Gönderi

Sakallı bir anarşist olan Kropotkin, aynı zamanda büyük ayrımın bir doğa bilimcisiydi. 1902 yılında yazmış olduğu Mutual Aid (Karşılıklı Yardımlaşma) isimli kitabında, var olma mücadelesini herkesin herkese karşı olduğu bir durum olarak değil, organizma yığınlarının düşman bir çevreye karşı yürüttükleri mücadele olarak değerlendirmiştir. Dayanışma bütün canlılar için geçerlidir; örneğin vahşi atlar ya da misk öküzleri, kurtlar saldırdığı zaman yavrularını korumak için onların etrafında bir halka oluştururlar. Tıpkı Darwin gibi, Kropotkin de sıra dışı bir çevreden oldukça etkilenmiştir. Darwin yabani hayatın zenginlikleriyle dolu tropikal bölgelerde, Kropotkin ise Sibirya'da incelemelerde bulunmuştur. Her ikisinin düşüncesi de, Malthus tarafından ortaya atılmış nüfus yoğunluğu ve rekabet tarafından belirlenen zengin bir çevre ile yılın büyük bir kısmını don altında geçiren ve canlılar için pek de dostane olmayan bir çevre arasındaki farklılıkları yansıtmaktadır. Atların rüzgâr tarafından perişan edildiği ve sığır sürülerinin kar yığınları altında helak olduğu iklimsel afetlere tanıklık ettikten sonra, Kropotkin hayatın "gladyatörlerin gösterisi" olarak tasvir edilmesine karşı çıkmıştır. Çalışmalarını sürdürürken Kropotkin, hayvanların rekabet ettikleri ve kazananların ödülün etrafında koşuşturduğu bir sahne yerine, ortak ilkeler doğrultusunda hareket eden bir hayvanlar topluluğuyla karşılaşmıştır. Çünkü sıfırın altındaki bir soğukta ya toplu hâlde bulunursunuz ya da ölürsünüz. Karşılıklı yardımlaşma, her ne kadar Kropotkin'in ortaya koyduğu şekilde olmasa da modern evrim teorilerinin vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Tıpkı Darwin gibi, o da dayanışmacı hayvan (ya da insan) gruplarının daha az dayanışma sergileyen gruplara kıyasla daha üstün olacaklarına inanmıştır. Diğer bir ifadeyle, bir grup içerisinde yer edinebilmek ve bir yardımlaşma ağı kurabilmek, önemli bir hayatta kalma becerisidir. Primatlar açısından bu becerilerin taşıdığı önem, Kenya ovalarında yakın dönemde babunlar üzerinde gerçekleştirilen bir çalışmada ortaya konmuştur: Güçlü sosyal bağları olan dişilerin daha fazla sayıda yavrusu hayatta kalabilmektedir. Birbirlerini tımarlayan eşlerin bir diğerini dış saldırılara karşı koruduğu, yırtıcı bir hayvanla karşılaştıkları zaman uyarı çığlığı attıkları ve birbirlerini sakinleştirici temaslarda bulundukları gözlenmiştir. Bu yardımlaşmaların tamamı, babun annelerinin daha fazla sayıda çocuk sahibi olabilmelerini kolaylaştırmaktadır.
Sayfa 56 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.