Esnerken niçin ağzımızı kapatıyoruz?
Esnerken ağzın kapatılması, çevreye rahatsız edici bir görüntü vermemek
ve ağzın içinin görünmesini önlemek için yapılan kibarca bir davranış şekli
olarak düşünülebilir ama bü davranışın kökeninde nezaket değil korku
yatıyor. Esnerken yapılan derin nefes alıp verme sırasında ruhun, yani
yaşamın ağızdan kaçarak vücudu terk etmesi korkusu.
Tarihte, bugün Ortadoğu diye adlandırdığımız bölgede yaşayan
medeniyetlerde insanlar, yeni doğmuş ve yaşam savaşı veren bebeklerin çok
sık esnediklerini gözlemlemişlerdi. Bebeklerin sık sık esnemeleri, solunuma
az da olsa destek olduğu sanılan fizyolojik bir davranış olmasına rağmen o
zamanlarda çok yüksek oranda olan bebek ölümlerinden bu esneme olayı
sorumlu tutuluyordu.
Bebekler esnerlerken ağızlarını kapatamadıklarından ruh oradan kolayca
çıkıp gidebiliyordu. Bu nedenle Romalılar devrinde, doğumdan sonra
birkaç ay süresince, annelerin esneyen bebeklerinin ağızlarını elleriyle
kapatmaları zamanın alimleri tarafından tavsiye edilmekteydi.
Bu şekilde, el ile kapatılan ağızdan ruhun kaçmaması için önlem alınmış
oluyordu ama bir faydası daha vardı. İnsanlar esnemenin bulaşıcı olduğunu
da görüyorlardı. Bir kişi esneyince çevresindekiler de esnemeye
başlıyorlardı. Yani esneme olayı sadece esneyen için değil çevresindekiler
için de tehlike yaratıyordu. Bulaşıcı bir hastalıktan farkı yoktu.
Esnerken insanın hem kendisini hem de çevresindekileri korumak amacı ile
ağzını kapatması ve esnerken başını bir başka yöne çevirmesi gibi
esnedikten sonra karşısındakilere ‘affedersiniz’ demesi de ‘sizi de tehlikeye
soktum’ anlamında bir özür ifadesi olarak insanların davranışlarına yerleşti
kaldı.