Gönderi

·
Not rated
İnsan Ne ile Yaşar
İnsan Ne ile Yaşar
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy
İnsanları belirleyen şey nedir? Hayattaki amaçlar ve diğer önemli unsurlar nasıl şekillenir? Güzel bir yaşam veya mütevazı bir yaşam mı, zenginlik veya fakirlik ile mi tanımlanır? Tolstoy, bu kitabında, insanın varoluşunun niteliğini, sahip olduklarının ne kadar süreyle devam edeceğini ve yaşama amacının ne olduğunu ele alarak bizlere değerli tavsiyeler sunmaya çalışıyor, Tolstoy'un düşüncelerine göre, insanın sahip olduğu maddi şeyler geçicidir, fakat asıl önemli olan, ruhsal ve ahlaki değerlerdir. Bu perspektiften bakıldığında, zenginlik veya fakirlik, insanın mutluluğunu ve yaşam kalitesini belirleyen ana unsurlar değildir. İnsan hayatında gerçek anlam ve amaç, manevi değerlerle ve içsel zenginlikle bulunur. Bu yüzden, Tolstoy bizlere içsel huzurun ve ahlaki değerlere bağlı bir yaşamın önemini hatırlatır. Özet Simon adında nazik, mütevazı ve fakir bir kunduracı, bir gün karısına ve kendisine paylaşacağı bir kışlık palto dikmek için koyun derisi almaya gider. Simon'un kazandığı az miktardaki para genellikle ailesine yiyecek satın almak için harcanıyordu. Ancak Simon, derileri alabilmek için müşterilerinin kendisine borçlu olduğu beş ruble ve yirmi kopeki(para birimi)almak üzere bir koleksiyona gitmesi gerektiğine karar verir. Parayı almaya giderken karısının kumbarasından üç rublelik bir banknot da ödünç alır. Tahsilatına devam ederken miktarın tamamı yerine yalnızca yirmi kopek toplamayı başarır. Bundan cesareti kırılan Simon, aceleyle yirmi kopeki votkaya harcar ve sarhoş olmuş bir şekilde eve dönmeye başlıyor, tökezliyor ve kendi kendine konuşarak palto satıcısına küfrediyor. Votka olmadan üşüdüğünü ve kışı kürk manto olmadan atlatamayacağını söylenerek gitmektedir fakat, yolun sonundaki şapele yaklaşırken Simon durur ve solgun görünen bir şeyin şapele yaslandığını fark eder. Daha yakından bakar ve sağlıksız görünen kişinin çıplak bir adam olduğunu fark eder. Başta aşırı Ürmüs şekilde, Simon adamın sarhoş olduğunu varsayarak adamın böyle bir durumda olması durumunda kötü niyetli olabileceğinden korkar, Adamın başını kaldırıp ona baktığını görene kadar adamın yanından geçmeye devam eder. Biraz düşündükten sonra Simon, umursamazlığından utanır ve adama yardım etmek için geri döner. Simon kumaş ceketini çıkarıp yabancının beline sarar. Ayrıca taşıdığı fazladan çizmeleri de ona verir. İkisi de Simon'un evine doğru yürürken ona yardım ediyor. Yan yana yürümelerine rağmen yabancı çok az konuşuyor ve Simon bu durumda nasıl kaldığını sorduğunda adamın verdiği tek cevap şunlardan ibarettir: "Söyleyemiyorum" ve "Tanrı beni cezalandırdı." Bu arada Simon'ın karısı Matryona, ertesi sabah kahvaltısına yetecek kadar ekmek olsun diye gece yemeği için daha fazla ekmek pişirip pişirmemeyi düşünmektedir. Ellerinde kalan ekmeğin ertesi sabaha yetecek kadar olduğuna karar verir. Simon'ın kapıya yaklaştığını görünce onu Simon'un kıyafetlerine sarılı tuhaf bir adamla görünce sinirlenir. Matryona hemen Simon'dan duyduğu hoşnutsuzluğu ifade eder, ikisini de sarhoş olmakla suçlar ve Simon'u yeni bir palto yapmak için gereken koyun derisiyle geri dönmediği için taciz eder. Gerginlik yatışınca yabancının oturup onlarla akşam yemeği yemesini teklif eder. Yabancının kendisi için tabağına koyduğu ekmeği ısırdığını gördükten sonra acımaya başlar ve bunu yüzüne gösterir. Yabancı bunu fark ettiğinde yüzündeki sert ifade anında aydınlanmış ve kısa bir süreliğine gülümser. Yabancının Simon'un kendisine karşı nazik davranışına ilişkin hikayesini dinledikten sonra Matryona, Simon'un eski kıyafetlerinden bir kısmını alıp yabancıya verir. Ertesi sabah Simon yabancıya seslenir ve adını sorar. Yabancı, adının Michael olduğunu açıklar. Simon, Michael'a ayakkabıcılık işinde Simon'un asistanı olarak çalışarak geçimini sağlayabildiği sürece evinde kalabileceğini açıklar. Michael bu şartları kabul ediyor ve birkaç yıl boyunca çok sadık bir asistan olarak kalır. Bir kış günü bir asilzade dükkânlarına gelir. Asilzade zengin bir adam, kendisi için özel bir çiftlik botu sipariş eder. Bu adam, botların bir yıl dayanacak şekilde yapılmasını ister, çünkü bir yıl sonra başka bir şehirde yaşayacağını planlamaktadır. Adam, Simon'a botların yapımı için deri verir ve botları belirli bir tarihe kadar hazır etmesini söyler. Ancak, adam eve döndüğünde hastalanır ve kısa süre