Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir Yudum Kitap
İnsan, neden buradayım sorusuna asırlardır yanıt arar. Kimi bulur kimi bulamaz. Cengiz Aytmatov, "Bu dünyadan insanlar göçüp gider ama yaptıkları iyi şeyler kalır." der. Bazı cevaplar, öteye attığımız köhne ciltli kitapların içinde saklıdır sevgili okur. Var olun. Fatih Baha Aydın - Bihaber Ötüken Neşriyat, s.11-13 Ressam Suat Hanım aslında hiç doğmadı, yaşamadı, ölmedi. Onlarca hatta yüzlerce eserin bu sözde Osmanlı aydınının hayatını, eserlerini ve ölümünü konu ettiğine aldırış etmeyin. Suat Hanım, şahsi çıkarlar için yaratılan, hayatı ve eserleri büyük bir dikkatle örülmüş bir yalanlar yumağı. Üniversiteden talebelerim ve görüşüme itimat eden az sayıdaki meslektaşım için bu iddianın şaşırtıcı olduğunun farkındayım. Çünkü geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, son yirmi yıldır hemen bütün akademik çalışmalarımı onu Türkiye'ye ve dünyaya tanıtmak için yapmışım. Gerçekten de Suat Hanım'ın hayatını, eserlerini, acılarını ve sanat anlayışını hep bu amaç için titizlikle inceledim. Henüz otuzlu yaşlarımdayken çıktığım bu yolculukta öyle yorulmadan, öyle severek ilerledim ki, Suat Hanım'ın acılarını sanki onları kendim yaşamışcasına benimsedim. Suat Hanım'ı ilk defa ele almama, onu bir elmas gibi işleyip ortaya çıkan billuru Türkiye'ye armağan etmem rağmen, şimdi çıkmış onun aslında hiç yaşamadığını söylüyorum. Halbuki şimdi yaygın kanaatin aksine, büyük bir ressam ve kıymeti geç bilinmiş bir cevher olmadığını, buruk bir ömür sürmediğini; büyük eserler şöyle dursun, eline fırça dahi almadığını iddia ediyorum. Milyonlarca dolar karşılığında satılan tablolarının aslında bir başkası tarafından yapıldığını, filmi çekilen hayatının bir kurmacadan ibaret olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Kadıköy'de doğmadı, hayır, üstelik babası sabuncu falan da değildi. Evlenmedi, çocuk sahibi olmadı. Ve en önemlisi de, o hiç kimseyi sevmedi. Size, yani Suat Hanım'ı sevenlere bunun çok ağır geldiğinin farkındayım. Fakat bu böyle. Suat Hanım, benim geriye baktığım zaman adına ömür dediğim birtakım tesadüflerin sonucu olarak doğdu, resim yaptı, iz bıraktı ve öldü. Evet, Suat Hanım'ı ben yarattım! Onun var oImadığına dair güçlü iddiam da buradan geliyor. Hayatının her ayrıntısı, onu mükemmel yapan her şahsi kusuru, günahları, sonrasında filmi dahi çekilen son ayları, bu kadar sevilmesinde mühim rolü olan ölümü, hep benim dimağımdan kâğıda döküldü. Yaşadığım hayatı kim yaşasaydı, içinde büyüyüp kavrulduğum çevreye kim sahip olsaydı, Suat Hanım'ın yaratıcısı o olurdu. O yüzden. Suat Hanım'ın asıl yaratıcısı Kazım Kanmaz değil, ömrümün içini dolduran her bir fert ve vakadır. Doğduğum günden otuz beş yaşına kadar tanıdığım herkes istemeden de olsa bu büyük insanının yaratılışında rol oynadılar. Kimi sevaplarıyla, kimi günahlarıyla, kimi ise , ölümüyle bu insanın vücuda gelmesine katkıda bulundu ve nihayet kader onu bir bütün olarak ellerime bırakıverdi. Hal böyle olunca, Suat Hanım'ın nasıl yaratıldığını bilmek için önce benimkini bilmeniz gerekiyor. Adeta ömrümü vakfederek, büyük bir dikkatle kurduğum yalanı yıkmak istememde ne gibi bir kasıt olabilir? Suat Hanım'ı yarattığım, onun sayesinde hak etmediğim bir şöhret kazandığım için pişmanlık duyduğumu mu sanıyorsunuz? Yahut ruhumda erdem tohumları çatladığını, hakikati içimde daha fazla tutamayacağım için mi bu kadar zahmete katlandığımı düşünüyorsunuz? Hayır, asla... Sizi temin ederim ki bu kitap, bir şeyleri itiraf etmek için yazılmadı. Zaten hayatımı okuduğunuz zaman hatıratımı neşretmemdeki asıl gayenin Suat Hanım'ı yıkmak şöyle dursun, bilakis onu korumak olduğunu siz de anlayacaksınız. Suat Hanım'ı otuz beşimdeyken yaratmaya karar verdim. O aralar bunalımdayım ve sıkılmıştım. İşimi sevmiyordum. Bir şeyler üretmiyor, kabiliyetlerimi önemsiz işlerde harcıyordum. Fakat günün birinde bir aksilik oldu ve istemediğim bir derse girmeye mecbur kaldım. Suat Hanım aklıma işte orada, tesadüf diyeceğim bir tartışmadan sonra düştü. İşi bu kadar basit özetlemek belki yanlış olur. Zira ilk kıvılcıma hiçbir zaman fazla anlam yükleyenlerden olmadım. O havasız amfide doğan fikri işlemek, sanat eseri haline getirmem gerekti. Kendi hayatımdan yola çıkarak bu ateşi besledim ve herkesin kendinden bir şeyler bulduğu bir kadın yarattım. Evet, farkındayım. Kötü bir başlangıç oldu. Zira hatıratlar, her şeyden evvel dürüst ve samimi olmak zorundadır yahut en azından öyle olması temenni edilir. Oysaki ben henüz kitabımın başında bir yalancı olduğumu ifade ettim. Doğru, ben bir yalancıyım. Fakat bu durum, dediklerimin gerçek olmadığı anlamına gelmiyor. Bilakis bu, beni diğerlerinden yani söz gelimi yalan söylemeyenlerden daha güvenilir kılıyor. Söylenmesi en zor gerçekleri sadece yalancılar dile getirebilir. Çünkü onlar, yani gerçek yalancılar, yalandan utanmazlar, sıkılmazlar. Hayır, hem de hiç...
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.