Çoğu defa bir genç kız, babasının ruhunda oluşturduğu eziklik ve yoksunluktan kaynaklanan güven kaybı yaşıyorsa, ya da genç bir erkek annesinin otoriter ve baskıcı tutumu yüzünden anne yoksunluğundan kaynaklanan bir güvensizliği hep ruhunda taşımış ise, böyle kişiler evliliklerinde farkına varmadan babasından alamadığı güven duygusunu eşinden almaya çalışır. Babasının kendisini sevip okşadığı, öpüp kokladığı gibi, eşinin de kendisine öyle şefkatli davranmasını ister.
Ancak bir eş, baba gibi olamaz. Zira eş, eşi sevdiğinde, onda hissettiği duygular, bir babanın kızına karşı hissettirdiği duygular gibi değildir. İşte ne zaman ki, bir kadın kendisini seven eşinin bir süre sonra bir baba gibi koşulsuz sevgi içinde değil de, bu sevgilerin sonucunun bir yere doğru gittiğini ve sanki kendisinden istifade edilmek istendiğini hissetse, eşine olan güveni sarsılır. Ya da anne sevgisinin yoksulluğunu yaşamış olan bir erkek, yeniden güven kazanmak için -farkına varmadan- eşinden anne sıcaklığını bekleyebilir.
Örneğin akşam eve geldiğinde eşinin yemek hazırlamadığını görse, birden hayal kırıklığına uğrar. Bir anne gibi davranmayan eşine karşı geliştirmeye çalıştığı güven, sarsılmaya başlar. Ya da bir hastalık durumunda anne ya da baba yoksunluğu yaşamış olan kişiler, hayallerinde kurguladığı enne ilgisini ve sevgisini eşinden bekler. Kendisinin sarılıp sarmalanacağının, saçının okşanacağının, bir çocuk gibi ateşinin ölçüleceğinin, ilaçlar getirilip verileceğinin beklentisine girer.
Ne zaman ki bunları eşinde göremez, o takdirde eşine karşı beslemeye başladığı 'yeniden güven' duygusu zedelenir. İşte bu yüzden, evlilik insanlar için ruhsal bir tedavi sürecidir, ancak eşler anne-baba yoksunluklarından kaynaklanan eksiklikleri eşlerinden gidermeye kalkmamalıdır.
Eş, baba değildir, kocadır.
Eş, anne değildir, hanımdır.