Gönderi

176 syf.
9/10 puan verdi
İdeal Defter
………..…………………………………………………………… Brenda Lozano, 1981 yılında Mexico City'de doğan bir hikaye anlatıcısı, deneme yazarı ve editördür. Ibero'da Latin Amerika edebiyatı okumuştur. Fonca'nın (Ulusal Kültür ve Sanat Fonu) Genç Yaratıcılar programının bir üyesi ve yurtdışında bazı yazıları bulunmaktadır. 2015 yılında Conaculta, Hay Festivali ve British Council tarafından "ülkesinde 40 yaşın altındaki en önemli yazarlardan biri" olarak tanınmış. Ve 2017'de Latin Amerika'da 40 yaşın altındaki en iyi kurgu yazarlarının Bogota 39 listesine dahil edilmiştir. «Bu ülkede edebiyat: kırmızı burnu ve kırmızı şapkasıyla tombul bir cüce. Kitap, korkuya nazaran küçük. Bu ülkede edebiyat bahçeyi süslemeye hazır. Sokaktaki cüce çok şık, içeriği çok çürük.» (S. 42). Lozano’yu ilk kez bu kitabıyla tanıdım. Romanları ve kısa öyküleriyle birlikte çok sayıda edebi eleştiri makaleleri yazmış çağdaş bir Meksikalı hikaye anlatıcısı olduğunu keşfettim. Annie McDermott tarafından "Loop" başlığı altında ingilizceye de çevrilen "İdeal Defter", bitmesini hiç istemediğim bir defter oldu. :) «Biliyor musun, bir defter harflerin Samanyolu olabilir.» (S. 16). Bu roman, düşüncelerinin ve deneyimlerinin hikayesini, bir tür günlük veya zamansız not olarak en sevdiği defterlerden birinde anlatan ve yazan bir kadın hakkındadır: İdeal Defter. «İdeal defterin güzel yanlarından biri üstünde bir slogan bulunmaması. İdeal olan şey kimin okuduğuna göre ideal, bir ayna kelime gibi, kendi yansımamızı gördüğümüz doğal bir kelime.» (S. 121). Ve anlatıcının temel unsuru, sevgilisi Jonás’ın yokluğudur. Jonás annesi Ana’yı kaybettikten sonra onun vatanına İspanya'ya kız kardeşi Marina ve babasıyla gider ve anlatıcı Mexico City'de, birlikte yaşadıkları dairelerinde ve rüya gibi kedisi Telemakhos ile onun dönüşünü beklemeye devam eder. «Defterim benim bekleme salonum.» (S. 91). «Neyse ki bu akşam geliyorsun Jonás. Kara kedi ve ben gelmen için bir an önce akşam olsun istiyoruz. Gündelik hayatımızı özlüyorum, iyi ki geliyorsun.» (S. 173). Genç kadının hayatı, nerede olduğu veya Jonás’ın geri dönme olasılığı hakkındaki belirsizlik etrafında dönmektedir. «Düşsel hayatım evden kaçan bir ergen gibi.» (S. 90). Buna paralel olarak onu gezilerle, yürüyüşlerle, arkadaşlarla buluşmalarla (Tania, Julia, Carolina, Antonio, Tepepunk, (kız arkadaşı Nina), Guillermo, Luis Felipe, Philippe, Jonás’ın arkadaşı Marcos, Catalina italyan bir sanat koleksiyoncusu), gündelik sohbetlerle, sevdiği ve kitaba adını veren bazı defterlerin aranmasıyla günden güne tanıma fırsatı buluyoruz. «Hayatımda yaptığım en havalı şey ne biliyor musun? Gerçekten gurur duyduğum şey. Kayıp Zamanın İzinde'nin yedi cildini de okumuş olmak. Yedi koca cilt, tamamını okudum.» (S. 129). Bu ideal defterleri aramak ve eski sevgilisi Ernesto’nun geri dönüşü, kitap boyunca çok tekrarlanan iki