Gönderi

“Benim elim haçın üstünde,” dedi. “Rahibin dediğine göre sen Hıristiyan değilmişsin. Fakat dur da, bir an için benim gözlerinden bak ve gör Acılar İnsanı’nın yüzünü. Hepimiz onun gibiyiz; günahın vârisleriyiz biz. Bizim olmayan bir geçmişe katlanmak, o geçmişin kefaretini ödemek zorundayız. Ben dahil hepimizin içinde ilahî olandan bir kıvılcım var. Tıpkı O'nun gibi biz de bir süre çile çekmeliyiz, ta ki gün doğup bize huzuru getirinceye kadar. İzin ver yoluma tek başıma devam edeyim. Ancak böylece yalnızlığı olabildiğince az tadabilirim; tüm dertlilerin dostu olan O'nu dost edinerek. Ancak böylece mutluluğu olabildiğince tadabilirim; dünyevi mutluluğa veda ederek ve payıma düşen kedere rıza göstererek.” Dönüp ilk defa görmüşçesine, çarmıhtaki İsa'nın çehresine baktım ve temsili figürleri sevmediğim, karşımdakinin kaba bir örneğini teşkil ettiği, o yapmacıklı, acılı sanattan nefret ettiğim halde tasvirin ima ettiği şey, zihnimde bir karşılık buldu. Istırap dolu ve ölümcül bir kasılma içinde tepeden bana bakan çehrenin etrafı nurla çevrelenmişti. Fedakârlığın ancak içten gelerek yapılabileceğini hatırlattı bana. Tasvir orada durmuş, kayayı taçlandırıyor, anayol kenarlarına dikilmiş pek çok örneği gibi gelip geçene boşu boşuna vaaz veriyordu. Hüzünlü ve asil hakikatlerin bir simgesi olarak, zevkin bir amaç değil, bir kaza olduğunu; ıstırabın yüce ruhların tercihi olduğunu; her türlü acıyı çekip iyilik yapmanın en iyisi olduğunu söylüyordu. Arkamı dönerek sessizce dağdan dm. Orman yolumu kapamadan önce son bir kez geri dönüp baktığımda, Olalla'nın hâlâ haça yaslanmakta olduğunu gördüm. (Olalla)
·
214 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.