Gönderi

Atlanta'nın kuzeydoğusunda bulunan arazi istasyonumuzdaki şempanzeleri büyük açık hava ağıllarında barındırıyoruz ve onlara bazen karpuz gibi paylaşılabilen besinler veriyoruz. Maymunların çoğu ilk alan olabilmek için ellerini besinin üzerine koyar, çünkü onu bir kez aldılar mı, o besin diğerleri tarafından nadiren alınmaya çalışılır. Aralarında mülkiyet hakkına saygı olduğu için, en alt kademeden bir dişinin bile en baskın erkek karşısında yiyeceğini elinde bulundurmasına izin verilir. Yiyeceklere sahip olanlar sıklıkla diğerlerinin kendilerine ellerini uzatarak (ki bu el işareti, insanların bir şey isterken kullandıkları evrensel bir yoldur) yaklaştıklarını görürler. Diğer maymunlar yalvararak ve sızlanarak, yiyeceklere sahip maymunların önünde kelimenin tam anlamıyla ağlarlar. Yiyecek sahibi olanlar, diğer maymunlara herhangi bir şey vermezlerse, az önce yalvaran maymunlar öfkeye kapılır, çığlık atar ve dünya sanki yıkılacakmışçasına kendi etraflarında dönmeye başlarlar. Bana göre, bu ortamda hem sahip olma hem de paylaşım bulunmaktadır. Sonunda, genellikle yirmi dakika içerisinde gruptaki bütün şempanzeler değişen miktarlarda yiyeceğe ulaşmış olurlar. Yiyeceklere sahip olanlar, sahip olduklarını kendi aileleri ve en yakın arkadaşlarıyla paylaşırlar ve bunları alanlar da sırasıyla kendi aileleri ve en yakın arkadaşlarına ellerinde bulundurduklarını paylaştırırlar. Böylesi barışçıl sahnelerin yanında, iyi bir yer edinebilmek için itiş kakışların yaşandığı da görülür. Bir kameraman ekibinin paylaşım sahnelerini çekerken, kameramanın bana dönüp, "Bunları çocuklarıma göstermeliyim. Buradan öğrenecekleri şeyler olacak" dediğini hâlâ hatırlıyorum. Dolayısıyla, birileri size doğa kanunlarının hayatta kalmak için bir savaş verilmesine dayandığını ve bizim de aynı bu şekilde yaşamamız gerektiğini söylerse onlara asla inanmayın. Pek çok hayvan diğerlerini bertaraf ederek ya da her şeyi kendisine saklayarak hayatta kalma yolunu tercih etmek yerine iş birliği yapar ve paylaşımda bulunur. Bu durum toplu olarak avlanan kurtlarda ya da katil balinalarda, fakat en çok da bizim en yakın akrabalarımız olan primatlarda açık bir şekilde görülür. Fildişi Sahili'ndeki Tai Ulusal Parkı'nda yürütülen bir çalışmada, şempanzeler leoparlar tarafından yaralanan grup eşlerinin bakımını üstlenmişlerdi; eşlerinin yaralarından akan kanı yalamış, pıhtıları dikkatlice temizlemiş ve yaranın yakınlarında uçuşan sinekleri oradan uzaklaştırmışlardı. Yaralanmış eşlerini koruma altına almışlar ve onların da kendileriyle birlikte hareket edebilmelerini sağlayabilmek için ağır bir şekilde ilerlemişlerdi. Bütün bunlar anlatmak istediklerimizle birebir örtüşüyor. Nasıl ki şempanzeler bir dizi sebepten ötürü grup hålinde yaşıyorlarsa, kurtlar ve insanlar da aynı sebeplerden ötürü grup hayvanları olarak yaşamlarını sürdürürler. Eğer insan insanın kurduysa, yani her anlamda bu geçerliyse, bu durumdan yalnızca olumsuz anlamlar çıkartılmaz. Eğer atalarımız sosyal olarak birbirlerinden uzak durmuş olsalardı, bugün bulunduğumuz yerde olamazdık. İhtiyacımız olan şey, insan doğası hakkındaki varsayımlarımızın eksiksiz bir şekilde yeniden değerlendirilmesidir. Çok sayıda iktisatçı ve siyasetçi doğada var olduğuna inandıkları kesintisiz mücadele üzerinden insan toplumlarını biçimlendirmeye çalışmaktadırlar. Fakat böyle bir mücadele, yalnızca küçük bir alanın yansıtılmasından ibarettir. Tıpkı sihirbazlar gibi önce kendi ideolojik ön yargılarını doğanın şapkasının üzerine atarlar ve sonrasında da doğanın kendi söylediklerini nasıl da kanıtladığını göstermek için onu kulaklarının üzerinden çekip alırlar. Bu, hepimizin çok uzun zamandır içine düştüğümüz bir tuzak. Rekabet, resmin tamamının kesinlikle bir parçasını oluşturuyor, fakat insanlar yalnızca rekabetle yaşayamazlar.
Sayfa 17 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
·
100 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.