içinde ölür. Michael, bu olayı görerek Tanrı'nın ona öğrettiği ikinci gerçeği anlar: "İnsana kendi ihtiyaçlarını bilme gücü verilmemiştir." Adam, gelecekte ne olacağını bilemezdi ve planladığı hayatı yaşayamayacağını tahmin edemezdi. Altıncı yılda, biri sakat iki kız çocuğu olan bir kadın olan başka bir müşteri gelir. Kadın, kızların her biri için bir çift deri ayakkabı sipariş edip edemeyeceğini sorar; ikisi de aynı ayakkabı numarasını paylaştığından aynı numarada üç ayakkabı ve sakat kızın topal ayağı için başka bir ayakkabı. Siparişi doldurmaya hazırlanırken Michael kızlara dikkatle bakar ve Simon bunu neden yaptığını merak etmektedir. Simon kızların ölçülerini alırken kadına onların kendi çocukları olup olmadığını ve topal ayağı olan kızın nasıl sakat kaldığını sorar. Kadın onlarla hiçbir ilişkisinin olmadığını ve gerçek annenin ölüm döşeğindeyken kazara sakat kızın üstüne düşerek bacağını kırmıştır. Onları güvenli bir yuvaya ya da yetimhaneye bırakmayı yüreğinde bulamadığını, onları kendi çocuğu gibi sahiplendiğini ifade etmiştir, Michael bunu duyduğunda oraya geldiğinden beri üç defa gülümsemiştir. Bu süreçte Michael artık üç gerçeği öğrenmiştir, Simon, Micheal'a yaklaşarak kim olduğunu ve neden bu dünyaya geldiğini sorar. Michael , kendisine bir kadının ölüm görevi için hayatını elinden alma görevi verilen bir melek olduğunu açıklar. Fakat oraya gittiginde Kadının yaşamasına izin verdi çünkü kadın, çocuklarına annelerinden başka kimsenin bakamayacağı için onlara bakması gerektiğini söylemiştir. Bunu yaptığında Allah onu itaatsizliğinden dolayı cezalandırmış ve yeniden melek olabilmesi için şu soruların cevabını bulması gerektiğini emretmiştir: İnsanın içinde ne vardır? (Sevgi vardır) İnsana ne verilmemiştir? (Geleceğini bilme gücü verilmemiştir.) İnsan ne ile yaşar? (Sevgi ile yaşar.) Ve sonunda ğöğe yükselerek ortadan kaybolur. 2. Hikayenin ana teması ise Hikayenin temel mesajlarından biri, insanın açgözlülüğünün ve hırslarının sonuçlarını göstermektir. Pahom'un hikayesi, daha fazla toprak elde etmek için gösterdiği hırsın ve açgözlülüğün trajik sonuçlarına odaklanır. Pahom, zenginlik ve mülkiyet arzusuyla doludur ve bu arzusu onu doyumsuz bir şekilde daha fazla toprak talep etmeye iter. Ancak, bu hırsı onu güneşin batışına kadar dönmesi gereken yere yetişmek konusunda telaşlı bir hale getirir ve sonunda kendi ölümüne neden olur Hikaye, insanın sahip olma arzusu ve hırslarının ne kadar tehlikeli olabileceğini ve açgözlülüğün insanı nereye götürebileceğini anlatır. Ayrıca, maddi kazanç peşinde koşarken içsel değerlerin ve insanî duyguların unutulmaması gerektiğini vurgular. Diğer bir mesaj ise, insanın ne kadar zengin olursa olsun, ölümün kaçınılmaz olduğu ve sonunda tüm dünyalıkların geride bırakılacağıdır. Pahom'un hikayesi, insanın mülkiyet ve zenginlik hırsının ölüm karşısında ne kadar anlamsız olduğunu gösterir. Bu nedenle, gerçek mutluluğun maddi kazançlarda değil, içsel huzur ve manevi değerlerde bulunabileceği mesajı da verilir 2.Hikaye(Alıntıdir) İnsan Ne İle Yaşar" adlı kitabında, sıradan bir çiftçi olan Pahom'un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır ve uzak bir yerde, cömert bir baronun karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha fazla toprak elde etmek için barona talebini iletir. Baron, Pahom'a "Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin. Fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım. Yoksa bütün hakkını kaybedersin!" der. Pahom, güneşin doğuşuyla beraber yürümeye başlar. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken, güneşin batmasına az kalmıştır. Koşar, koşar, ama takati kesilir. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom'un burnundan kanlar damlamaya başlar. Başladığı noktaya iyice yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz. Pahom, güneşin doğuşuyla beraber yürümeye başlar. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken, güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom'un burnundan kanlar damlamaya başlar. Başladığı noktaya iyice yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz Baron olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom'u bu mezara gömerler. Baron; Pahom'un mezarının başında durur şöyle der: "Bir insana işte bu kadar toprak yeter!"
İnsan Ne ile Yaşar
İnsan Ne ile YaşarLev Tolstoy · Koloni Yayınları · 0193.4k okunma
·
126 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.