Gönderi

Yara ve Tan
Usuyitik epeydir dökülmüyor. Ama dökülenleri topluyor herkes gibi. Aşağıda birinin döktükleri var. O topladığı için haberim oldu. Belki balyoz olur kimine, kimine anahtar. Belki bir başkasına pencere, bir başkasına duvar. Tohum ya da. Veya gübre: "İnsan kapitalist doğmasa da büyüdükçe kapitalistleşen bir varlığa dönüşmeye pek direnemez, çünkü şartlandırma, neden-sonuç, amaç-sonuç gerçekliği olmadan, insan, aklını doyuramıyor. Yemezsen büyümezsin cümlesi de ilk şartlandırma gerçeğidir örneğin. İnsanın içindeki, aklındaki, ruhundaki ''Tanrı fikri sorusu'' da bu maddecilikten, şartlandırmalardan, neden-sonuç ve amaç-sonuç gerçekliklerinden payına düşeni alır elbette. En sonunda da sürekli insanın zihninde büyüyen Tanrı fikri sorunu bir yok hükmüne ulaşır. Bu, insandaki Tanrı fikrinin hangi ivmede seyrettiğiyle alakalı bir durum olabilir. Tanrı hakkında konuşurken çekinirim. Tanrı'dan çekinmem, Tanrı'sızlıktan da çekinmem. Zihinlerdeki o boşluktan çekinirim. Acaba konuşuyorum da şimdi kimin zihnini nasıl bir Tanrı'yla, Tanrı'sızlıkla şekillendiriyorum diye düşünürüm. Neticede Tanrı fikri, insanın kendi içinde bilmediği ve emin olmadığı cevaplara çıkar. İnsan belki de Tanrı'yı hiç bilememiştir. Nasıl bilsin ki, kimyasal bir tepkimenin parçasıyken, iki insanın hücrelerinin hareketiyken 'Tanrı sorusu' hep oradadır. Aslında o yokken bile o soru oradadır. Ben ise başka bir yere değinmek istiyorum. Belki de soru yanlıştır deme cüretinde bulunmak istiyorum. Tanrı var mıdır yok mudur, sorusundaki Tanrı'yı, Tanrı sevgisi ile değiştirmek istiyorum. 'Tanrı sevgisi, var mıdır yok mudur' sorusunu kurcalamak istiyorum. İçi boş Tanrı fikrini boş verelim, arayıp da bulamadığımız, sonra öldürdüğümüz Tanrı'yı da boş verelim, cehennemin de cennetin de Tanrı'sını boş verelim. İyilik ve kötülük gibi varlığın oluşuna dair o genel kanıları da boş verelim. İnsanlığın geldiği bu noktayı da boş verelim. Sadece tek bir insan yaratımlayalım, ve onun Tanrı sevgisine dönelim. Tanrı'yı bilemediğimiz için Tanrı'nın bizi sevme fikrini de boş verelim. O tek başına yaratımladığımız insanın yüzüne değil, bilgisine değil, öfkesine değil, geçmişine değil, ailesine değil, coğrafyasına değil, diline değil sadece ve sadece aklına bakalım. Aklıyla, ruhunun çıkmaza girdiği sanrılarına bakalım. Tek bir insanın nefes aldığı takdirde kalbinin atışını dinleyip yaşama çabasını anlayalım. Burada göreceğimiz şey sadece kendimiz olacaktır. Zihnimizde yaratımladığımız o insan fikrinin ruhunun sıkıştığını, aklının derin sorularda boğulduğunu gördükçe bir şeyler hissedeceğiz. İşte o his, o yaratımladığımız o insana ait değildir de bize aittir belki. Tanrı fikrini insanın aklına bırakıyorum ama Tanrı hissini insan sadece kendine bırakabilir. Orada sadece kendi hislerini görebilir. Tanrı'nın insanı sevme fikri değil, insanın Tanrı'yı sevme fikrini konuşmak istiyorum, sevgi hissinin kaynağına doğru kendi yaşamımda sezinleyerek süzülmek istiyorum. Dedem hep Tanrı'yı anlattı, Tanrı'ya olan inancını yaşadı sanırdım. Yanılmışım, dedem bize hep Tanrı sevgisini anlatmış, Tanrı sevgisi ile yaşamış oysa ki. Ben de her çocuk gibi somuttan soyuta algılamaya başlamıştım bunun içindir ki Tanrı'yı aramaya koyulmuştum fakat dedem gözümün önünde Tanrı sevgisini yaşamıştı. Ben