Gönderi

Yeryüzünde varolmaya çalışırken geliştirdiğimiz baş etme mekanizmaları, bizi birer ruhsal deri ya da kabuk gibi saran, kapsayan, bir arada tutan (ya da tutamayan) savunmalarımız, kişiliğimizi teşkil eder. Bireyin yatkın olduğu ve öğrenegeldiği savunmalar adaptif yani çevreyle uyumlu ise o savunmalar yönünde bir kişilik örüntüsü oluşur. Bireyin savunmaları maladaptif yani çevreyle uyumlu değilse ve birey savunmalarını aşırı kullanıyorsa o savunmalar yönünde patolojik bir örüntü ortaya çıkar ki buna kişilik bozukluğu diyoruz. Savunmanın dozu arttıkça kişilik örüntüsü patolojikleşir. Örneğin hepimizin belirsizliğe karşı bir miktar kontrol çabası vardır. Olup bitenleri denetlemeye, belirlemeye, hiç değilse çerçeveleyip düzenlemeye çalışırız. Ama hayatla sürekli kontrol ederek, her şeyi ve herkesi denetlemeye çalışarak baş edersek obsesif kompulsif kişilik geliştiririz. Hepimiz bazı durumlarda karşılaştığımız gerçekliği: “Acaba öyle mi?” diye sorgularız. Ama hayatla sürekli şüphe duyarak, dışarıdan gelebilecek tehdit ve tehlikeleri ön görme çabasıyla baş edersek paranoid kişilik geliştiririz. Hepimiz zaman zaman yalnız kalmak, yalnızlığımızda dinlenmek ve arınmak isteyebiliriz. Ama hayatla aşırı düzeyde içe kapanarak, çok mecbur olmadıkça ötekilerle etkileşime geçmeden baş edersek şizoid kişilik geliştiririz. Hepimizin ötekine ihtiyacı vardır, özellikle yakınlık duyar ve seversek, sevdiğimiz yanımızda olsun isteriz. Ama hayatla baş edebilmek için ötekine yapışırsak, eklemlenirsek, seçme kaygısından kurtulmak adına özgür irademizi ötekine devredersek bağımlı kişilik geliştiririz. Peki narsist birey nasıl baş eder hayatla? Neyle savunur kendini? Yalanla… Gerçeklikten, öncelikle de kendi gerçekliğinden kaçarak.
··
189 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.