Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Lakırdı
Türkiye'de, mutfağa girip yemek hazırlayan ortalama insan, (ortalama insan sorunlu bir genelleme ölçüsüyse de) yılgın bir ev hanımı, yılgın bir çalışan kadın veya bundan mutluluk duyan nev-i şahsına münhasır insan teki, benim gibi. Fakat bunu çocuklar ve yetişkinler için her gün tekrar etme zorunluluğuna boyun eğmiş kadıncağızların nüfusu daha kalabalık. Ki o çocuklar ve yetişkinler de yemek yemenin dışında, meçhul bir uyaranın veya uyaranların peşinde koşma eşiğinde, acele içerisinde… Standartları gavurlar belirleyenden –ve elbette imparatorluk yitenden– bu yana, kahvaltı mesela, günden güne çıfıt çarşısı görünümünde. Okula yetişecek çocuklar, işe yetişecek koca, falan filan. Hafta sonlarını dışarıda bırakıyorum. İttire ittire canı çıkar yılgın kadının. Önemi meçhul şeyler adına -on dakika fazla uyku gibi-, masaya gecikmeli varılır istisnasız. Evvelki akşam, yatağa da gecikmeli varılmamış mıydı zaten? Sofradan aceleyle kalkıp uyaranın peşine düşülmemiş miydi? Ve yatağa gecikmeli dönülmemiş miydi? Acele ve telaş kültürü... Gavur standartlarıyla, endüstri devrimi ve mass prodüksiyonun neticelerine işaret etmek istediğimi söylememe lüzum var mı? Gıda maddeleri, ilaç gibi örneğin. Paketlerin üzerinde prospektüsü andıran kargacık burgacık ‘içindekiler’… Gıda paketinin 'içindekilerini' inceleyen kişi, titiz bir muhasebeci gibi davranır ve ne işine yarayacağına bakar güya. Yaşamak için yediğini sanır. Yemek için yaşıyor, farkında değil, bu yetmezmiş gibi, bilinçsizce uğruna yaşadığı şeye zerre kıymet vermiyor. Hazırlandı, önüne kondu, tıkınsın kalksın. Manyaklık… Sofranın zevki, mutfaktaki emeğin kıymeti, amaca varmak adına bir araca dönüşür. Biyolojik varlığı devam ettirme amacına yarar bu durumda. Başka? Dolayısıyla para kazanmaya. Kültürlenmeye. "Kültürlenmek" adına müzik dinleyenlere -konserlere gidenlere-, tiyatroya sinemaya gidenlere, kitap okuyanlara bakarsanız, müzik dinlemediklerini, oyunları filmleri anlamadıklarını, kitapları okumadıklarını görürsünüz. Çünkü bir gözleri sürekli, dinlediklerinin, seyrettiklerinin, okuduklarının, kendilerini nasıl bir insan kıldığı, kendilerine nasıl bir statü sağladığı düşüncesi üzerinde dolanır. Yani, bu yaptıkları şeyleri, yapmadıklarının farkında bile değildirler. Sözcüğün en âlî haliyle; insan olmak için, kültürlü olmak için, medeni olmak için, şeksiz şüphesiz yemek hazırlama sanatına gönülden bir yönelişle ilgi göstermek şarttır. Sofradaki hikayenin, sofradaki halin ne denli önemli olduğuna dair asgarî düzeyde düşünmek lazım gelir. Sadece, kişinin yaşamını devam ettirebilmesi için en temel gereksinimi karşılayan o yılgın kadınla ilişkiyi değil, beslenmesine imkan veren şeyler dünyasının arkasındaki emeği, hikayeyi, insanın usunu başından alan girift yapıyı düşünmek... Neticede, yaşamak için yediğine kendini inandıran, yemez, tıkınır. Yemek eylemini aradan çıkarır, hayatın arasından çıkardığını bilmezcesine... Wellness bokuna bulanan beslenme alışkanları, kalori ayarlamalar, proteinler lifler, gym dili ve edebiyatı falan ayrı bir manyaklık. Düşünüp yazmaya keyfim yetişmez. Iyy.
··
644 görüntüleme
Mehmet Emin Alperen Kılıç okurunun profil resmi
Hadi biraz daha sündüreyim. Evvel zamanda, dergahların giriş kapıları, aşhaneye açılırmış.
Mehmet Emin Alperen Kılıç okurunun profil resmi
Yılgın filan deyip baya dramatize ettim ama dünyanın en güzel duygularından değil mi yedirmek? Minnet, teşekkür, ''eline sağlık''lar filan hikaye.
Aba okurunun profil resmi
Yemek tarifi ver, yeter artık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.