Gönderi

168 syf.
8/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Sahte Hazineler ve Boş Dolaplar
2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Annie Ernaux’nun en dikkat çekici kitaplarından biri Boş Dolaplar. İlk başta kitabın adı neden Boş Dolaplar diye düşündüm. Sanırım bunu, kitabın birkaç sayfasını okuyan herkes düşünmüştür. Kitabın girişinde kitabın adına gönderme yaparcasına bir epigraf bulunuyor: ‘‘Sahte hazineler sakladım boş dolaplarda Beyhude bir gemi taşıyor çocukluğumu içimdeki sıkıntıya Oyunlarımı yorgunluğa.’’ Fransız şair Paul Eluard’a ait bu dizeler, kitabın adının nereden geldiğini gösteriyor. Eluard, Dadaizm akımının etkisinde olan bir şair. Kendisi daha sonraları gerçeküstü anlayışa kaymış. Bu şiir bu kadar mı, yoksa şiirin içinden sadece bir bölüm mü açıkçası bulamadım. Sadece başına eklenen bir bölüm buldum: ‘‘Ne kaldı geriye kendime dair söylediklerimden...’’ Evet, bu hâliyle şiiri yorumlamak zor olsa gerek. Kaldı ki Dadaist bir şair söz konusuysa yorumlaması daha da güç. Bu dizeler bana çocukluk anıları ve oyunları, pişmanlıklar, değersiz şeylere yüklenen büyük anlamlar gibi çağrışımlar yaptı. Hepsini bir araya getirmek zor fakat romanın başkahramanı Denise Lesur’un hayatına bakınca sanki bu dizelerden anlamlı bir bütün oluşturmak mümkün. Bir yapbozun parçaları gibi, Denise’in çocukluk anıları, sorgulamaları, nefreti, sevgisi, bocalaması sanki boş dolaplarda sakladığı sahte hazineler gibi. O boş dolap metaforu okurda ciddi bir soru işareti oluşturuyor. Denise’in boş dolabındaki sahte hazineler neydi? Belki nefretiydi, belki okulla ev arasında yaşadığı bocalamalar, belki de bizim bilmediğimiz bambaşka bir şey. Roman, Denise’in anlatımıyla monolog şeklinde gidiyor. Gayet net, çarpıcı, kısa ifadelerin ağırlıklı olduğu bir anlatım tarzı var. Kitabın ilk cümlesinden sert bir metinle karşılaştığınızı anlıyorsunuz. Roman bir kürtaj sahnesiyle başlıyor. Denise’in yaşadıkları okura anbean aktarılıyor. Yer yer rahatsız olabileceğiniz sahneler de yine ustalıkla anlatılıyor. Bu kadar yoğun bir birinci kişili anlatımla birlikte iç monolog ve bilinç akışı teknikleri de başarıyla kullanılıyor. Yer yer kısa cümlelerle anlatım daha etkileyici kılınıyor. 20 yaşlarında genç bir kızın kürtaj yaptırmak zorunda kalması, sonrasındaki düşünceleri ve geriye dönüş tekniğiyle çocukluğundan itibaren yaşadıklarını anlatması romanın temelini oluşturuyor. Denise’in ailesi bir bakkal-kafe işletmektedir. Bu mekân aynı zamanda Lesur ailesinin evidir. Müşterilerle içli dışlı bir ortamda büyür Denise Lesur. Bu mekân, merkezde değil, bir kenar mahallededir. Clopart Sokağı’ndaki mekâna daha çok alt tabakadan insanlar gelir. Burada kullanılan dil başkadır. Nezaket kurallarına uyan, uymaktan ziyade nezaket kurallarını bilen de pek yoktur. Bu durum Denise’i başlarda rahatsız etmezken ne zaman ki okula başlar, işte o zaman okulda bambaşka bir dünyayla karşılaşır. Evdeki kaba saba ortamla okulun nazik havası arasında dağlar vardır. İşte bu okul ile ev-bakkal-kafe karışımı yerin büsbütün farklı olması sebebiyle Denise ciddi anlamda bocalar. Okul arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle olan ilişkisi bu sebeple başlarda pek de iyi gitmez. Fakat kendisi çok başarılı bir öğrencidir ve işte o bocalamayı ders başarısı ile bastırır, kendisini okulda kabul ettirir. Yurt yatağında kürtaj sonrası sancılar içerisinde kıvranırken düşünmeye başlar Denise. Biz de onun düşüncelerini roman boyunca okuruz. Onun bu soluksuz monoloğunu okurken kendimizi zaman zaman onun yerine koyarız. Küçük bir kızın kendisini kabul ettirmek, saydırmak için verdiği mücadeleyi, ailesinden nefret edişini, hırsını, yükselme çabasını okuruz. Denise’in Okula başladıktan sonra ailesiyle okul ortamındaki insanların farkını görünce yaşadığı hayal kırıklığı romanın odak noktalarındandır. Okula başlayana kadar ailesini farklı gören Denise, aslında onların oldukça cahil, kaba saba insanlar olduğunu fark eder. Düzenden, temizlikten bihaber; oturup kalmayı, yiyip içmeyi hatta konuşmayı dahi bilmeyen insanlar olduklarını düşünür. İşte aradaki makas burada açılmaya başlar. Ailesinden, insanlardan nefret edişi de. Bu noktada Denise’e kızdığım, hak vermediğim oldu. Ailesi her şeye rağmen onu okutarak, işlere koşturmayarak aslında üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Cahil gördüğü ailesi onu özel okullarda okutuyor, destekliyor, kitaplarını alıyor. Ayrıca dükkânda çalıştırmıyor, derslerine çalışması konusunda teşvik ediyor. Yer yer Denise’in davranışları şımarıkça gelse de genç bir kızın hayalleri söz konusu olunca davranış tarzı çok da tuhaf gelmiyor. Kaldı ki yer yer kendisi de ailesine haksızlık ettiğini, onlara karşı nankör davrandığını düşünüyor ama bu düşünceler kısa sürüyor. Ailesinin zaman zaman onu kısıtlaması, Denise’in bastırılmış duyguları da ailesinden nefret etmesine bir başka sebep diyebiliriz. Romanın arkasındaki tanıtım yazısından olayların 1950’lerde geçtiğini görüyoruz. Aslında roman akışında net bir tarih yok. Fransa-Cezayir olaylarından, yine bazı yerlerde geçen ifadelerden dönemi tahmin etmek mümkün. Yazarla ilgili henüz detaylı araştırma yapmadım fakat bu romanı yazarken kendi hayatından yola çıktığı hususunda birkaç şey gördüm. O sebeple otobiyografik bir roman olduğu söylenmiş, net bilgim olmadığı için bu bilgiyi sadece iletiyorum. Romanda cinsellik ağır bassa da yazarın bunu ifade edişi çok nahif. Tasvirler başarılı, dil akıcı. Çokça dipnot bulunuyor. Bunların hemen hepsi dönemin süreli yayınlarıyla, şarkılarıyla, kitaplarıyla, tanınmış şahsiyetleriyle alakalı bilgilerden oluşuyor. Dönemi tahmin etmek adına bu dipnotlar da bir ipucu diyebilirim. 160 sayfalık bu monoloğu ben keyifle okudum. Özellikle kadın okurların empati yapabileceği, daha çok seveceği bir roman olduğunu düşünüyorum. Tavsiye ederim.
Boş Dolaplar
Boş DolaplarAnnie Ernaux · Can Yayınları · 20221,857 okunma
·
257 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.