Gönderi

Dar-ül İslâm beldesinde katli vacip böyle düşünenlerin.
Hallac-ı Mansûr'un [kuddise sırruhū] başına böyle bir durum gelmiştir: Hallâc, lâ ilahe illallah sözünü o kadar fazla söyledi ki zikri kalbine, kalbinden ruhuna ulaştırdı. Orada yakınlığın alametleri ve ilâhî muhabbet oluştu. Kendi ismini, dünyayı ve dünyadakileri unuttu. Çünkü Allah'ı zikrederek aşka düştü. Aşk âlemi manevi sarhoşluk âlemidir. Hallác [kuddise sırruhů) aşk âleminde beşerî sıfatlarını yok etti. Sen kimsin, dediler. - Ben Hakk'ım, dedi. Ayılıp kendine gelince, beşerî âleme dönünce sen böyle söyledin, dediler. - Ne söylediğimi bilmiyorum, dedi. - Şöyle söyledin, dediler yine. Ne söylediğimi bilmiyorum, dedi. Gerçekten de bilemezdi, manevi sarhoştu. Onu yakalayıp tövbe etmesini istediler. Tövbe etmesine rağmen onu öldürdüler. Talipler birkaç yerde "enelhak" iddiasına düşebilir. Biri zikrullahı çok yapmaktandır. Zikrin nuru talibe galip gelir. Talip beşerî özelliklerin- den uzaklaşır, kendi ismini ve Allah'tan gayrisinı unutur. Zikir nurunun üstün gelmesinden dolayı adın nedir denildiğinde, ismini zikrettiği zatın adını söyler. Bu hal Bayezid-i Bistâmî hazretlerinin de [kuddise sırruhůj başına gel- diğinde, - Noksan sıfatlardan arınmış olan zatım ne büyüktür, dedi. O bunu söylediğinde kendisinde beşeriyet sıfatlarından hiçbir şey kalmamıştı. Müridleri kendisine, - Niçin böyle dedin, diye sordular. Sultanü'l-ârifin Bâyezid-i Bistâmî [kuddise sırruhū] şöyle dedi: - O sözü söylediğimde sizler niçin şeriatı uygulamadınız. Bir daha benden böyle bir şey duyarsanız, hemen elinize geçen silahı alıp bana şeriatın hükmünü uygulayınız. Bâyezid-i Bistâmî [kuddise sırruhů), tekrar o makamdaki haline dön- düğünde, "Noksan sıfatlardan arınmış zatım ne kadar büyüktür" sözünü söy- ledi. Müridleri derhal ellerine ne geçtiyse kılıç, hançer her biri bir silahla Bâyezid-i Bistāmī'ye [kuddise sırruhů) vurdular. Bâyezid'in bir kılına bile zarar veremediler. Bâyezid tekrar beşeriyet âlemine döndüğünde, - O sözü yine söylediniz, dediler. Bayezid-i Bistāmi [kuddisə sırruhů), - Peki siz ne yaptınız, diye sordu. Müridler, -Sizin buyurduğunuz gibi elimize geçirdiğimiz çeşitli silahlarla size vurduk, fakat hiçbiri size tesir etmedi, dediler. Bayezid-i Bistāmi [kuddise sırruhů) vücudunu açtı. O kadar darbe in- dirilmesine rağmen vücudunda o darbelerden en ufak bir eser yoktu. Bayezid [kuddise sırruhů]: - Bana bir iğne getirin. Kendisine verilen iğneyi vücuduna batırınca acısını hissetti. Kan akmaya başladı. Bayezid müridlerine dedi ki: Asıl Bayezid budur. Bir iğnenin acısına dayanamaz. O sözü söyle- yen Bayezid bu Bâyezid değildi. Sonra dedi ki: - Hak Teâlâ talibin gönlüne nazar eder. Onun gönlüne marifetini yerleştirir. İşte o zaman talibin dili Hakk'ın tercümanı olur. Yani talip marifeti tahsil ettikten sonra talibin dili de marifetullahı anlatır. Nacizane görüşüm: Bu anlattıkları "aşk alemi manevi sarhoşluk âlemi" varya tam bir safsatadir. Kur'an'ın mealini bile bir kere okuyan Kur'an'ı Kerim'de ismi geçen 25 peygamberden böyle saçma sapan küfür/şirk dolu söz göremez. Bunlara sormak lazım sizin Allah'a olan dostlugunuz, aşkınız 125 bin peygamberden veya Kuran'da ismi geçen 25 peygamberden dahamı çok?
Sayfa 419 - Semerkand yayınlarıKitabı okuyor
·
87 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.