Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

574 syf.
·
Puan vermedi
Moj Dragi..
Rahmetli dedem Üsküp'lü bir boşnaktı. Boşnaklar, çoğunlukla uzun boylu, sağlam yapılı, kumral ve ela gözlü olurlar. Orada doğmuş okumuş evlenmiş ve 1965 yılında Türkiye' ye göç etmişti. Üsküp, Makedonya'nın başkenti ve en büyük kentidir. Boşnak idi. Ne midir Boşnak? Tabii güzellikleri kadar, akan kan ve gözyaşıyla kendisinden söz ettiren Balkan ülkesi halkı boşnakların, bu ismi nereden aldığına dair birçok rivayet bulunuyor. Hakan Albayrak, bu rivayetlerden bir tanesini Ebuzer isimli kitabında şu şekilde anlatıyor: "İgman dağının eteklerinde İsevi dervişler yaşarmış. Bunlar İncil'de bahsi geçen son Peygamberi beklerlermiş. Bir gün "Vakit tamam, artık gelmiş olmalı" deyip son peygamberi bulmak ümidiyle yalın ayak yola koyulmuşlar. Yıllarca yürümüşler. Binlerce kilometre yol katetmişler. Ayakları kana bulanmış. Derken Medîne-i Münevvere'ye varmışlar. Medine'de önlerine çıkan ilk adama "Biz Allah'ın elçisini arıyoruz. Adı Muhammed" demişler. Adam "Ne yazık ki geç kaldınız. Allah'ın elçisi dün öldü" demiş. Dervişler içli içli ağlamaya başlamışlar."Ben Hattab oğlu Ömer" demiş adam. "Elçinin yakınıydım. Buyrun mescide geçelim, biraz soluklanırsınız. Bu arada ben size elçinin getirdiği mesajı anlatırım." Dervişler teklifi şükranla karşılayıp, Peygamber mescidini kanlı ayaklarıyla kirletemeyeceklerini söylemişler. Bunun üzerine Ömer bin Hattab onlara sarı mesler hediye etmiş. Dervişler mesleri öpüp bağırlarına basmışlar. "Bir Peygamber dostunun hediyesini ayağımıza süremeyiz" demişler."Siz kimlersiniz?" diye sormuş Ömer bin Hattab. "Biz Igumanlarız" demiş İgumanlar. "Geldiğiniz ülkenin adı ne?" "Geldiğimiz ülkenin adı yok." "Peki, sizin dilinizde yalınayak nasıl denir?" "Bos." "O halde ülkenizin adı biraz sizin dilinizden, biraz bizim dilimizden BOSNA olsun." Yalın ayağımız." Bu rivayetin gerçeklik payı ne kadardır onu kestirmek zor. Neden mi anlatıyorum bunları kitap ile ne alaka dediğinizi duyar gibiyim. Dedem o zamanki rejim şartlarından dolayı ailesi ile Türkiye ye göç etmiş, Türkiye ye gelince burada da aman hoş geldiniz diye bir karşılama tabii ki olmamış bir boşnaktı. Çok sıkıntı çektik moj dragi der başlardı anlatmaya. (moj dragi –canım kıymetlim demektir. ) Evet dedemin en kıymetlisi idim ben, dört kız evladından sonra doğan ilk erkek evladının ilk çocuğu. Erkek değildim elbet ama oğlunun evladı idim. Pek Türkçe bilmezdi dedem, "Üç dil birbirine karışıyordu. Rusça, Almanca ve mermice..." diye anlatılıyor ya kitapta hayat tasvir edilirken bizim evde de karma bir dil vardı Boşnakça Türkçe anlaşıp yaşardık. Yıllar geçmiş olsa da '' gavur bunlar, türk değiller, müslüman değiller'' eleştirilerine defalarca tanık oldum. Dedem, Üsküp te yaşadıklarını Müslüman halkın çektiği sıkıntıları, yaşatılan eziyetleri o gün tekrar yaşıyorcasına anlatırdı. Hele bir Taşköprü yapımı hikayesi var ki, umarım başka bir kitap incelemesinde dile gelecektir. Dinlemek yetmedi bir zaman sonra okul yıllarım başlayınca ne anlatırsa yazmaya başladım. Dedemin hikayesi halen sararmış kareli bir defterin sayfalarında yılların yükünü üzerinden atmak üzere bekliyor. Tıpkı Kitap Hırsızı Liesel’in ölümden kaçmak için sığınakta saklanırken yazdığı defter gibi. Sığınakta yazılmadı dedemin anlattıkları, çalınan kitaplar tercüman olmadı yazılanlara ama onun çalınan çocukluğunun, gençliğinin, hep özlemini çektiği hicret ettirilen topraklarının hikayesiydi. Savaş öncesi Üsküp’e defalarca gittim, Seneler sonra Sırplar tarafından Boşnaklara yapılan soykırıma hayret ederek Sırp Hırvat, Boşnak, Arnavut ayrımı yapılmadan