Tanrı'yı arıyorken o Tanrı sevgisini büyütüyordu. Onun da aklının kalbine sığmadığı zamanlar olmuştu belki ama sürekli genişleyen sevgisi aklının yanında devasa bir boyuta ulaşmıştı. Bu, yalnızca insan severek olamazdı, bu, maddeyi severek olamazdı. İnsan sevgisinin üstünde bir sevgi olduğunu anlıyorum şimdilerde, bir Tanrı'ya karşı olan sevgi bu. Karşılıksız bir sevgi, yaşamı sevdiren bir sevgi. Cenneti umursamayıp ona sadece gülmekle yetinen cehennemle alay adan bir sevgi. Korkuya ve öfkeye teslim olmayan bir sevgi. Dedemin asla anlamadığım devasa sevgisinin birkaç gündür onun Tanrı'sı ile olan yaşamının eseri olduğunu anlıyorum. Bilmediği, görmediği bir Tanrı'yı seviyordu. Tanrı'yı aramıyordu. İyiliği ya da kötülüğü umursamıyordu çünkü mutluluğun bekledikçe acılaşan bir kavram olduğunu biliyordu. Sonsuz bir mutluluk fikri ile en az iyilik ve kötülük kadar dalga geçmeyi öğrenmişti. Sadece sevgiye inanıyordu ve içinde de sadece inandığı hissi büyüttü. Kim bilir belki de Tanrı duygu yüklü bir varlıktı. Tanrı'yı akılla aramak, sorgulamak, yol haritasını çıkartmak ve Tanrı'yı bulamayıp bulamadım demek, bilmiyorum demek insanın en doğal ve haklı cümlesiydi ama insan aklıyla 'Tanrı'ya inanıyorum' diye bir şey de diyemezdi çünkü inanmak Tanrı ile ilgili değil, akılla ilgili değil, bilgiyle ilgili değildi. İnandım veya inanmadım demek tamamen kalple ilgiliydi. Tanrı ile ilgili değil, Tanrı sevgisi ile ilgiliydi. Duygu ve sezgi ile ilgiliydi. Son kertede ise Tanrı'yı bilmiyorum demenin kötü bir tarafı yok hatta inanmıyorum demenin de kötü bir tarafı yok. İkisi de o yaratımladığımız insanın aklıyla ve kalbiyle ilgili. İkisi de bir olasılıksa ve bir gerçeğe dönüşüyorsa insanlığın bu ifadeleri zihninde değerlendirmesi boş bir uğraştan başka bir şey değildir. 'Tanrı'yı bilmiyorum ama Tanrı sevgisine inanıyorum' demek ise benim nefes alabildiğim ve yüreğimin sıkışmadığı, aklımın da huzursuz olmadığı son nokta. Hep başından beri istediğim şeyi yapıyorum 'Tanrı sorusu' fikrini bırakıyorum, yaşamımın 24 yılında sürekli kendi içindeki 'Tanrı sevgisi inancını' büyüten bir insana tanıklık ettim. Onunla büyüdüm. Tanrı sevgisine inanmak, aldığım Tanrı sevgisini kendimle beraber büyütmekten başka bir çarem yok ancak bu şekilde istediğim gibi büyüyebileceğim gerçeğini kabullendim." - insanın biri Dipnot: Dökülen kişi bilincinde miydi bilmiyorum, mühim değil, ama ben yaratımlamak ile yaratmak arasındaki incecik ve bir o kadar kalın farka Türkçeye dayanarak değinmek isterim. Yaratım, yaratma eyleminin neticesinde ortaya çıkan nesnenin/nesnelerin (ne ise ne) adıdır. Yaratımlamak, yaratmaktan ziyade, yaratılmış olanı, yani yaratımı, yapımlamaktır. Yapımlamak? Başa döneyim. Önce eylem vardı [tekvin (kûn! dedi)]. Ada dönüştürdük Tanrı'nın bilgisiyle, yaratım oldu. Yaratımı, yani bir adı tekrar eyleme dönüştürdük dilimizin en eski eklerinden biriyle, bu durumda +lA +lE marifetiyle, yaratımladık. Anlatımlamış oldum. Fena olmadı gibi.
·
303 görüntüleme
Mehmet Emin Alperen Kılıç okurunun profil resmi
Bu yumuşak başlılığı sevdiğim kadar, metafizikçilerin huysuzluğunu, susuzluğunu da seviyorum. İnsanoğlunun kümülatif bilgi havuzunda kulaç atanların okyanusa ulaşma çabalarına deyim yerindeyse bayılıyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.