Gönderi

"Hanımım" dedi sessizce. "Gördüklerimi bir bilseniz... Ah bir görseydiniz! Sizinle kırk yıl ticaret yapsaydık, Onun yüzünden elde ettiğimiz şu kazançtan daha fazla bir kazanç sağlayamazdık!" Hatice'nin duymak istediği kâr ve kazanç değildi. Sözü asıl mecrasına çekti: "Tepenizde duran bulutu gördüm. Sedef renkli bulutlar kervana ipekten şemsiyeler açmış gibiydi. İki koruyucu melek gibi kervanın üstünden hiç ayrılmıyor. Anlat bana Meysere! Neler oluyor?" "Hanımım! Yola çıktık çıkalı bir kolaylıklar denizindeyiz ki sormayın! Sıcaklık bizi pek etkilemedi. Ne açlık, ne susuzluk, ne de yorgunluk hissetmedik. Yollar önümüze açıldı. Önümüz rahmet, arkamız huzur, üstümüz sevinç, altımız bereketle doluydu. El-Emin eşsiz bir insan. Şimdiye kadar birçok insanla yolculuk yaptım ama onun gibisine ilk kez rastladım. Onda öyle haller gördüm ki bilmem ki hangisini diyeyim. Çok müşfik, çok terbiyeliydi. Ben ki onu bir temizlik abidesi olarak gördüm. Hangi birini diyeyim. El-Emin'e verdiğiniz kıyafetleri giydirdim. Her hali vakar ve tevazu içindeydi. Ona hayran olmamak mümkün değil. Şam'a nasıl vardık anlamadım. Malı iki kat kârla sattık. Yapmış olduğumuz ticaret pek kârlı çıktı. Bugüne değin böylesi bir kâr elde etmedik. Kısa süre içinde tamamını bitirdik. Seferimiz serin gölgelikler altında geçti. Onda çok farklı haller gördüm. Bunca yıldır bu yolları gider dönerim. Ömrümde ilk kez böyle muhteşem bir yolculuk yaptım. Tatmadığım, tanımadığım, yaşamadığım anlar yaşadım. Putlar adına asla yemin etmiyor. Her sözü net ve doğru. Doğruluk bir ağaç olsaydı eğer Muhammed o ağacın en olgun meyvesi olurdu. Dürüstlük bir erdemse eğer Muhammed o erdemin en gözde örneğidir. Temizlik bir ayrıcalıksa eğer Muhammed bu güzelliğin en has temsilcisidir. Bu gidişle Kureyş onunla hep övünecek. Busra Rahibi Nastura Muhammed'in bir peygamber olduğunu söylüyor. Şimdiye kadar o zeytin ağacının altında bir peygamberden başkası oturmadı, diyor. Onun oturmasıyla birlikte o yaşlı ve kuru ağacın bir anda yeşerip üstüne eğilişini ah bir görseydiniz. Ağacın yeşeren dalları Muhammed'in üstüne sarkıverdi... Yol boyu karnımız doyduğu halde gıdamız hiç eksilmedi. Garibe, gurebaya dağıtacak kadar bolluk içindeydik. El-Emin bize bereket ve ferahlık getirdi. Sevgi ve merhametti hissettiğim. Öyle ki ayağı acıyan develer onun bir okşamasıyla doru atlar gibi koştular. El-Emin nezih duruşu, ölçülü gülüşü, anlamlı sözleriyle bir güzellik deniziydi. Hiçbir ayrıntı gözünden kaçmıyordu. Çöl gemisi develer uslu ve sakin yola revan olurken koca kervan hiç bu kadar düzenli ve ahenkli gitmemişti. Sükûn dolu bir yolculukta sanki bilinmez bir güzelliğe tazimle yürüyorduk. Kervan güdücüleri bu kadar huzurlu bir yol daha yürümediler."
·
63 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.