aynı binada içiçe yaşayan sadece balkan halkı denilen insanların evlerinde aylarca kaldığımı hiç unutmadım.. Neden yapılır ki katliamlar yüzlerce yıl içiçe yaşayan bir ırk neden yok edilmek istenir ki? Orada yaşayan akrabalarım var , arada Türkiye ye ziyarete gelirler. Anlattıklarını dinleme imkanınız olsa inanın ki Kitap Hırsızı nda anlatılanlardan sadece işkence yöntemi olarak farklılık var. Yıllarca hitlerin soykırım uyguladığı nazi kamplarından birinde yahudi bir kişinin gördüğü işkencelerden dolayı duvarına eğer Allah varsa onu affetmem için ayaklarıma kapanmalıdır sözü hakkında ne düşünüyorsunuz bilemem ama Srebrenitsa katliamında vurulan dört yaşında bir çocuğun ölmeden önce annesine sorduğu "Çocukları Küçük Kurşunla Öldürürler Değil mi Anne?" soru da en az diğeri kadar acı verici. Gelelim romana; Ölüm meleğinin ağzından savaş yıllarının anlatıldığı Annesi tarafından bir aileye evlatlık verilen , savaşı yaşayan ve tüm sevdiklerini kaybeden "Kardeşi kollarında ölmüştü. Annesi onu terk etmişti. Ama her şey bir Yahudi olmaktan daha iyiydi." İfadesinin tüm olanları izah etmeye yettiği Tanıtılan Liesel’in hikayesi. Ölüm meleği yaşanan utanç yıllarını anlatırken Hitler’in can almakta kendisine ne kadar yardımcı olduğundan bahsederken bile hüzünlü iken bir insanın bu kadar acımasız olabilmesine hayretler içinde tanık oluyorsunuz. ‘’ İnsan mutluluğunu çalabilir miydi? Yoksa bu da aşağılık bir içsel insan hilesi miydi?’’ diyen küçük Liesel’in yolculuğuna siz de hüzünle, acıyla nefret ve ara ara umutla eşlik edin derim. Okuduğunda benim hissettiğim gibi hissedecek misiniz bilemiyorum ama inanın ki o vahşette gülen kimde yoktu, hayat ise gülenle gülmekten ibaret değil şart değil de,kimi zaman ölenle ölmek gerekiyor... Keyifli okumalar…
Kitap Hırsızı
Kitap HırsızıMarkus Zusak · Martı Kitabevi · 201212,6bin okunma
··2 alıntı·
1 artı 1'leme
·
735 görüntüleme
Metin T. okurunun profil resmi
Hep derim, kitap incelemesi kolay değildir diye. Zira bilirim ki, bir kitabı hakkıyla incelemek en az kitabı yazmak kadar zordur. Yazarı da yazdıklarını da durduğu, işaret ettiği, beslendiği felsefi bağlantıları ortaya çıkarmak sıkı bir birikim gerektirir. Onun için işte, bizim yazdıklarımız, yazabileceklerimiz, bunca kısıtlı yerde, böyle bir zorluğu alt etmedir aslında. O zaman ne yapabiliriz? Galiba okuduklarımızın bizde uyandırdığı duyguları, sürüklediği yaşamımızın parçalarıyla birleştirip diğer okurlarla paylaşmaktır. Değerli Ferah bunu çok güzel yapmışsın işte. Ve işte, okuduğum yazdıklarınla ben de kitabın sende hissettirdiklerini hissettim ve kendi dehlizlerimde yazarın gerçekliğinin yanına kendi gerçekliğimi de alıp senin gerçekliğinle beraber bir yolculuk yaptım. Bedava hem de. Duygu dolu üstelik. Yeni değerlerin kokusunu duydum. Fısıltılarını feryatların. Boşnak olmayı. Suriyeli olmayı. Kitapları romandaki. İnsanlığın ölmediğini... Kah benim de bir zamanlar okuduğum kitabın içindeydim kah Boşnakların yaşadıklarının kah kendi hallerimin. Kah "bir andır hayat kocaman zamanın içinde bana hediye edilmiş" dedim kah "bitmez tükenmez bu lanet hayatı sürdüremeyeceğim" diyenler de vardır, dedim. Her halukarda Kayıp Zamanın İzindeyiz hepimiz. Kalemine sağlık, ömrüne bereket.
Nur-AL okurunun profil resmi
Sen böyle bir yorumu ancak etkilendiğin bir kitaba yazarsın. Benim kitaplığımda okunmayı bir süredir bekliyordu bu kitap, senin bu incelemenin üzerine artık okumanın zamanı geldi sanırım :) Son olarakta sana çok önemli bir şey söylemem gerek: Dobro je što imaš. Znaš svoju vrijednost. Dipnot: inşallah doğru yazmayı becermişimdir :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.