Gönderi

Erzurum Kongresi'nin devamı sırasındaki olaylardan birisi de Rawlinson'a teslim edilen Türk silahlarının, bir baskınla geri alınması idi. Gerçekten bu tarihlerde, Mondros Mütarekesi hükümlerine uyularak birçok makineli tüfek ve çok sayıda tüfek mekanizması, sevk edilmek üzere ambalajlanmış; bir kısmı dekovil vagonlarına yükletilmiş, bir kısmı da deve kervanlarıyla yola çıkarılmış bulunuyordu. Ancak bu silahların Kars'a yollanacağı ve orada Ermenilere verileceği söylentileri ortaya çıkınca Erzurum'da sinirli bir hava esmeye başladı ve Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, vilayet makamına bir tezkire yazarak, toplanmış olan silahların başka tarafa sevkine halkın razı olmadığını, eğer hükümet bunları kendi eliyle düşmanlara teslim ederse halkın bunu hoş karşılamayacağını ve "Efrad-ı ailesini düşmanın eyâdî-i zulmüne bırakmamak için kendi eliyle öldürdükten sonra düşmana karşı harekete geçeceğini bildirdi. 26 Temmuz 1919'da, Erzurum müftüsü ile birlikte 10 kişilik bir heyet, 15. Kolordu komutanına başvurarak duygularını aşağıdaki şekilde açıkladılar: Ermenilerin, Türk sınırının hemen ötesinde, Müslümanları öldürdükleri, Batı Anadolu'da da Yunanlıların faaliyette bulundukları bu sıralarda, toplanmış olan top ve sürgü kollarımızın Ermenistan yolu ile sevk edileceğini duyduk. "Hukuk-ı İslamiye ve hayat-ı atiyemiz için elimizde hiçbir teminat yok iken", silahlarımızın elimizden alınması bizi son derece heyecan ve endişeye düşürmüştür. Bundan sonraki hayatımızın, aile fertlerimizin "Bir daha Ermeni zulüm ve işkencesine maruz kalacaklarını düşününce irademiz elden gidiyor". İşte bu korkudan dolayı size başvurduk, dileğimiz şudur: Barış imza edilip hakkımızdaki hükümler belli oluncaya kadar "Hükümetimiz ikinci bir felaketten bizi" korumak ve "Hukuk-ı İslamiye ve hayat-ı atiye ve namusumuzu" sağlamak için silahlarımızı memleketten çıkarmamalıdır. Aksi takdirde, "Hayatımız ve namusumuz kaygısı ile", silahların teslimine mani olacağız. Bunun üzerine kolordu komutanı, 27 Temmuz'da Harbiye Nezaretine bir yazı göndererek halkın isteklerini duyurdu; daha önce trenle sınıra doğru yola çıkarılmış olan bir vagon sürgü kolu ile top kamalarını geriye çevirttiğini bildirdi ve "Her an endişe-i hayatla kıvranan halkın teskin-i heyecanı için" bu bölgede bulunan sürgü kolları ile top kamalarının "İtilaf hükümetlerinin kontrolü altında" Erzurum veya Hasankale'de depolanmalarının bir çare olabileceğini de arz etti. Aynı gün Rawlinson'a da, İstanbul'a yazdıklarını duyurmuş ve sürgü kolları ile top kamalarının ne trenle ne de kara yolu ile sevk edilmesi nin mümkün olduğunu, bunların Erzurum'da toplanması gerektiğini bildirmişti. Fakat Rawlinson, bu şekildeki davranışın altında neler gizlenmek istendiğini sezmiş, bu yüzden Kâzım Karabekir Paşa ile aralarındaki ilişkiler çok kritik bir hal almıştı. Onun için Rawlinson bu hususta Mustafa Kemal Paşa'nın aracılığını bile istedi. Öte taraftan silahların sevk edilmemesi için gerekli tedbirler alınmış, sürgü kollarını ve top kamalarını götürecek trenin basılması hazırlıkları yapılmış, çeteler teşkil olunmuş, Rawlinson'un evinin önünde de gürültülü bir halk gösterisi yapılmıştı. Gerçekten, sürgü ve top kamalarını taşıyan ve Kars üzerinden Batum'a gitmek üzere yola çıkan bir treni, "Horasan, Zıvin ve civarı" Müslüman halkı, 26 Temmuz 1919'da sınır yakınındaki Taşkesen istasyonunda basmış, sürgü kollarını, kamaları ve bunları korumaya memur subay ve askerleri de beraber alarak götürmüşlerdi. Trene hücum edenlerin sayısı 300-400 kişi kadardı.
Sayfa 74
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.