Sıffin Savaşı'nda İmam Ali'nin (a.s) savaşı kazanmak üzere olduğunu gören Muaviye, Amr b. Âs'ın yardımıyla şeytanca bir oyuna başvurdu. Kendisini Müslümanmış gibi gösterip: "Aramızda Kur'ân hakem olsun." demeye getirerek mutlak bir yenilgi ve hezimetten kurtulabilmek için askerlerinin mızrakları ucuna Kur'ân Mushafları taktırıp öne sürdü. Hâlbuki daha önce Ali (a.s): "Gelin aramızda Kur'ân'ı hakem edinelim, onun emrine göre haksız taraf kimse, onu tespit edip cezalandıralım, boşuna kan dökülmesin." demiş; ama Muaviye, savaşı kazanacağından emin olduğu için İmam'ın bu teklifini kabul etmemişti. Şimdiyse birilerinin cahilliğinden faydalanarak mutlak yenilgi ve ölümden kurtulabilmek için bu hileye başvurmuştu! Bunun şeytanca bir oyun olduğunu bilen Ali (a.s): "Vurun, onlara aldanmayın! Kur'ân'ı kalkan gibi kullanıp kendi canlarını kurtarmak istiyorlar aslında. Bunlar İslâm düşmanlarıdır; oyuna gelmeyin, vurun!" diye bağırıyor ve ekliyordu: Bunların yaptığı şey, Kur'ân'ı Kur'ân'la vurmaktır. Kur'ân'ın kendisi karşısında Kur'ân sayfalarının yazılı olduğu şu kâğıt parçalarının ne değeri kalır ki? Bunlar, mana ve hakikati ortadan kaldırabilmek için o kğıtlardan medet umuyorlar aslında!
Teşhis gücü zayıf olan ve dinin sadece dış görünümünü kavrayabilmiş bulunan kıt görüşlü bir grup, birbirine kaş göz işareti ederek: "Ali ne diyor? Ne demek istiyor?" diyorlardı. Meseleyi kavrayamadıklarından: "Biz Kur'ân'a karşı kılıç çekmeyiz! Biz Kur'ân için savaşıyoruz, bunlar da Kur'ân'a teslim oldular işte. O hâlde ne diye savaşalım?" diyerek Muaviye'nin tuzağına düştüler. Resulullah'ın (s.a.a) "İlim şehrinin kapısı" olarak tanımladığı bilgeler bilgesi İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu:
Ben de Kur'ân için savaşalım demekteyim; ama bunlar sizi oyuna getiriyor, anlamıyor musunuz? Bunların Kur'ân'la ne işleri var? Kur'ân'ı kalkan gibi kullanıp canlarını kurtarmak niyetindeler, hepsi bu!