fikirdir. Genç kadın, uzun zamandan beri üretimi durdurulan defterleri aradığı gibi çiftin geri dönüşünü de özlüyor. Defterleri arayıp araştırabilirken ve hatta onları bulmak için çeşitli kırtasiye mağazalarını ziyaret edebilirken, tek yapması gereken oturup beklemek, sevdiğinin geri dönmesi için huzursuzluk ve belirsizlikle boğuşmaktır. «İnsan birini en iyi şekil değiştirdiği zaman tanır.» (S. 15). Brenda Lozano, sayfalarında kısa duraklamalar ve küçük paragraflarla dolu parçalı bir yazıyı tercih ediyor. Alıntı işlevi gören cümleler de var. Fikirler alınmış, görünürde değeri olmayan detaylar yazılmış ve onun bir defter olduğu kavramı oynanmış ve bu nedenle onun tarzında her şeyin bir kurala uyması gerekmiyor. Eserde kapalı konular yok ve o veya bu bir şekilde, hepsi bir noktada tekrar ele alınıyor. Tekrarlama ve benzer cümleler oldukça mevcut. Yazar, gündelik hayatın yorgun monotonluğunu taklit etmek için eseri biraz zorlamış görünüyor. «Bugünlerde insanlar büyük şeylere ilgi gösteriyor. Büyük mevzular, büyük satışlar, başarı. Işıklar, röportajlar, flaşlar. Meşhur olmak. Şöhrete dayalı önem. Belki de düzeni baltalayan küçük olandır. Normların mütevazı boyutunda yaşayanlar. Belki de bu devrin kahramanı cücelerdir.» (S. 95). «İşten eve geliyorum, çalışma odasından mutfağa, mutfaktan masaya, sandalyeden koltuğa, neredeyse tüm rotalarım ve rutinim bundan ibaret.» (S. 155). Çok fazla aynı fikri okuduğumu hissettim, ısrarla tekrarlanıyor. Belki de tek negatif yanı bu olabilir. Doyduğumu hissettim ve kimi zaman ilgimi kaybettim. Fakat tarzı diğer romanlara göre farklı bu yüzden kaybolan ilgimi bir şekilde geri toparlayabilmeyi başardım. Ayrıntılı yazıdan ziyade açıklamaya daha yakın, hafif, zorunlu olarak tekrarlayan bir üslup seçimi var ve bazı ilginç referanslara sahip olmasına rağmen, pek edebi bir roman diyebilir miyim bilmiyorum. «Emmanuel Bove'un Arkadaşlarım kitabının sonu: "Bazı güçlü insanlar yalnızlıklarında yalnız değildir ama ben, zayıf olan ben arkadaşlarım olmadığında yalnızım."» (S. 174). Benim en çok hoşuma giden yapılan benzetmeler ve arkadaşımın düşüncelerini okuyormuşum gibi hissettiren esprili cümleleriydi. «Yazmak sayfa büyüklüğünde bir adaya çekilmektir.» (S. 78). Ara ara siyaset ve politikacılara dem vuran sözler… «Yılan üç kuruş paraya kendi kuyruğunu ısırırken milyonlar bazılarının arasında bölüşülmekte.» (S. 40). «Bekleyen bir ülke bu. Sokaklarda huzur, işyerinde huzur, uyurken huzur bekliyor. Burada güvende olmak bekleniyor, çok şey mi?» (S. 92). «Kara delik: kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddetin gizemi.» (S. 137). Ayrıca çokça sorgulama içinde olan yazar beni de zaman zaman bazı soru cümleleriyle fazlaca düşündürmeyi başardı. «Öyleyse nedir normal? Hayattaki ölçüt, ortalama, 1:1 ölçüsü neye denk gelir?» (S. 39). «Sessizlik ve uzaklık bizi sevdiğimiz kişiye yakınlaştırır mı, yoksa