"Bir derviş hikâyesi vardır. Horasan'dan Anadolu'ya bir
derviş gelir, amacı kendisine dergâh bulmaktır.Sivas yöresinde
bir dergâhın kapısına vurur.Tak.Tak.Tak... O esnada
mürşit sohbettedir talebeleri ile. Henüz kapı açılmadan kapıya
doğru giden talebesine seslenir. 'Evlat dur hele. Kapıda bir
derviş var, kapıyı vurma şeklinden, sesinden belli...Muradını
anladım. Cevabımı vermek için bana bir bardak getirin.'
Gelen bardağı su ile doldurur mürşit. Öyle doldurmuştur ki bir
damla daha konsa bardak taşacak şekildedir. 'Şimdi bu
bardağı kapıdaki gelene sun, o mesajımı anlar,' der.
Derviş kapıda, talebe suyu dökmeden götürme sancısında.
Açar ve bardağı uzatır. Derviş tebessüm eder, anlamıştır
mesajı. Mesaj şudur:
'Evladım, dergâhımız ağzına kadar talebe ile dolu,sana
yer yok, seni alırsak yerimiz dardır,taşar, bir talebeye dahi
yer kalmayacak kadar doluyuz.Sen var git kendine başka bir
kapı bul.'
Derviş, bahçedeki Gülden bir yaprak koparır ve bardağın
üzerine koyar. O da ne; su taşmamıştır,bardaktan dökülmemiştir.
Der ki derviş:
'Şimdi bardağı Hocama götürünüz, o arzumun ifadesini,
maksadını matlubumu anlar. Bardağın üzerine gül konulmasına
rağmen taşmadığını gören mürşit anlamıştır mesajı.
Derviş şöyle demek istemiştir: 'Ey Üstadım, eypirim, beni
dergâhına kabul buyur,ben bir gül yaprağıyım,gül dert vermez
dert alır, bana destur et, al yanına, asla taşkınlık yapmam,
taşırmam. Hikmet kokundan, hizmet suyundan bu fakiri
mahrum bırakma.'
Hakiki dost Allah gibi mahrem olmalıdır. dostun çirkinliklerine,
hoşa gitmeyen hâllerine tahammül etmeli,hatasından
incinmemelidir. Dosttan yüz çevirmemelidir, dosta itiraz
etmemelidir. Nitekim rahmeti bol olan Allah, kullarının
ayıplarından, günahlarından, noksanlarından dolayı onlardan
yüz çevirmez. Tam bir inayet ve şefkatle, onlara rızkını
verir, işte garazsız, ivazsız dostluk budur."