler sarayın dış kapısındaki bekçileri oklarken Üç Oğul yetişmiştir. Bekçileri öldürüp sarayın bahçesine girerler. Çok sayıda nöbetçi vardır. Kür Şad'ın emriyle ok yağmuruna tutulurlar. İhtilalciler artık sarayın içindedir. Fakat yüzlerce Çinli üzerlerine saldırmıştır. Ölümüne bir vuruşma olur. İhtilalcilerin yarısı ölür. Kür Şad ahıra, buyruğunu verir. Saray atlarını alıp Vey ırmağına gitmek ve üzerindeki köprüden geçerek bozkıra kaçmaktan başka çare kalmamıştır. Ahırda da çetin vuruşmalar olur. Vuruşmalarda Gök Börü ve Yamtar da ölmüşlerdir. On üç kişi kalmışlardır. Saray ahırından aldıkları atlar üzerinde Vey ırmağına doğru uçmaktadırlar. Kalabalık bir Çin birliği de peşlerine düşmüştür. Fakat ihtilalcileri görememektedirler. Kara Ozan bir tepeye çıkıp kopuzunu çalarak Çin birliğinin dikkatini çeker ve onları oyalar. Çinliler, yaralarını görünce onun da ihtilalci olduğunu anlarlar. Kara Ozan kopuzunu en öndeki Çinlinin başında parçalamış, fakat sonunda o da can vermiştir. Vey ırmağına ulaşan Kür Şad ve arkadaşları köprünün yıkıldığını görürler. Uygun bir geçit ararlar bulamazlar. Savaşmaktan başka çare kalmamıştır. Çin birliği yetişmiştir. On iki Gök Türk kahramanca vuruşurlar. Bögü Alp Kıraç Ata'nın sözlerini bir daha hatırlar: "Yağmur yağıyor... Irmağın kıyısında dövüşüyorsunuz... Budun kurtuluyor... Adınız unutulmayacak... 1300 yıllık ölümden sonra dirileceksiniz... Acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak..." (s. 269-270). Sadece altı Gök Türk kalmıştır. Sürülerek ırmağın kıyısına kadar gelirler. "Altı kişi damarlarında kalan son güçle son savunmalarını yapıyorlardı. Bu, artık sona ermiş hayatlarını birkaç kısa an daha uzatmak için değil; Çinli öldürerek öç almak, vazife yapmak, ün kazanmak içindi. Bu kahramanlığı yaparken bin üç yıl sonra bir yazıcının, kendi hâtıralarını yaşatmak için bu satırları yazacağını düşünmüyorlar, şanlı maceralarını Türk oğullarının nasıl bir ihtirasla okuyacaklarını bilmiyorlardı." (s. 270). Yüzbaşı Yağmur, Binbaşı Bögü Alp ve üç Gök Türk eri de öldükten sonra Kür Şad tek başına kalır. “Ölmüş Çinli yığınları üzerinde tek başına Çin Kağanlığına karşı” vuruşur. Göğsünden, alnından, yanaklarından, boynundan kan sızmakta, fakat o hâlâ vuruşmaktadır. Sonunda o da ölerek atının yelesine kapanır. Ertesi gün Siganfu'da yargılar kurulur. İhtilalden haberi olmayan Urku, güney vilayetlerinden birine sürülür. Kür Şad'ın eşini ve dört yaşındaki oğlunu bulamazlar. On üç yaşındaki kızını yakalayıp ölüme mahkûm ederler ve sarayın bahçesinde okla öldürürler. O gece, elinde kurt başlı tuğla Kür Şad'ın hayaleti görülür. “Kalkın” diye işaret etmiş, kırk şehit ayağa kalkmıştır. Hep birden Tanrı Dağı'na doğru yürürler. Başlarında Alp Er Tunga olan atalar kafilesi onları karşılar. Kırk bir şehit, çevrelerini saran yüz binlerce şehitle birlikte muhteşem bir geçit töreni yaparlar. "Azametli, ürpertici, Tanrısal bir türkü” kâinatı titretir. Bu türkü hâlâ göklerde çınlamaktadır. Kür Şad ve kırk arkadaşı, aylı kızıl bayrağı bekleyerek hâlâ ufukları gözlemektedir.
·
418 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.