ondan uzaklaştırır mı?» (S. 40). «Gayretle normun bir parçası olma arayışı neden? Nasıl uzaklaşılır ondan?» (S. 41). «Arzu edilen ile ideal olan birbirine ne kadar benzer?» (S. 67). Karşılaştırma ya da benzerlik kaynağını ciddi şekilde kullanıyor, çünkü örgü örmek yerine Odysseus'unu beklemenin Penelope gibi olduğunu söylüyor. «Jonás geri dönmedi, bu bir bekleyiş ve ben Penelope'yim. Örüyorum, söküyorum ve sökmek için yeniden örüyorum.» (S. 90). «Bugün Jonás seyahatten dönene kadar örüp sökmek için yün ve şiş almayı düşündüm ama sonra bu deftere yazmanın örgü örmekle benzer bir yanı olduğunu fark ettim. Defterimin çizgileri bebe mavisi ve bir kanaviçe işçiliğiyle dizilen kelimeler de çorap, atkı ya da bir halı gibi davranabilir. Belki de Jonás seyahatten dönene kadar hepsini söküp yeniden örer ve yine sökerim.» (S. 30). Örgü ve dokuma. Yapma ve geri alma. Yaz ve sil. «Bu İdeal defterinde üç kalın çizgi bulunuyor: deniz, cüce ve kırlangıç. Jonás’tan söz eden üç kardeş. Benim Jonás’ımdan.» (S. 19). Başka bir deyişle, İdeal Defter, yazarın David Bowie'nin "Wild is the Wind" arka planda çalarken, günlük hayatı hakkında mahremiyetinde yazdığı bir hikayedir. Bu bir aşk hikayesi mi? Evet. Daha sonraki sayfalarda ele aldığı fikirlere işaret ettiği duraklamalar ve kısa paragraflarla parçalı bir şekilde yazılmış bir aşk hikayesi. «Artık hayatımda bir önce bir de sonra vardı. Bir Ekvator, hayali bir çizgi. Belki dibe düştükten sonra bir güç, direnç buldum. Her şeyle kurduğumuz ilişki, özellikle de aşkta, dibe vurduktan sonra değişiyor.» (S. 89). «Bazen beni çıkmaz sokaklara sokuyorsun, nasıl çıkacağımı bilemiyorum.» (S. 110). Bu kitabı sevdim çünkü günlük yaşam hakkında yazıyor. Günler hakkında. Geceler hakkında. Belirsiz, zamansız bir zaman diliminde yaşam hakkında. Süren bir bekleyiş içinde, bu sonsuz görünüyor. Önemsiz gibi görünen bir gerçeklik hakkında. «Başka türlü de söylenebilirdi belki, ama ideal insan yoksa ideal kelimeler de yoktur. O halde ideal bir hikaye yoktur.» (S. 101). Hatta yazarın günlüğünü okuyormuşum gibi hissettim. «Çocukluk hatırana benzeyen bir şey görmek ne tuhaf.» (S. 164). Brenda Lozano'nun bu romanını okumak, küçük paragraflarla yazmanın ve sonraki sayfalarda tekrar ele almanın işe yaradığına bir örnek oluşturmuş. Bununla birlikte, bu konuda bazı olumsuz görüşler okudum, aralarında yazısını yorucu ve sıkıcı, hatta zorlanmış hissedenler de vardı. Şahsen, bu tür bir yazı bana denemek, deneyimlemek istemem için ilham verdi. Bu yüzden ülkemizde bulunan "Cadılar" adlı bir diğer romanına da bir şans vereceğim. «Yaklaşıyor muyum, yoksa uzaklaşıyor muyum? Bu merdiven çıkıyor mu, iniyor mu?» (S. 50).
Bilinmeyen Şiir
Bilinmeyen Şiir
İdeal Defter
İdeal Defter
Brenda Lozano
Brenda Lozano
İdeal Defter
İdeal DefterBrenda Lozano · Notos Kitap · 2021454 okunma
·
153 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.