Gönderi

Çok başarılı.
Elbette her şeyi anlamak mecburiyeti ya da gayretinde değilim fakat insan aptallığının sınırlarını yine de bilmek istiyor. İstediğim, hissettiğim ve bildiğim şeye, şeylere sahip çıkamadığım ya da onları kabul etmek istemediğim için birinci tekil şahıs yerine üçüncü tekil şahıs kullanıp insan kelimesiyle özneyi belirsizleştirmek yaptığım aptallıklardan biri, mesela. Bilme arzusu denilebilir buna fakat bilme istenci demeyi tercih ediyorum ki bilme istenci bana ait bir kavram değil, bende olan bir kavram: Bende olan ve bana ait olmayan şeylerden sadece biri. Nasıl ki bir kayanın üzerine oturduğumda kaya bana ait bir şey olmuyorsa, bir şehri, bir ülkeyi, bir evreni fethettiğimde ya da işgal ettiğimde de benim olmuyor. Bir şeyin bana ait olması için o şeye çokça zaman ve emek harcamaya ihtiyacım var fakat yine de o şey benim olmuyor. Sadece, o şeyin benim olamayacağının, asla olamayacağının farkına varmam için bile o şeye çokça zaman ve emek harcamaya ihtiyacım var. O şeye harcadığım emek ve zaman benimdir, o şey değil. İşte ancak bu şekilde kendime ait bir şey var edebildiğimi zannetme mutluluğuna ulaşabiliyorum. Dışarıdan kaynaklara ihtiyaç duyan açık, organik bir sistemler bütünü olduğumu var sayar, zaman ve emeğin benim olup olmadığını sorgularsam yine aynı süreci kat eder, bana ait olan şeyin, sadece ama sadece bir şeyin bana ait olması isteği olduğunu fark eder ve elekte kalan son soruya bakarım: Bir şeyin bana ait olması isteği bana mı ait? Cevap veremeyeceğim soruları sorabiliyor oluşum bu evrenin bir hatası olmalı ya da benim yetersizliğim. Oysa şimdi cevaplayabilsem her şey bitiverecek gibi hissediyorum. Kimsenin cevaplayamadığı ya da herkesin farklı şekilde cevapladığı bir sorunun sorulabiliyor oluşu, sorunun kendisine bir ölümsüzlük veriyor. Sonuç; zaman kıymetlidir ve zaman var olduğu sürece olmayacaktır.
Sayfa 38
·
104 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.